En güzel isimlerin ve yüce sıfatların sahibi Allâh’ın ismiyle… Hamd, göklerde ve yerdekilerin ister gönüllü ister zorunlu olarak kendisine teslim olduğu ve sonunda huzuruna çıkarılacak olan el Kâdir olan Allâh’u Teâlâ’ya mahsustur. Salât ve selâm “iki kurbanlığın oğlu” [Hâkim] olan Nebimiz aleyhisselâm’a ve O’nun pak âlinin ve ashabının üzerine olsun. Allâh’u Teâlâ’nın izni ve inâyetiyle bu yazımda sizlere teslimiyet kavramından ve Kur’ân-ı Kerîm’de geçen İsmâil aleyhisselâm kıssasından bahsetmeye çalışacağım.
Teslimiyet
Lügatte “kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak, vermek, barış yapmak” anlamlarına gelip, İslâm kelimesi ile aynı kökten türemiştir. Istılah manası ise insanın kendini Allâh’ın takdir ve kuvvetine terk etmesi ve O’nun emrine tam bir itaat içinde olması hali olarak tarif edilmektedir.
Râğıb el-İsfahâni “Müfredat” adlı eserinde teslimiyet ile ilgili şunları söylemiştir: “İmânın bir üst basamağıdır: Bu da şu âyette İbrâhim aleyhisselâm’ın diliyle ifade edildiği gibi, sözlü ikrarla birlikte kalple inanmak, fiille uygulamak ve Yüce Allâh’ın hüküm verdiği ve takdir ettiği herşeyde O’na teslim olmaktır. “Rabbi ona ‘Teslim ol!’ demişti, ‘Alemlerin Rabbine teslim oldum.”’ dedi [Bakara:2/131] Şu âyet de aynı anlamdadır: “Allâh katında din, O’na teslimiyettir.” [Al-i imran: 3/19].”
Teslimiyet; kayıtsız ve şartsız Allâh’u Teâlâ’ya boyun eğmek, Allâh’u Teâlâ’nın emirlerini ve nehiylerini eksiksiz ve gereğince icra edebilmektir. Teslimiyet kulluğu temeli mesabesinde olup; nefsin arzu ve isteklerine karşı, kalbi sükûnete kavuşturabilmektir. Nitekim tevhîd teslimiyeti, teslimiyet tevekkülü ve tevekkül de dâreyn saadetini iktizâ eder. Kulluk vazifemiz olan teslimiyetin güzel örnekliğini İsmâil aleyhisselâm kıssası ile inceleyeceğiz, inşallâh…
İsmâil Aleyhisselâm
Kur’ân-ı Kerîm’de ismi on iki kere geçen İsmâil (manası “Allâh’a itaat eden”) aleyhisselâm İbrâhim aleyhisselâm’ın ikinci hanımı olan Hâcer validemizden doğan oğludur. Hâcer validemiz, İbrâhim aleyhisselâm’ın ilk hanımı olan Sare validemiz ile birlikte Mısır’a hicret ettikleri zaman, Mısır Firavun’u tarafından Sare validemize hediye edilen cariyedir. Hâcer validemiz, Mısır meliklerinden asil soylu bir aileye mensuptur. Savaşların birinde esir düşenler arasında Mısır’a getirilmiştir. İsmâil aleyhisselâm’ın annesi, Sare validemize hediye edilen bu cariyedir.
Allâh’u Teâlâ, İsmâil aleyhisselâm’ı Mekke ve çevresinde oturan Cürhüm ve Amalika halkı ile Yemen kabilelerine, Me’rib ve Hadramevt taraflarına nebi olarak göndermiş. İsmâil aleyhisselâm, sabır ve sebat ile vazifesini ifa etmiştir. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır: “İsmâil’i, İdris’i ve Zülkifl’i de an. Hepsi de sabredenlerdendi.” [Enbiya: 21/85] Resûlullâh aleyhisselâm: “Allâh, İbrâhim’in çocuklarından İsmâil’i, İsmâil’in çocuklarından Benî Kinâne’yi, Benî Kinâne’den Kureyş’i, Kureyş’ten Benî Hâşim’i, Benî Hâşim’den de beni seçti” buyurmuştur. [Ahmed]
Kâbe Yolculuğu
Allâh’u Teâlâ’dan gelen vahiy üzerine İbrâhim aleyhisselâm’ın; Hâcer validemiz ve çocuk yaşta bulunan İsmâil aleyhisselâm’ı yanına alarak Cebrail aleyhisselâm’ın kılavuzluğunda şimdiki Kâbe’nin bulunduğu yere getirmiş, ekin bitmeyen ıssız olan bu vadiye bırakmış, onları Allâh’u Teâlâ’ya tevdi ederek; duâda bulunmuş ve geri dönmüştü. İlgili rivayet şu şekilde zikredilmektedir: “İbrâhim aleyhisselâm, İsmâil’in annesi (Hâcer) ile henüz memedeki oğlu İsmâil’i alıp Mekke’ye getirdi. Onları Kâbe’nin üst tarafında ve zemzemin yukarısındaki büyük bir ağacın altına bıraktı. O vakitler Mekke’de kimse bulunmadığı gibi içecek su da yoktu. İşte İbrâhim, karısı ile oğlunu oraya bıraktı. Yanlarına da bir dağarcık hurma ve bir kırba su koydu. Sonra İbrâhim arkasını dönüp gitmeye başladı. Hâcer onun peşini bırakmadı: ‘İbrâhim! Bizi konuşup görüşecek bir kimsenin, yiyip içecek bir şeyin bulunmadığı bu vadide tek başına bırakıp da nereye gidiyorsun?’ diye sordu. Bu soruyu birkaç defa tekrarladı. İbrâhim dönüp bakmadı bile. Sonunda Hâcer: ‘Bunu böyle yapmanı sana Allâh mı emretti?’deyince İbrâhim aleyhisselâm: ‘Evet, Allâh emretti’, diye cevap verdi. Hâcer: ‘Öyleyse Allâh bizi korur’ dedi.
Hâcer geri döndü; İbrâhim aleyhisselâmda yürüyüp gitti. Kimsenin kendisini göremediği Seniyye mevkiine varınca, yüzünü Kâbe tarafına çevirdi; sonra ellerini kaldırarak şöyle duâ etti: “Ey Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını, senin saygı duyulması gereken Mukaddes Mâbed’inin yanında, ekin bitmez bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerine onlara karşı muhabbet koy ve kendilerine bazı meyvelerden rızık ver. Umarım ki nimetlerine şükrederler” [İbrâhim:14/37]
Hâcer İsmâil’i emziriyor ve kırbadaki sudan içiyordu. Nihayet kırbadaki su tükendi. Hem kendi hem oğlu susadı. Çocuk susuzluktan yerde sızlanıp yuvarlanmaya başlayınca, Hâcer onun bu halini görmemek için oraya en yakın tepe olan Safâ’ya gitti ve tepenin üstüne çıktı. Sonra acaba birini görebilir miyim diye vâdiye bakındı; fakat kimseyi göremedi. Safâ tepesinden inip vâdiye gelince, koşmasına engel olmasın diye elbisesinin eteğini topladı. Sonra da çok zor durumda kalmış bir insanın son gayretiyle koşmaya başladı; vâdiyi geçip Merve’ye geldi. Tepenin üstüne çıkıp acaba birini görebilir miyim diye bakındı; fakat kimseyi göremedi. İki tepe arasında böyle yedi defa gidip geldi.
İbni Abbas radıyallâhu anhusözünün burasında şöyle dedi:Nebi aleyhisselâm: ‘İşte bundan dolayı insanlar Safâ ile Merve arasında sa‘yeder’ buyurdu. Sonra da sözüne şöyle devam etti: Hâcer, Merve tepesine çıkınca bir ses duydu. Kendi kendine ‘Sus! Dinle!’ dedi. Sonra iyice kulak verdi, aynı sesi bir daha duydu. – Tamam, sesini duyurdun. Yapabiliyorsan bize yardım et! – diye seslendi. Bir de baktı ki, zemzemin olduğu yerde bir melek, topuğuyla -veya kanadıyla- yeri kazmakta! Nihayet su göründü. Hâcer, akıp gitmesin diye suyun etrafını eliyle şöyle çevirmeye, suyu avuçlayıp kırbasını doldurmaya başladı. Hâcer suyu avuçladıkça, bir rivayete göre avuçladığı kadar, yerden kaynıyordu.
İbni Abbas radıyallâhu anhumâşöyle dedi:Nebi aleyhisselâm:‘Allâh İsmâil’in annesine rahmet etsin. Zemzemi kendi haline bıraksaydı -veya suyu avuçlamasaydı- zemzem akarsu olurdu’ buyurdu. İbni Abbas sözüne şöyle devam etti: Hâcer sudan içti ve yavrusunu emzirdi. Melek ona: Bize bir zarar gelir diye korkma! İşte şurası Beytullâh’ın yeridir. Onu şu çocukla babası yapacaktır. Allâh, o işi yapacak kimsenin yok olup gitmesine izin vermez, dedi. Beytullâh’ın yeri zeminden yüksekçe idi. Seller oranın sağını solunu yalayıp aşındırmıştı. Onlar bu şekilde yaşayıp giderken nihayet bir gün Cürhümlüler’den bir grup insan veya onlardan bir aile Kedâ yolundan gelerek Mekke’nin alt tarafına indiler. O sırada bir kuşun gelip gittiğini gördüler. Bu kuş mutlaka suyun etrafında dönüp duruyor. Halbuki biz bu vadide su bulunmadığını biliyorduk, diyerek ayağına çevik bir veya iki kişiyi oraya gönderdiler. Gidenler orada su bulunduğunu görünce geri dönüp durumu haber verdiler. Suyun yanına geldiklerinde Hâcer’i gördüler:
– Bizim buraya yerleşmemize izin verir misin? diye sordular. O da:
– Evet, ama su üzerinde bir hak iddia edemezsiniz, dedi. Onlar da:
– Peki, kabul, dediler.” [Buhari]
İsmâil aleyhisselâm’ın ilk imtihanı bebekken başlamıştı. Annesi Hâcer ile birlikte Allâh’u Teâlâ’nın emri ile babası İbrâhim aleyhisselâm tarafından Kâbe’nin kurulduğu Mekke şehrine bırakıldı. Allâh’u Teâlâ’nın emrine teslimiyetin ve tevekkülün neticesinde birçok mükafata nail oldular.
- Açlığı ve susuzluğu gideren zemzem suyu ile ikrama mazhar oldular. Zemzem suyunun fazileti hakkında, şöyle rivayet edilmektedir. “Zemzem, içenin niyetine göre fayda sağlar, susuzluğu gidermek için içenin susuzluğunu giderir. Şerden korunmak için içen, şerden korunur. Açlığı gidermek için içeni doyurur, hastalık için içene şifadır.” [Hâkim]
- Issız, kimsesiz, susuz ve vadisinde ziraat olmayan bir toprak, İbrâhim aleyhisselâm duâsı ile maddi ve manevî olarak bereketlendi. Yer altı, yer üstü zenginlikleri ve manevî bereketleriyle insanların gönüllerinin meylettiği kutsal topraklara dönüştü. Kıyamete kadar hayrın ve bereketin merkezi olan Mekke şehrinin temelleri böylece atıldı.
Zebihullâh
İsmâil aleyhisselâm’ın, ikinci ve belki de en zorlu imtihanı, henüz çocuk yaşlarında, “on üçündeyken” [Mefatihu’l-Gayb] gerçekleşmişti. İbrâhim aleyhisselâm üç gece üst üste gördüğü, oğlunu kurban ettiği rüyanın ardından Allâh’u Teâlâ’nın emriyle Mekke’ye gelmişti. Baba ile oğul, Rablerinden gelen emri ifa edebilmek için tam bir adanmışlık ve teslimiyet göstermişti. Akılların idrakini aşan ve asırlardır yolumuzu aydınlatan bu teslimiyet kıssasını Rabbimiz Kur’ân’da şöyle zikretmektedir: “Çocuk babasıyla beraber koşturacak çağa gelince “Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin?’ dedi. O da ‘Ey babacığım emrolunduğun şeyi yap. İnşallâh beni sabredenlerden bulacaksın’ dedi.Her ikisi de Allâh’ın emrine teslim oldu. İbrâhim çocuğu alnı üzerine yatırınca Allâh İbrâhim’e, rüyasını gerçekleştirdiğini, bunun bir imtihan olduğunu bildirdi ve oğluna bedel olarak büyük bir kurban verdi.” [Saffat: 37/102-107]
Çocuk yaştaki İsmâil aleyhisselâm’ın ilâhî emre rızası göstermesi, kendisini teslimiyetin timsali kılmış. Ailecek gösterilen bu teslimiyetle, birçok mükâfata mazhar kılınmışlardı:
- Kerîm Rabbimiz İsmâil aleyhisselâm yerine kurban edilecek bir koç göndermiştir. (Bu teslimiyetin sonucu olarak İsmâil aleyhisselâm’a “Allâh’ın kurbanı” anlamında “Zebihullâh” denmektedir). Hülasa kim ki Hakka kurban olursa, Allâh’u Teâlâ kendisine nice kurbanlık gönderir.
- Zilhicce ayının bugünleri, Millet-i ibrâhim için bayram gününe dönüşmüştür. Kıyamete kadar ifa edilecek kurban ibâdeti; tevekkül ve teslimiyetinin en güzel nişanesi olmuştur
- İbrâhim aleyhisselâm’ın attığı her adım, söylediği her söz kendisinden sonraki ümmetler için bir ibâdete dönüşmüştü. Ayak bastığı yerlere ayak basmak, aynı adımlar üzerinde yürümek için milletlerin koşuşturduğu hedefler haline geldi. Hanımını ve oğlunu bıraktığı ürkütücü çorak arazi, dünya müslümanları için, gece gündüz tavafın bir an dahi kesilmediği hacc yeri olmuştu.
- Her türlü rızkın, İsmâil aleyhisselâm nesli için akıp geldiği bir emin beldeye, Harem bölge dönüşmüştü. İbrâhim aleyhisselâm ismi, yeryüzündeki bütün semavî din müntesiplerinin yüce bir örnek şahsiyet olarak, kendisine yöneldiği bir isim oluvermişti.
- İbrâhim aleyhisselâm ailesi güzel bir ün bırakmış. Kalplerde ve zihinlerde yer etmiş. Sürekli gündemde tutulması gerektiğinin öğütlenmiştir: “Geriden gelecekler arasında ona iyi bir ün bıraktık. ‘Selâm İbrâhim’e!’ Biz, iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız.” [Saffat: 108/111] “Kitap’ta İsmâil’i de an. Gerçekten o, sözüne sâdık olan hem resûl ve hem de nebi idi.” [Meryem: 19/54] “Gerçekten Allâh, Adem’i, Nuh’u, İbrâhim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı.” [Al-ıgi İmran: 3/33]
İbrâhim aleyhisselâm ileri yaşında gelen evladına olan sevgisi, kendisini ilâhî emre tereddütsüz itaatten alıkoymamıştır. İnsanların sevdiklerinden Allâh’u Teâlâ yolunda feragat etmeleri gerektiğinde, İbrâhimî itaat ve İsmâilî teslimiyet içeren bir tavırda olmaları gerektiği mesajı kıssada verilmektedir. Nitekim bütün sevgiler Allâh’u Teâlâ sevgisine kurban edilirse tevhîd gerçekleşmiş olur. İmân için tevhîdi gerektiği gibi, tevhîd için de teslimiyet gereklidir.
Saadet Eşiği
İsmâil aleyhisselâm’ın hilmi ve sabrı aile hayatındaki örnekliğini Nebi aleyhisselâm şöyle haber vermektedir:“İsmâil aleyhisselâm’ın evlenmesinden sonraki bir tarihte, İbrâhim aleyhisselâm, Hâcer ile oğlunun durumunu öğrenmek üzere Mekke’ye geldi. Fakat İsmâil aleyhisselâm’ı evde bulamadı. Karısına: ‘İsmâil nerede diye sordu. Kadın: Rızkımızı temin etmeye, başka bir rivayete göre, avlanmaya gitti’ dedi. İbrâhim aleyhisselâm ona geçimlerinin ve durumlarının nasıl olduğunu sordu. O da: ‘Çok kötü durumdayız. Büyük bir sıkıntı ve darlık içindeyiz’ diye hallerinden şikâyet etti. İbrâhim aleyhisselâm da: ‘Kocan gelince ona selâmımı söyle; kendisine hatırlat da kapısının eşiğini değiştirsin’ dedi. İsmâil aleyhisselâm eve gelince, orada bir şeyler olduğunu sezdi ve karısına: ‘Ben yokken eve biri geldi mi?’ diye sordu. O da: ‘Evet, yaşlı bir adam geldi’ diyerek onu tarif etmeye çalıştı. ‘Seni sordu, ben de söyledim. Nasıl geçindiğimizi öğrenmek istedi. Ben de büyük bir geçim sıkıntısı çektiğimizi anlattım’ dedi. İsmâil aleyhisselâm: ‘Peki, sana bir şey tavsiye etti mi? diye sordu. O da şunları söyledi: ‘Evet, sana selâm söyledi ve kapısının eşiğini değiştirsin’ dedi. İsmâil aleyhisselâm: ‘O gelen benim babamdır. Bana senden boşanmamı emretmiş. Haydi ailenin yanına dönebilirsin’ dedi. O kadını boşayıp Cürhümlüler’den bir başka kadınla evlendi. Allâh’ın dilediği kadar bir zaman geçtikten sonra İbrâhim aleyhisselâm tekrar oğlunun evine geldi. Fakat İsmâil aleyhisselâm’ı bulamadı. İçeri girip İsmâil aleyhisselâm’ı sordu. Karısı: ‘Rızkımızı temin etmeye gitti’ dedi. İbrâhim aleyhisselâm: ‘Geçiminiz, haliniz nasıl?’ diye sordu. Kadın: ‘Çok iyi durumdayız. Rahat ve bolluk içindeyiz, diyerek Allâh’a hamdu senâ etti’.
Konuşma şöyle devam etti: ‘Ne yiyorsunuz? Et yiyoruz. Ne içiyorsunuz? Su’ O zaman İbrâhim, ‘Allâh’ım, etlerine sularına bereket ver’, diye duâ etti.
Hadisin bu bölümünde Nebi aleyhisselâmşöyle buyurdu: ‘O zamanlar Mekke’de ekin yoktu. Eğer olsaydı tahılın bereketlenmesi için de duâ ederdi.’ İbni Abbas dedi ki: İbrâhim aleyhisselâm’ın duâsı sayesinde et ile su, başka yerde yaşayanlarla kıyaslanmayacak şekilde, Mekkeliler’in sağlığına elverişli olmuştur.
İbrâhim aleyhisselâm: ‘Kocan eve gelince ona benim selâmımı söyle ve kendisine hatırlat da, kapısının eşiğine sahip olsun’ dedi. İsmâil aleyhisselâm eve gelince: ‘Eve gelen oldu mu?’ diye sordu, Karısı: ‘Evet, güzel görünümlü bir ihtiyar geldi, diyerek onun hakkında güzel şeyler söyledi. Sözüne devamla, bana seni sordu, ben de anlattım; geçimimizi öğrenmek istedi, ben de çok iyi olduğunu belirttim’ dedi. İsmâil aleyhisselâm: ‘Sana bir tavsiyede bulundu mu?’ diye sordu. O da: ‘Evet, sana selâm söyledi ve kapının eşiğine sahip olmanı emretti’ dedi. O zaman İsmâil aleyhisselâm: ‘O benim babamdır. Evin eşiği de sensin. Babam seni hoş tutmamı, seninle iyi geçinmemi emretmiş’ dedi.” [Buhari]
Nebevî reçete uyarınca; evlenirken sabreden, şükreden ve kanaatkar bir eş seçilmesi gerektiği vurgusu yapılmıştır. Nitekim İbrâhim aleyhisselâm oğluna; geçimlerini ilk gördüğü bir insana şikayet edip duran o kadını boşamasını emrederken, haline şükreden, ellerindeki nimetlere kanaat eden, durumlarından şikayet etmeyen kadına da sahip olmasını emrediyor. Ezcümle mutlu bir aile yuvası, mahremiyet surları ile tahkim edilir. Sürekli eleştiri ve mahremiyetsizliğin hakim olduğu bir evlilikte, huzur ve saadeti yakalamak pek mümkün olmayacaktır.
Duâmız
Rabbim! Bizlere İbrâhim aleyhisselâm gibi bir tevhîd şuuru ve İsmâil aleyhisselâm gibi bir teslimiyet nasip eylesin. İsmâil aleyhisselâm’ın kıssasına bir sonraki sayımızda inşallâh devam edeceğiz. Selâm ve duâ ile…
Minhâc Dergisi 14. Sayı | Temmuz 2025 | AlaaddiN Cihad
Bir Cevap Yaz