1) Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Elhamdulillâhi Rabbi’l-âlemîn. Es-Salâtu ve’s-selâmu alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmâin.
Gerçek adım Süleyman Zeki Zor. Fakat rukye ilmi ile ilgilendiğim için beni tanıyanlar gerçek ismim ile değil, “Rukyeci Süleyman” olarak bilirler. 1975 Gaziantep doğumluyum. Uzun yıllardır şer’i rukye ilmi ile ilgileniyorum. Büyü, musallat, hased, nazar gibi rahatsızlıklara yakalanmış insanlara bu noktada elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Bunun dışında hayatımda bilinmesi gereken çok önemli detaylar olmadığına inanan sıradan biri olduğumu düşünüyorum.
2) Rukye ne anlama gelir ve ‘’Rukye Tedavisi’’ nedir?
Kısaca değinmemiz gerekirse rukye; Arapça anlamı olarak; okumak, koruyucu dua, şifa için sarf edilen yani “okunan sözler” demektir. Genel manada hasta olan kişinin üzerine tedavi amaçlı okunan her söz, rukyenin kapsamına girmektedir.
Rukye tedavisi de büyü, musallat, hased, nazar gibi manevî hastalıklarda ve hatta tıbbî olarak bildiğimiz bütün hastalıklarda hastanın üzerine okuma ile yapılan bir şifa terapisidir.
3) Rukye tedavisinin caiz olup olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Caiz olmayan rukye var mıdır?
Bir önceki konuda rukyenin tanımında da bahsettiğimiz üzere rukye bütün okumalara verilen genel isimdir. Caiz olan veya olmayan tedavi amaçlı yapılan bütün okumalar rukye kavramının içerisine girmektedir. Bu sebeple şunu söyleyebiliriz: Rukye caiz olan ve caiz olmayan diye iki kısma ayrılmaktadır. Caiz olan rukye, birçok delil üzere sabit olduğu üzere Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde yapılan okumaları içerir. Rukye hangi dilde yapılırsa yapılsın sonuç itibari ile Kur’ân’a ve Sünnet’e dayanmak zorundadır. Bunun dışında kalan rukyelerin tamamı batıl olan yani caiz olmayan rukyeler kapsamına girmektedir ki bu da -Allâh korusun- kişiyi sadece harama düşürmekle kalmaz, küfre kadar götürebilecek bir durumdur. Bâtıl olan yani caiz olmayan rukyelere şu örnekleri verebiliriz.
- Şirk içeren rukyeler; Allâh Azze ve Celle’den başkasından yardım istemek, şifayı Allâh’tan başka bir varlıktan veya nesneden beklemek, ölülerden putlardan ve bunun gibi kişiyi şirke düşürecek şeylerden şifa umup, yardım beklemek.
- Anlamı bilinmeyen sözler okumak; tılsım ve muska gibi yazılı şeyler, ip boncuk gibi kendi kendisine bile faydası olmayan nesnelerden şifa beklemek.
- Cinlerden medet umarak yapılan rukyeler; yani kişinin bedenine cin sokarak veya güya kendi Müslüman ordularını hastanın bedenine yerleştirerek, sözde koruma amacı ile aslında insanlara musallat bırakarak yapılan rukyeler.
- Büyüye büyü ve tılsım gibi şeyler ile karşılık verme amacı ile yapılan rukyeler; bu da zaten rahatsızlanmış bir hastayı her seferinde biraz daha hastalandırarak onun helakine sebep olacak bir rukye çeşididir.
4) Rukye tedavisinde cinler ile irtibatlı olmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle burada irtibatlı olmaktan kastın ne olduğunu anlamamız gerekmektedir. Eğer irtibatlı olmaktan kasıt; okumalar esnasında devreye giren cin ile “konuşma usulü” ile irtibatlı olmaksa İbni Teymiye, onun öğrencisi olan İbni Kayyım el-Cevziyye ve İmam Ahmed bin Hanbel gibi âlimlerimiz rukye esnasında devreye giren cinler ile konuşmuş, bazen onları tehdit ederek, bazen de “dövme usulü” ile Allâh’u Tealâ’nın izni ile canlarını yakarak bedenden çıkmalarını sağlamışlardır. Bu ümmet arasında ihtilafa yer bırakmayan bir meseledir.
Fakat sorununuzdaki irtibatlı olmaktan kasıt, cinlerden yardım almayı içeren bir durum ise; hastaya dışardan gönderilen, sözde rukyecinin kendi musallatlarını hastaya aktarması kesinlikle caiz değildir. İslâm tarihinde de bu şekil bir rukye tedavisi hiç kimse tarafından yapılmamış ve tavsiye edilmemiştir. Bu hem hasta, hem de rukye yapan şahıs için son derece tehlikeli bir durumdur.
5) “Hüddam” ve “hüddamlık” nedir? Hüddam hakkında ne düşünüyorsunuz?
“Hüddam” ve “hadim” kelimesi Arapçada; “hizmet eden, yardımcı olan” anlamlarına gelmektedir. Bu kavram daha çok tasavvuf ehli tarafından kullanılmaktadır. Tasavvufta melekler ve cinlerden kendilerine yardımcı olan varlıklara “hüddam” ve “hadim” adı verilmektedir. Hüddam ve hadim kelimesini kullananlar genelde bâtıl rukye yapan cindarlar, büyücüler, medyumlar, muskacılar ve buna benzer kişilerdir.
Bu tür kişilerden bazıları “hüddamım veya hadimim var!” diyerek cinlerden yardım aldığını itiraf etmektedirler. Fakat bazıları işi o derece ileri götürmüş ve cinler tarafından öylesine ahmak yerine konulmuştur ki kendisine meleklerin, hatta Hızır’ın ve hatta alimlerin ruhlarının veya peygamber ruhlarının yardım ettiğine inandırılmışlardır. Dolayısı ile iş bu boyuta geldiğinde artık hüddam ve hadim sahibi olduklarını iddia eden kişilerim akıl sahipleri olduğunda şüphe edilir ki aklî dengesi yerinde olmayan kimselerin de kendilerine bir faydası olmadığı gibi insanlara da hiçbir faydası olmayacaktır. Aksine insanlara yaptıklarını iddia ettikleri tedaviler ile çok daha fazla hasta ederek içinden çıkılması çok zor durumlara iteceklerdir.
Tavsiyem, rahatsızlığı olan insanların bu tür insanlardan kesinlikle uzak durmalarıdır. İmânî noktada zaten dibe batmış bu insanlar bir de kendi akıl sağlıklarını kaybedip kendi dilleri ile “biz, cinliyiz ve musallatlıyız!” dedikleri halde nasıl bunlardan yardım umulabilir. Yardım ancak Allâh’u Teâlâ’ya aittir.
6) Toplumda “cinci hoca!” olarak bilinip insanlara zarar veren şahıslara yaklaşımımız nasıl olmalı, insanlar bu tür insanları nasıl tanımalılar?
El-Cevap; yaklaşmamalıyız. İşin şakası bir yana bu tür insanlar toplum için gerçekten çok büyük müşkil teşkil etmektedirler. Bu tür insanlar varlıkları itibari ile hem toplumu hem insan sağlığını ve bundan da ötesi akîde-îmân meselelerini, bunun yanında da fıkhî meseleleri ifsada uğratan kişilerdir. Dolayısıyla her yönü ile beşeriyeti ifsada uğratan bu kalpazanlardan kesinlikle uzak durmak gerekmektedir.
“Cinci hocaları nasıl tanıyabiliriz?” sorusuna gelince. Bu noktada birkaç madde sıralayabiliriz.
- Anne-baba adı, doğum tarihi gibi bilgiler istemeleri ki bunun amacı hastanın bilgilerini alarak ona kendi cinlerini gönderip hastanın geçmişi hakkında birtakım bilgilere sahip olmak ve hastaya geçmişine dair bilgiler vererek onu aldatmaktır. Elbette özellikle geçmişe dair bilgiler genelde doğru bilgilerdir. Çünkü hastanın gözünün boyanması bu bilgiler ile yapılacaktır. Akabinde ise “hoca!” denilen bu şahıs hastaya istediği kadar yalanı istediği şekilde yutturabilir. Zaten bu işlemlerden haberi olan herkes bilir ki bu bilgilerin ardından hastaya; “sende şu kadar cin var, şu kadar sene önce yapılmış, şu kadar büyü var” gibi yalanlar hemen bu bilgilerin akabinde gelmektedir. Hasta, geçmişine dair birtakım bilgiler veren bu müsveddelerin diğer bilgileri de bildiğine îmân ettirildiğinde bu hoca kılıklıların gözünde artık yolunacak bir kaz mesabesindedir. Allâh onların şerlerinden bütün insanlığı muhafaza etsin.
- Hastaya ait resim, göz resmi, alın resmi, avuç içi resmi gibi hasta hakkında bilgi verecek şeyler isterler. Yine bunların sebebi hastaya gönderdikleri cinlerin hastayı resminden, anlından veya avuç içi çizgilerinden tanımalarıdır. Bu şekilde hastayı bulur ve onun nerede nasıl yaşadığına, evindeki koltuğun rengine, yanında kimler olduğuna kadar bir takım bilgiler alırlar. Yukarıda aktardığımız amaçlar için yine bu bilgileri kullanırlar.
- İç çamaşır, elbise gibi hastanın kokusunun üzerine sindiği birtakım nesneler isterler. Buradaki amaç da yine yukarıdakilerle aynıdır. Yani amaç hastayı bulmak için cinlerini ona göndermektir.
“Şifacı!” veya “hoca!” olduklarını iddia eden bu sahtekârları tanımanın en kolay yolu bu saydıklarımızı bilmektir. Denilirse ki neden hepsi aynı işi yaptığı halde kişilerden farklı şeyler istiyorlar. Deriz ki; bunların her birinin cinleri farklıdır. Onlardan kimisi hastayı bulmak için anne baba adı, doğum günü gibi bilgileri kullanarak soruşturma usulü ile kurbanlarını bulurlar. Onlardan bazıları yüz, göz, alın ve avuç içi resmi gibi görsellere dayalı olarak kurbanlarını arar ve onları bu saydığımız belirtilerden bulurlar.
Bazıları ise çamaşır veya hastaya ait eşyaları cinlerinin hastayı kokusundan tanıyıp bulması için isterler. Çünkü bazı cinler köpekler gibi sadece koklayarak kurbanlarını bulabilirler. Bu yüzden hastanın kokusunun üzerine sindiği her şey onlar için son derece önemlidir.
Bu konu da diğer konular gibi gerçekten çok dikkat edilmesi ve aslında uzun uzun anlatılması gereken bir konudur. Umarım ileriki dönemlerde insanlara bu noktada daha çok bilgi ile daha fazla yardımcı olabiliriz.
7) Kendisine ‘’medyum’’ denilen kişiler hakkında ne dersiniz.
Medyum; Fransızca kökenli bir kelimedir. İslâm literatüründe böyle bir kelime yoktur. Fakat Arapça olan; arraf, kâhin ve müneccim gibi kelimeler, medyum kelimesine eşdeğerdir. Dolayısıyla medyumlar, “cinci hoca!” diye tabir edilen şarlatanlardan daha tehlikelidirler. Cinci hocalar, üzerlerinde “hoca!” vasfı taşıdıklarından dolayı toplumun gözünde küçük düşmemek ve itibarlarının zedelenmemesi için gaybı bildiklerini iddia edemezler. Eğer toplum nezdinde aşağılanmayacaklarını bilselerdi elbette bundan geri durmazlardı. Fakat medyumlar öyle değildirler. Onlar, kendilerini çeşitli sınıflara ayırmış, her biri kendilerine belirlediği dal üzerinde hareket etmektedirler. Medyumların kullandığı dallardan bazıları şunlardır:
1) Falcılık (kahve falı, tarot falı, el falı) gibi insanlara gaybî bilgiler verenler.
Şeytan (lânetullâhi aleyh) aklını falcılar üzerinde son derece etkili kullanmaktadır ve hatta falcılar için kendince müthiş bir söz geliştirmiştir; bu söz; “fala inanma, falsız da kalma!” sözüdür. Yani gaybı bildiğini iddia eden bu kimselere inanıp kâfir olma ama Müslüman olarak da kalma! Çünkü İslâm’da kim gaybı bildiğini, gördüğünü, duyduğunu iddia ederse o kâfirdir. Dolayısıyla insanlara bunu sevimli gösterecek birtakım kelimeler de gereklidir ki onlar; “inanmıyoruz!” dedikleri halde kolayca kâfir olabilsinler.
2) Cin çağırma ayinleri yapanlar ve musallat çıkarma iddiasında bulunanlar.
Birtakım medyumların iddiası da yine cin çağırma ve cin çıkarmaktır. Onlar sözde kendi cinlerini ya da melek diye vasfettikleri şeytanları hastaların içine sokarak onları tedavi ettiklerini söylerler. Aslında yaptıkları şey tam olarak hastanın içindeki cinler ile anlaşıp hastayı bir müddet rahat bırakmalarını söylemekten (ve hastaya bir de ekstra kendi cinlerini göndermekten) ibarettir.
3) “Astral seyahat” ve “ruh çağırma ritüelleri” yapanlar.
Bu grup da kendilerinin insanları astral seyahat ile dünyanın farklı yerlerine veya dünya dışına çıkardıklarını, hatta uçurduklarını ve ölenlerden bazılarının ruhlarını çağırdıklarını iddia ederler.
Astral seyahat dedikleri şey aslında kurbanlarının bedenine sokulan hayal gösterme gücüne son derece yüksek kapasitede sahip olan cinlerdir. Bu cinler insanların hayal dünyasında öylesine etkilidirler ki bunu yaşayan insan olayın gerçekliğine, uçtuğuna veya dünya dışına çıktığına kendisi bile inanır.
Ruh çağırmaya gelince bu zaten başlı başına bir fiyasko ve ahmak dolandırma sanatıdır. Asıl işi başaranlar ise yine cinlerin büyü yolu ile nesneleri hareket ettiren büyükleridir. Aslında bu seanslarda medyumlar insanlara birtakım büyüler de yapmaktadırlar. Ayrıca bu seanslara katılan insanların daha sonra ne derece hastalandıklarına da birçok kez şahit olmuşuzdur.
Hatime:
Rabbimizden dileğimiz, bütün Müslümanları bu tür şer ve fitnelerden muhafaza etmesidir. Allâh Celle Celâluhu, kimi korumak isterse ona galip gelecek yoktur. Kimi de kendi başına terk ederse ona da yardım edecek yoktur.
Elhamdülillâhi rabbil alemin.
Minhâc Dergisi 13. Sayı | Nisan 2025 | Rukyeci Süleyman
Bir Cevap Yaz