Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle… Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlü’dür. Bundan sonra:
***
الْجَبَّارُ
el-Cebbâr
el-Cebbâr الْجَبَّارُ ismi, Allâh’u Teâlâ’nın “dilediğini zorla yaptıran, mağlup edilemeyen, kullarının işlerini ıslâh eden, kırıkları onaran ve eksikleri tamamlayan” mânâlarına gelir. Bu isim, Allâh’ın mutlak cebbârlık (zorlayıcı ve gâlib) sıfatını ve aynı zamanda kullarına karşı olan şefkatle ıslâh ediciliğini ifâde eder. O, tüm varlıklar üzerinde ezici bir güce sâhib olandır.
Kur’ân’dan Delîl:
Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“O Allâh ki, O’ndan başka hak ilâh yoktur. O, Melik’tir, Kuddûs’tur, Selâm’dır, Mü’min’dir, Müheymin’dir, Azîz’dir, Cebbâr’dır, Mütekebbir’dir. Allâh, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” [Haşr: 59/23]
Anlamı ve Tezahürleri:
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, kudreti karşısında hiçbir şeyin duramadığı, dilediğini cebren (zorla) icra eden tek zâttır. Tüm varlıklar O’nun irâdesine boyun eğer ve O’nun koyduğu kanunlara uymak zorundadır. O’nun hükmünü ve emrini geri çevirebilecek, O’nu engelleyebilecek hiçbir güç yoktur. Kâinatın işleyişi, yıldızların hareketinden bir yaprağın düşmesine kadar her şey, el-Cebbâr olanın mutlak irâdesiyle gerçekleşir. O, kulları üzerinde dilediği gibi tasarruf eden, kendisine karşı çıkılamayan en yüce Melik’tir.
el-Cebbâr isminin bir diğer veçhesi ise, O’nun kullarına karşı olan merhametli ve lütufkâr tecellisidir. O, kırıkları onaran, eksikleri tamâmlayan ve kullarının zayıflıklarını ıslâh edendir. Kalbleri kırık olanların acısını dindiren, güçsüzlere yardım eden, fâkirleri zenginleştiren, hasta bedenlere şifâ veren O’dur. O’nun bu ismi, aynı zamanda bir sığınak ve teselli kaynağıdır; çünkü kul, kendi gücünün yetmediği yerde el-Cebbâr olanın onu destekleyeceğini ve düzelteceğini bilir.
el-Cebbâr ismi, zâlimleri kahrederek mazlumların haklarını iâde eden ve zulme engel olan gücü de ifâde eder. O, kendisini zorba zanneden kibirlileri zelîl eden, yeryüzünde fitne çıkaranların zulümlerini sonlandıran ve böylece kâinattaki adâleti sağlayan tek hükümdardır.
Kulun Vazifesi:
Öyleyse kul, el-Cebbâr olan Allâh’ın zorlayıcı ve baskın kudreti karşısında dâima tevazu göstermelidir. O’nun emrine karşı çıkmanın kendisi için her türlü zarar olduğunu, tüm güç ve otoritenin O’na âit olduğunu bilmelidir. Kendi nefsindeki kibri ve zorbalığı terk etmeli, çünkü Cebbâr ismi sadece Allâh’a mahsustur. Aynı zamanda, kul kendi eksikliklerini ve hatâlarını itiraf etmeli, kırık kalbini el-Cebbâr olana yönelterek O’ndan ıslâh ve tamamlanma dilemelidir. Hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemeli, çünkü kederli ve musibet görmüş kullarının imdadına yetişen O’dur. Güçsüzlüğünü itiraf edip O’na sığınmak, O’nun Cebbâr isminden istifade etmenin en güzel yoludur.
***
الْمُتَكَبِّرُ
el-Mütekebbir
el-Mütekebbir الْمُتَكَبِّرُ ismi, Allâh’u Teâlâ’nın “büyüklükte, azâmette ve ululukta benzeri olmayan, kibriyâ ve azâmet sâhibi olan” mânâsına gelir. Bu isim, Allâh’ın zâtının, sıfatlarının ve fiillerinin mutlak kemâlini, en yüce ve en üstün makamda olduğunu, tüm varlıklardan daha yüce ve büyük olduğunu ifâde eder.
Kur’ân’dan Delîl:
Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“O Allâh ki, O’ndan başka hak ilâh yoktur. O, Melik’tir, Kuddûs’tur, Selâm’dır, Mü’min’dir, Müheymin’dir, Azîz’dir, Cebbâr’dır, Mütekebbir’dir. Allâh, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” [Haşr: 59/23]
Anlamı ve Tezahürleri:
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, varlık âleminde kibriyâ (büyüklük) ve azâmet (ululuk) ile yegâne sıfatlanan zâttır. O, zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve tüm hükümlerinde eşsiz bir yüceliğe sâhibtir. O’ndan daha büyük, O’ndan daha azâmetli hiçbir varlık düşünülemez ve tasavvur edilemez. O’nun büyüklüğü, her şeyin üzerinde, her şeyin ötesinde ve her şeyi kuşatan bir mutlaklıktadır. O’nun büyüklüğü, tüm noksanlık ve eksikliklerden münezzeh olduğu, tüm kemâl sıfatları en üstün derecede taşıdığı anlamına gelir.
el-Mütekebbir ismi, O’nun yüceliğini ve üstünlüğünü gösteren bir sıfattır. O, yarattıklarının tüm ihtiyaçlarından, eksiklerinden ve acziyetlerinden uzaktır. Gökler ve yerler, içinde bulunan her şey O’nun azametinin birer nişânesidir. İnsânın aklı, O’nun büyüklüğünü idrâk etmekten âciz kalır. O’nun kudreti, ilmi, hikmeti ve irâdesi, varlıkların her türlü sınırını aşar. O, tüm yaratılmışlara hükmeden ve onları dilediği gibi yöneten yegâne zattır. O’nun Mütekebbir oluşu, O’ndan başkasına büyüklük atfedilmemesi gerektiğini vurgular. Zîrâ büyüklük, sadece O’na âit bir sıfattır. Kul için kibir, en büyük günahlardan biridir; çünkü bu, bir nevî Allâh’ın bu sıfatına ortaklık etmeye kalkışmaktır.
Kulun Vazifesi:
Öyleyse kul, el-Mütekebbir olan Allâh’ın azâmeti ve yüceliği karşısında kendi küçüklüğünü ve âcizliğini itiraf etmelidir. Her türlü kibirden, gururdan ve benlikten uzak durarak sadece O’na boyun eğmeli ve O’nun önünde tevazu ile durmalıdır. Kendi nefsini, malını, gücünü veya bilgisini büyük görmemeli, çünkü gerçek büyüklüğün sadece Allâh’a âit olduğunu bilmelidir. Kul, kendi eksiklerini ve günahlarını itiraf edip O’na sığınmalı, O’nun büyüklüğüne ve rahmetine sığınarak O’ndan yardım dilemelidir. Kâinattaki tüm varlıklar gibi, O’nun azâmeti karşısında boyun eğmeli ve O’na teslim olmalıdır. Bu teslimiyet, bir kulun ulaşabileceği en yüce makamlardan biridir.
***
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashâbının üzerine olsun.
Selâm ve duâ ile…
Minhâc Dergisi 15. Sayı | Ekim 2025 | Kaan Salih
Bir Cevap Yaz
