En güzel isimlerin ve yüce sıfatların sahibi Allâh’ın ismiyle… Hamd, “kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmış” [En’am: 6/115] es-Semî olan Allâh’u Teâlâ’ya mahsustur. Salât ve selâm sadikul mesdukolan Nebimiz aleyhisselâm’a ve O’nun pak âlinin ve ashabının üzerine olsun. Allâh’u Teâlâ’nın izni ve inâyetiyle İsmâil aleyhisselâm kıssasından devam edeceğim. Öncesinde inşallâh “sıdk” kavramını tahlil etmeye çalışacağım.
Sıdk
Lügatta “doğru sözlü olmak, gerçeği söylemek, doğru haber vermek, sözünü yerine getirmek, öğüt ve sevgide samimi, iş ve işlemlerde dürüst ve güvenilir olmak” anlamlarına gelir. Aynı kökten türeyen “tasdik” kelimesi doğrulamak; “sıdak” kelimesi dost olmak, sevgide samimi olmak; “sadakat” kelimesi bağlılık; “sâdık” kelimesi doğru sözlü, ihlaslı, samimi, dürüst, ihaneti ve yalanı bulunmayan kimse; “sadîk” kelimesi dost, sevgili; “sıddîk” kelimesi çok doğru sözlü olan, doğruluğun zirvesinde bulunan, sözünü uygulama ile doğrulayan kimse anlamındadır. [Kur’ân’ın Temel Kavramları: İsmâil Karagöz]
Nebimiz aleyhisselâm “sıdk” kelimesini; “nefsin yapılanlardan huzur ve sükûn duyması, şüphe içerisinde olmaması” [Ahmed] diye tarif etmiştir. Sıdk kelimesi Kur’ân’da; imân, misak, ahde vefa, doğru söz söylemek, doğruluktur. Kur’ân-ı Kerîm’de; hak, gerçek, değerli, şerefli ve kıymetli anlamlarında kullanılmıştır.
Kur’ân ve Sünnet, sıdkı emretmekte ve övmektedir. Bu konuda pek çok delil olsa da biz bunlardan sadece birkaçına değineceğiz.
- “Ey imân edenler, Allâh’tan korkun ve doğrularla beraber olun!” [Tevbe: 9/119] emriyle kullarından doğru insanlarla birlikte olmaları, onları desteklemeleri istenmektedir.
- “Rabbimiz Allâh’tır deyip doğruluğa yönelenlere hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” [Ahkaf: 46/13] buyrularak da doğruların yardımcısının Allâh olduğu açıkça beyan edilmektedir.
- Nebialeyhisselâm’ın de ifadeleriyle doğruluğu ve doğru olanları övmüş, bunun tersi olarak yalanı ve yalancılığı da yermiştir: “Doğruluk iyiliğe götürür, iyilik cennete götürür. Kişi doğrulukta devam eder durursa nihayet Allâh nazarında doğru olarak yazılır. Yalan kötülüğe iletir, kötülükse ateşe götürür. Kişi yalan söylemeye devam ederse nihayet Allâh katında yalancı olarak yazılır.” [Buhari]
- Bir sahabî Nebi aleyhisselâm’a gelerek “Ey Allâh’ın Elçisi. İslâm hakkında bana bir söz söyle ki artık senden başka birisine sormama ihtiyaç kalmasın.” dediğinde peygamberimiz kendisine “Allâh’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” buyurmuştur. [Müslim]
İsmâil aleyhisselâm için Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Kitap’ta İsmâil’i de an. Çünkü o va’de sadık resûl bir nebi idi” [Meryem: 19/54] Rabbimizin sadık diye övdüğü İsmâil aleyhisselâm kıssasını, “sıdk” kavramı doğrultusunda incelemeye devam edelim inşallâh…
Kâbe’nin Yükselişi
İbrahim aleyhisselâm’a ve İsmâil aleyhisselâm’a Allâh’u Teâlâ tarafından Beyt’in temellerinin inşa ettiği buyrulmuştur. “Bir zamanlar İbrahim, İsmâil’le beraber Beytullâh’ın temellerini yükseltiyor…” [Bakara: 2/127] Kâbe’nin yüksekliği belirli seviyeye gelince İsmâil aleyhisselâm babasının rahatça basması için bir taş getirdi. Bu taşa ve taşın bulunduğu yere Makam-ı İbrahim denilmektedir. “Orada apaçık nişaneler, (ayrıca) İbrahim’in makamı vardır…” [Ali İmran: 3/97]
Kâbe’nin inşası esnasında İbrahim aleyhisselâm ve İsmâil aleyhisselâm amellerimizin kabul olunmalarını istemiş ve şöyle nida etmişlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz Sen işitensin, bilensin.” [Bakara: 2/127]
“İbrahim aleyhisselâm binayı yapmaya, İsmâil aleyhisselâm da ona taş taşımaya başladı. Sonra İbrahim aleyhisselâm, İsmâil aleyhisselâm’a; bana güzel bir taş getir ki; köşeye koyayım, insanlar için işaret olsun… dedi. Cebrail ona, Hacerü’l-Esved’i haber verdi. O da Hacerü’l-Esved’i alıp yerine koydu. Binayı yaparken her defasında şöylece Allâh’a duâ ediyorlardı: “Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin” [Bakara: 2/127] Yapı yükselip, İbrahim aleyhisselâm, taşları kaldırmaktan aciz kalınca, bir taşın üzerine çıktı. İşte bu, Makam-ı İbrahim’dir.” [El-Kamil fi’t-Tarih]
Hacerü’l-Esved’in faziletine dair İbn Abbas’tan rivayet edilen hadiste, Nebi aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır: “Allâh’u Teâlâ’nın kıyamet günü Hacerü’l-Esved’i getireceği ve onun da hak üzere kendisini istilâm edenlere şahitlikte bulunacağı belirtilmiştir.” [İbn Mâce]
Haccın İlanı
Kâbe’nin yapımı bittikten sonra İbrahim aleyhisselâm ve İsmâil aleyhisselâm Cebrail aleyhisselâm’ın gösterdiği hac farizasını yerine getirip haccı ilan etmişlerdi: “Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; Beyti’mi de, tavaf edenler, Allâh’ın huzurunda duranlar, rükû ve secde edenler için tertemiz yap! İnsanları hacca davet et ki, bir kısmı yaya olarak, bir kısmı da uzak yollardan develer üzerinde sana gelsinler.” [Hacc: 22/26,27]
İbrahim aleyhisselâm haccı ilân etmekle emrolunduğunda: “Ya Rabbi! Benim sesim nereye ulaşır? dedi. Cenab-ı Hak: Sen ilân et. Ulaştırmak bana aittir, buyurdu. İbrahim aleyhisselâm da Ebu Kubeys Dağı’na çıkıp: ‘Ey insanlar! Allâh size cennette mükâfat olarak vermek için ve sizi cehennem azabından korumak için bu beytini haccetmeyi emretti. O halde siz de haccı eda edin, ‘diye’ nida etti. Bunun üzerine erkeklerin sulbünde ve kadınların rahminde olanlar: “Lebbeyk Allâhümme Lebbeyk” diye bu davete icabet ettiler.” [Kurtubî: XXI/38]
Rabbimiz, Kâbe’yi hem maddî pisliklerden, hem de şirk ve putperestlik gibi manevî kirlerden temizlenmesini de emretmiştir. “Biz Kâbe’yi insanlar için toplanıp sevap kazanma yeri ve güvenli bir mekân yapmıştık. Siz de İbrahim’in makamını namazgâh edinin. Zaten İbrahim ile İsmâil’e şöyle emretmiştik: ‘Tavaf edenler, ibâdet etmek maksadıyla orada kalanlar, rükû ve secde edenler için evimi temiz tutun.’” [Bakara: 2/125]
Nebimiz aleyhisselâm Mekke’yi fethettiğinde Kâbe’nin temizlenmesini emretmiştir. Beytullâh’daki putlar kırıldığında şu âyet okunmuştur: “De ki: Hak geldi batıl da çekişe çekişe can verdi. Zaten batıl, çekişe çekişe can verip yok olucudur.” [İsra: 17/81]
Sadık Kul İsmâil Aleyhisselâm’ın Vefatı
İsmâil aleyhisselâm Kur’ân’ın şehadetiyle sözünde duran, halkına namazı ve zekâtı emreden, Rabbinin hoşnutluğunu kazanmış resûl ve nebidir. “Kitap’ta İsmâil’i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı, resûl ve nebi idi. Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.” [Meryem: 19/54,55]
Kur’ân-ı Kerîm’de Allâh’ın rahmetine kabul edilen iyilerden ve sabredenlerden biri olarak tavsif edilmiştir: “İsmâil’i, İdris’i ve Zülkifl de (yâd et). Hepsi de sabreden kimselerdendi. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi.” [Enbiya: 21/85]
“İsmâil aleyhisselâm 137 yaşında Mekke’de vefat etti. İsmâil aleyhisselâm‘in mezarı Kâbe’de Hicr denen yerde annesi Hacer’le aynı yerdedir. ” [El-Kamil fi’t-Tarih]
Sonuç
İsmâil aleyhisselâm’da görülen sadakat ve vazife aşkı sadece nebiler için değil, bütün insanlar için istenen bir haslettir. Nitekim İsmâil aleyhisselâm’dan bahseden Kur’ân-ı Kerîm, O’nun sözünde duran bir kul olduğunu vurgulamıştır. Bu da bize sıdkın ne kadar muhim bir değer olduğunu göstermektedir.
Dersler ve Hikmetler
- Kıssa Allâh’ın evleri olan mescitlerin, temizliğinin her zaman büyük önem taşıdığını öğretir. Hatta Kâbe’yi temizleme görevi bizzat İsmâil aleyhisselâm ve babasına verilmiştir. Ancak günümüzde mescitlerin temizliği; gönüllü ve seve seve yapılan bir amelden ziyade, istenmeyen bir iş gibi görülebilmektedir. Halbuki tevhîd imamı ve sadık nebinin dâhi ifa ettiği bu amel, şerefli bir vazifedir. Nitekim bu hususta Ebû Hureyre radıyallâhu anh’dan şöyle rivayet olunmuştur “Siyah bir kadın mescidi süpürürdü. Nebi aleyhisselâm (bir gün) onu göremeyince sordu; ‘öldü’ denildi. Bunun üzerine Nebi aleyhisselâm: ‘Bana haber verseydiniz ya!’ dedi, (sonra):‘Beni onun kabrine götürünüz’ buyurdu. (Oradakiler) kendisini kabrine götürdüler, kabir üzerine cenaze namazı kıldı.” [Ebu Davud]
- Hacerü’l-Esved’in istilâm edilmesi (selâmlanması) namazda Kâbe’ye yönelmek gibi taabbudi bir davranış sayılmıştır. Bu taşın bizatihi bir meziyeti yoktur. Hatta Ömer radıyallâhu anh onu istilâm ettiği sırada söylediği şu söz gereği diğer taşlar gibi, o da bir taştır: “Allâh’a yemin ederim, ben senin zararı da faydası da olmayan bir taş olduğunu biliyorum. Eğer Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem seni öperken görmemiş olsaydım, ben de seni öpmezdim. Daha sonra Ömer radıyallâhu anh yaklaştı ve taşı öptü.” [Buhari]
- Kıssa bize, dünya ve içindekilere sahip olmanın, Allâh’u Teâlâ’nın hoşnutluğu ve rızasıyla bir ilişkisinin olmadığını göstermektedir. Nitekim “‘Kâfir olanı da kısa dünya hayatında rızıklandırırım, sonra onu âhirette cehennem azabına sürüklerim. O cehennem ne kötü bir yerdir.’” [Bakara: 2/126] âyeti uyarınca dünya nimetlerinin hem müminlere, hem de kâfirlere verileceği bildirilmiştir. Bu hakikat kişinin sahip olduğu servetin, Allâh’ın katındaki değerinin bir ölçüsü olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla, bir kula çok mal verilmişse, bu, Allâh’ın ondan razı olduğu anlamına gelmemektedir.
- Nebimiz aleyhisselâm babası İsmâil aleyhisselâm’ın çok iyi bir ok atıcısı olduğunu zikretmiş ve sahâbenin gençlerini onun gibi olmaya teşvik etmişti. Seleme b. el-Ekva rivayet ediyor, diyor ki: “Resûlullâh bir ara çarşıya çıktığında atış yarışı yapan Eslem’li bir toplulukla karşılaştı. Bunun üzerine ‘Atın ey İsmâiloğulları sizin babanız İsmâil’de çok iyi bir ok atıcısıydı! Atın! Ben de şu gruptanım.’ buyurdu ve o gruba dâhil oldu. Onlar da ok atmayı bırakınca Resûlullâh: ‘Neyiniz var niye atmıyorsunuz?’ buyurdu onlar ‘Ey Allâh’ın Resûlü sen filan oğullarını tutarken nasıl atalım?’ dediklerinde Nebi aleyhisselâm ‘O zaman atışa devam edin ben hepinizden yanayım.’ karşılığını verdi.” [Buhari] İşte bu bağlamda, İsmâil aleyhisselâm’dan tevarüs eden atıcılığı gençlere sevdirmek, onları batıl ve zararlı alışkanlıklardan korumak için atılacak mühim adımlardan biridir.
- İki seçkin peygamberin Kâbe’nin temellerini yükseltirken Rablerine sürekli niyazda bulunmaları, ibâdetlerimizin kabulu için sürekli Rabbimize duâ etmemiz gerektiğini gösterir. Nitekim ibâdetlerimizin ve taatlerimizin makbul olacağının bir garantisi yoktur. Rabbimizin şanına yaraşır şekilde ibâdet etmekteki acizliğimizden dolayı, ibâdetlerimizin kabulu için O’na çokça el açıp yalvarmamız gerekmektedir. Aynı şekilde, “Neslimizden de sana teslim olacak bir ümmet getir” [Bakara: 2/128] âyeti, İslâm’ın çağlar boyunca devam edip gitmesi için, göklerin ve yerin yaratıcısına itaatle boyun eğip kendimize ve soyumuzdan gelenlerin salâhına duâ etmeyi bizlere teşvik etmektedir.
- “Bize menasikimizi göster, tevbelerimizi kabul buyur. Çünkü tevbeleri en çok kabul eden ve hakkıyla esirgeyen sensin.” [Bakara: 2/128] âyetiyle, Nebevi duânın ve yakarışların soylarından gelecek olanlara bir irşaddır. İnsanlarca menasikin bilinmesi ve Beyt’in bina edilmesinden sonra vakfe yerinin ve oradaki diğer yerlerin, günahlardan arınıp tevbenin Allâh’tan isteneceği yerler olduğunu açıklamak için yol göstermektedirler
- İbrahim aleyhisselâm kendi soyundan Allâh’a itaat eden bir ümmet çıkarmasını ve onlara peygamber göndermesini niyaz etmiştir. İbrahim aleyhisselâm ve oğlu İsmâil aleyhisselâm’in duâlarında yer alan bu nebi, onların soyundan gelen Nebimiz aleyhisselâm’dır. Nitekim İsmâil aleyhisselâm’ın neslinden daha başka peygamber gelmemiştir. “Ben, babam İbrahim’in duâsı, kardeşim İsa’nın müjdesi ve annemin rüyasıyım” [Hakim] hadisi de buna işaret etmektedir. İbrahim aleyhisselâm’in bu duâsına şükran nişanesi olmak üzere Müslümanlara namazlarda “salli ve bârik” duâlarını okumaları öğütlenmiştir.
- İbrahim aleyhisselâm duâsında yalnızca Allâh’a ve ahirete gününe imân edenlerin rızklandırılmasını istemişti. “O vakit İbrahim: ‘Ya Rab! Burasını emîn bir belde yap ve ahalisinden Allâh’a ve âhiret gününe îman edenleri çeşitli meyvelerle rızıklandır’ diye duâ etti.” [Bakara: 2/126] Er-RezzakolanAllâh’u Teâlâ, onun bu düşüncesinin ilahî kanuna uygun olmadığını, rızkın dünyada mümin-kâfir demeden tüm insanlara verileceğini buyurarak duayı kemala erdirmiştir. Bu durum, mümini ya da kâfiriyle bütün insanların Allâh’ın kulu olduğunu ve rızıkların doğrudan Allâh’u Teala’a ait olduğunu göstermektedir.
- İbrahim aleyhisselâm ve İsmâil aleyhisselâm’ın teslimiyetlerinin ve sadakatlerinin mükafatı olarak, Rabbimiz ayak bastıkları yerleri Harem bölgesi kılmıştır. Ayrıca bu iki büyük Nebi, Say, Zemzem, Makamı İbrahim, Kurban ve Şeytan Taşlama gibi Hacc’ın şiarlarıyla kalplerde ve zihinlerde yer etmiş, kendilerinden sonra geleceklere güzel bir nam bırakmışlardır. “Geriden gelecekler arasında ona iyi bir ün bıraktık” [Saffat: 108/111]
- Beytullâh, Müslümanların namaz ve duâlarında yöneldikleri kıble olup, yeryüzünde Allâh’u Teâlâ’ya kulluk için yapılan ilk evdir. Kur’ân-ı Kerîm’de zikredildiği üzere, Kâbe hem ibâdetlerin toplandığı, sevap kazanılan bir mekân hem de korku içinde olanlar için bir emniyet ve huzur kaynağıdır. Bu kutsal Harem bölgesine adım atan hiç kimseye zarar verilemez; bu yasağı çiğnemek kesinlikle caiz değildir.
Duâmız
“Ey Rabbim! Gireceğim yere doğrulukla girmemi sağla, çıkacağım yerden de doğrulukla çıkmamı nasip et. Bana katından yardımcı bir kuvvet ver.” [İsra: 17/80]
Velhamdulillâh, selâm ve duâ ile …
Minhâc Dergisi 15. Sayı | Ekim 2025 | Alaaddin Cihad
Bir Cevap Yaz
