İyiliği emredip çirkin işleri yasaklayan Allâh Azze ve Celle’nin adıyla…Allâh’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selâm olsun.
Ahlâkın Tanımı
Ahlâk, hulk kelimesinin çoğuludur. Hulk ise lügatte; “din, tabîat, huy, karakter, seciye, hal ve hareket” anlamlarına gelir. Ahlâk, halk, mahlûk ve halik aynı kökten türeyen kelimelerdir. İnsânın fizikî yapısı için halk, mânevî yapısı için hulk kelimesi kullanılmıştır.
Ahlâk, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e peygamberlik verilmesi ve Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmesiyle kullanılmaya başlayan İslâmî bir kavramdır. Câhiliye döneminde Arap toplumunda bu kelime kullanılmamıştır.
Ahlâk, insândaki iyi ve kötü huyları, fazîlet ve rezîletleri ifâde eder. Dolayısıyla ahlâk iyi ve kötü olmak üzere iki kısma ayrılır:
a) İyi ahlâk; Kur’ân-ı Kerîm’e, Sünnet’e ve akl-ı selîme uygun olan söz, fiil ve davranışlardır. Abdullâh b. Mubârek rahîmehullâh, iyi ahlâkı şöyle tanımlamıştır: “Güler yüzlü olmak, insânlara çok iyilikte bulunmak, onlara eza ve sıkıntı veren şeyleri yok etmektir.” [Tirmizî]
Beyhakî, îmânın şubelerini anlattığı kitâbında ahlâk kavramını, “Öfkeyi kontrol etmek, cana yakın olmak ve tevazu göstermek” olarak tanımlamıştır. [Beyhakî, Şu‘abü’l-Îmân]
b) Kötü ahlâk; Kur’ân-ı Kerîm’e, Sünnet’e ve akl-ı selîme uygun olmayan söz, fiil ve davranışlardır.
Özetle ahlâk, kişinin hiçbir zorlamada bulunmaksızın dışa vurduğu iç halidir. Bu bağlamda, kişinin içinde olmadığı halde kendini zorlayarak iyilikte bulunmasına güzel ahlâk denilemez. En doğrusunu bilen Allâh’u Teâlâ’dır.
Günümüzde Ahlâkın Tanımı
Günümüzde ahlâk, bazı kesimler tarafından “etik” diye isimlendirilmektedir. Onların vermiş olduğu bu isme göre belirlenen ahlâkî kurallar, coğrafyalara, zamanlara ve kişilere göre değişiklik gösterebilmektedir. Onlara göre; her toplum kendi etik kurallarını oluşturduğu için, bir yerde kötü ahlâk olarak adlandırılan şey, başka bir yerde kötü ahlâk sayılmayabilir. Yani belirlemiş oldukları etik kuralları, tam bir tutarsızlık halindedir.
Güzel Ahlâkın Hükmü
Güzel ahlâk, Şâri Teâlâ’nın her mükellefi sorumlu kıldığı bir vecîbedir. Zira farz olan ibâdetlerin kabul olmasının ön şartı, tezkiye bulmuş bir kalbe sâhib olmaktır. Kalbin tezkiye bulması da övülmüş olan ahlâkî kavramların kalbe yerleştirilmesiyle mümkündür. Bu sebeble güzel ahlâk sâhibi olmak, her bir Müslüman’a farzdır.
Öte yandan Allâh’u Teâlâ, kullarının fıtratlarına hem iyiliği hem de kötülüğü yerleştirmiş ardından da güzel ahlâk sâhiblerinin kurtuluşa erdiğini, kötü ahlâk sâhiblerinin ise hüsrana uğradığını haber vermiştir. Bununla alakalı olarak O (Subhânehu ve Teâlâ) şöyle buyurmaktadır: “Elbette onu temize çıkaran kurtuluşa ermiştir. Kirleten ise hüsrana uğramıştır.” [Şems: 91/9-10]
Diğer bir âyetinde Allâh’u Teâlâ, Şuayb aleyhisselâm’ın kavminin kötü ahlâk sonucu azabı hak ettiğini haber vererek şöyle buyurmaktadır: “Size Rabbinizden açık bir delîl gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insânların eşyâlarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.” [A’râf: 7/85]
“Ama onu yalanladılar. Bunun üzerine onları bulutlu bir günün azabı yakaladı. Gerçekten o gün, azabı büyük bir gündü.” [Şuarâ: 26/189]
Âyet-i kerîmede Şuayb aleyhisselâm’ın kavminin, ölçü ve tartıda hile yapmaları ve ahlâka mugâyir davranış sergilemeleri sonucunda helak olduğu açıkça vurgulanmıştır.
Yine Rasûlullâh aleyhisselâm bir hadîs-i şerîflerinde kötü ahlâk sâhibleriyle alakalı olarak şöyle buyurmuştur: “Size cehennem ehlini haber vereyim mi? Her katı yürekli, düşman ve kibirli kimsedir.” [Buhârî]
Hadîsde geçen bu üç haslet, kötü ahlâklıların özelliklerindendir. Rasûlullâh aleyhisselâm ise bu hasletlere sâhib olanların cehennem ehli olduğunu haber vermiştir.
Kur’ân’da ve Sünnet’te bildirildiği üzere, Allâh’u Teâlâ güzel ahlâkı emretmiş ve güzel ahlâk sâhiblerine hayırlar vaad etmiştir. Bunun tam aksine, kötü ahlâkı da nehyetmiş ve kötü ahlâk sâhiblerini azabla tehdit etmiştir. Yani güzel ahlâk; varlığı mükâfatı, yokluğu ise azabı hak ettiren şeydir. Bu sebeble her bir mükellef için kaçınılmaz bir vecîbedir. En doğrusunu bilen Allâh Azze ve Celle’dir.
Ahlâkın Önemi
Ahlâkın Allâh’u Teâlâ katındaki önemi ortadadır. Malum olduğu üzere, Mekke’nin ilk yıllarında inen âyetler ile Müslümanlara İslâm akîdesi beyan edilmekteydi. Ancak bu süre zarfında ahlâk ile ilgili âyetler de nâzil olmaktaydı. Allâh’u Teâlâ Mekkî bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak ki Allâh, adâleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” [Nahl: 15/90]
Mekkî olan Nahl Sûresi’nin bu âyet-i kerîmesi ahlâkî hükümler içermektedir. Henüz İslâm’ın ilk yıllarında inen bu âyet-i kerîme göstermektedir ki Allâh’u Teâlâ tevhîd akîdesini İslâm ahlâkıyla inşâ etmektedir. Bu da ahlâkın ne denli önemli olduğunu göstermektedir.
Yine tevhîdi yeryüzüne yaymak ile görevlendirilen Rasûlullâh aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır: “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” [Muvatta]
Rabbimiz Azze ve Celle Kur’ân-ı Kerîm’de, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’de hadîslerinde güzel ahlâkın önemini ortaya koymuştur. Allâh ve Rasûlü’nün önemle vurguladığı bir şey nasıl olur da önemsenemez! Malumdur ki güzel ahlâk hem ferdî hem de ictimâî ıslâhın anahtarıdır. Allâh ve Rasûlü’nün övmüş olduğu güzel ahlâk, toplumun îmâr olmasında çok önemli bir rol almaktadır.
Ahlâkın Kur’ân’daki ve Sünnet’teki Yeri
Kevnî, şerî ve uhrevî olarak her şeye hükmeden Allâh Azze ve Celle, ahlâk konusunda da kullarını başıboş bırakmış değildir. Rabbimiz, İslâm ahlâkını Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet aracılığıyla kullarına sunmuştur. Bu sebeble îmân ehli olan her bir Müslüman için ahlâkın kaynağı Kur’ân ve Sünnet’dir. Allâh’u Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde ahlâktan bahsetmektedir. Bir âyet-i kerîmesinde O (Subhânehu ve Teâlâ) şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak ki Allâh, adâleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” [Nahl: 15/90]
Nahl Sûresi’nde geçen bu üç emir ve üç yasağın, İslâm Dini’nin ahlâkî esaslarını özetlediğini görebilmekteyiz. Ahlâkın bir diğer kaynağı da Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in Sünneti’dir. Nitekim kendisine sorulan bir soru karşılığında Âişe vâlidemiz (radîyallâhu anha) Rasûlullâh’ın ahlâkının “Kur’ân ahlâkı” [Müslim] olduğunu belirtmiştir. Ahlâkı Kur’ân-ı Kerîm olan Nebîmiz aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır: “Nerede olursan ol, Allâh’tan kork, kötülüğün ardından, onu silecek bir iyilik yap. İnsânlara güzel ahlâkla davran.” [Tirmizî]
Açıklandığı üzere İslâm ahlâkının kaynağı Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet’i Seniyye’dir. Bizler bu iki kaynağımızın dışında kalan ahlâkî tanımları ve kuralları reddediyor ve sâhiblerine iade ediyoruz. Bizi terbiye ve tezkiye edecek Rab olarak Allâh yeter, O (Subhânehu ve Teâlâ) ne güzel vekildir.
Güzel Ahlâkın Müslümanlara Etkisi
Ahlâkın, ferdî ve ictimâî birçok etkisi vardır. Güzel ahlâkın Müslümanlara olan etkilerini, birkaç ahlâkî kavram üzerinden değerlendirelim:
• İhlâs: İhlâs, ahlâkî kavramların en başında gelmektedir. Her bir iş için vâcibtir. Bu ahlâkî kavramın, Müslüman’ın îmânına ve amellerine doğrudan etkileri vardır. Allâh’u Teâlâ bununla ilgili şöyle buyurmaktadır: “Halbuki onlara, Allâh’a kulluk etmeleri, Hanîfler olarak O’na yürekten inanıp boyun eğmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emredilmişti. Doğru din de işte budur.” [Beyyine: 98/5]
•Sabır: Sabır ahlâkının, dünyevî ve uhrevî birçok etkisi bulunmaktadır. Müslüman sabırla güzelleşir. Bu kavram diğer ahlâkî özelliklerin aslını teşkil eder. Rasûlullâh aleyhisselâm sabırla alâkalı olarak şöyle buyurmuştur: “Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha büyük bir hediye verilmemiştir.” [Buhârî]
• İhsân: Rasûlullâh aleyhisselâm ihsânı şöyle tanımlamıştır: “Allâh’a, O’nu görüyormuşçasına ibâdet etmendir. Zira sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.” [Buhârî] Allâh’u Teâlâ tarafından görüldüğünü tefekkür etmek, Müslüman’da “gözetim şuuru” geliştirecektir. Bu da Müslüman’ı hayatının her alanında ihsân ile hareket etmeye sevk edecektir.
• Sıdk (Doğruluk): Sıdk, hal ile sözün mutabık olmasıdır. Bir Müslüman’ın sahih bir îmâna sâhib olabilmesi için öncelikle Allâh’u Teâlâ’ya karşı sıdk ehli olması, ardından da kâmil bir mü’min olabilmesi için, kendi nefsine ve insânlara karşı sıdk ahlâkını edinmesi gerekir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem doğru olmamayla alakalı olarak şöyle buyurmuştur: “Hıyanetin en büyüğü, kardeşine bir olayı anlatman ve onun sana inanması, senin ise yalan söylemendir.” [Ahmed]
• Emanet: Emanet, hakları yerine getirmek ve onları muhafaza etmektir. Bu kavram İslâm ahlâkının en önemlilerindendir. Eminliğin ve güvenilirliğin, kişinin şahsında, ictimâî hayatta, ticarette, tebliğ ve dâvette ve daha sayamadığımız birçok alanda etkileri oldukça fazladır. Rasûlullâh aleyhisselâm emanetin önemini şöyle vurgulamaktadır: “Emaneti olmayanın îmânı yoktur; ahdi olmayanın dini yoktur.” [Ahmed]
İslâm ahlâkı, elbette ki yukarıda zikredilen bu beş kavramdan ibâret değildir. Biz Müslümanlara etkilerini ortaya koymak adına, önemli gördüğümüz birkaç ahlâkî kavrama değinmeye çalıştık. Bu ve bunun gibi güzel olan ahlâkî kavramların etkileri; ferdler ve İslâm cemâati üzerinde görülmüştür ve görülecektir. İslâm ahlâkını edinmiş her bir Müslüman ihyâ olacak, ihyâ olan Müslümanlar da İslâm medeniyetini inşâ edeceklerdir, inşallâh. Tevfik ve inâyet Allâh’u Teâlâ’dandır.
Ramazan’da Ahlâkın İhyâsı
Fırsatlarla dolu Ramazan ayı, ruhî riyâzet yaparak güzel ahlâk edinme yönünden de kullar için büyük bir rahmettir. Bu ise orucun zâhiren tutulduğu gibi bâtınen de tutulmasıyla mümkündür. Çünkü bâtınen tutulan oruç mânevî kalbi ihyâ edecektir. İhyâ olan kalb ise güzel ahlâkın meskeni haline gelecektir.
Öyleyse, Ramazan ayında bâtınen tutulacak oruçtan, maddeler halinde bahsedelim:
1. Gözü Korumak: Gözün orucu, gözü haramdan korumakla mümkündür. İbni Kayyim rahîmehullâh’ın “el-Fevaid” adlı eserinde de bahsettiği üzere kalb insânın kalesidir. Ve şeytân, ordularıyla kalb kalesini kuşatmak için an kollamaktadır. Bu kalenin en büyük kapısı ise gözdür. Şeytân, haramlar yoluyla bu kapıdan kaleye hücum etmek ve orayı fethetmek ister. Bu sebeble gözü haramdan korumak, bâtınî orucun en önemli vasıflarındandır.
2. Dili Korumak: Dilin orucu, onu hezeyan, yalan, gıybet, nemime, fahiş konuşma, galiz konuşma, kavga ve riya ile konuşmaktan korumaktır. Bununla birlikte dili, sükûta zorlamak ve Allâh’u Teâlâ’nın zikriyle ıslatmaktır. Rasûlullâh aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Oruç, mü’min için kalkandır. Bu bakımdan herhangi biriniz oruçlu ise, fahiş konuşmasın, cahilce hareket etmesin. Eğer bir kişi kendisiyle çirkin konuşur veya dövüşürse, ‘Ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin.” [Buhârî; Müslim]
3. Kulağı Korumak: Kulağın orucu, kulağı Allâh’u Teâlâ’nın razı olmadığı her türlü fenalıktan korumaktır. İşitilmesi haram olan şeylere; gıybet, dedikodu ve zinaya yaklaştıracak her türlü ses örnek verilebilir. Rasûlullâh aleyhisselâm gıybete kulak verenler hakkında şöyle buyurmuştur: “Gıybet edenle, onu dinleyen, günahta ortaktırlar.” [Taberânî] Başka bir hadîs-i şerîfte, kulakların da zina edebileceği şöyle geçmektedir: “Kulakların zinası dinlemektir.” [Buhârî; Müslim]
4. Diğer Organları Korumak: Bu tür oruç, eli, ayağı ve diğer organları kötülükten, mideyi de iftarda şüpheli şeylerden korumaktır. Rasûlullâh aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
“Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan sadece açlık ve susuzluk elde eder” [Nesâî; İbni Mâce]
İmâm Gazâlî rahîmehullâh der ki: “Bu hadîsin tefsirinde bazı âlimler, âzalarını haramdan korumayan bir kimsenin kast olunduğunu söylemişlerdir.” [İhyâu Ulûmi’d-Din]
5. İftarda Az Yemek: İftarda helalinden de olsa mideyi tıka basa doldurmak doğru değildir. Orucun bir faydası da şehveti kırmasıdır. Ancak fazla yemek şehveti tekrardan kamçılayacaktır. Mideyi fazlasıyla doldurmak, kişinin mânevî kalbine ziyandır. Binâenaleyh; yemeği azaltan, şerîatın nice hikmetlerine şâhid olacaktır.
Ramazan ayı oruç ayıdır ve oruç, zâhirle tutulduğu gibi bâtınla da tutulmalıdır. Yukarıda kişinin bâtınına oruç tutturma yöntemlerinden bahsetmeye çalıştık. Bunlarla amel edildiği takdirde, mânevî kalb parlayacaktır. Ve unutulmamalıdır ki güzel ahlâk ancak ihyâ olmuş kalbe yerleşir. Öyleyse güzel ahlâka sâhib olmak isteyen, Ramazan orucu ile kalbini parlatmaya dikkat etsin!
Sonuç:
Ey güzel ahlâka tâlib olan mü’min ve mü’mine kardeşim! Kur’ân-ı Kerîm’in ve Sünnet’in açıkladığı üzere güzel ahlâk; dünyâda izzete, âhirette ise Rabbimizin rızâsına, Cemâlini ve Cennetini görmeye vesîledir. Bu sebeble İslâm ve ahlâk birbirinden ayrılmayan kavramlardır. “Ben, Müslüman’ım” diyen her bir kimsenin güzel ahlâka sâhib olması kaçınılmazdır.
Binâealeyh Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet hakkıyla incelendiği ve hayat yapıldığı zaman, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in örnekliği ile tanışılacaktır.
Ramazan ayının fırsat ayı olmasından bahsetmiştik. Allâh’u Teâlâ’nın seçmiş olduğu bu bereketli zamanı, güzel ahlâkın ihyâsı noktasında değerlendirmek de ancak akl-ı selîm Müslümanların yapacağı iştir.
Ey mülkün sâhibi Rabbimiz! Bir kez daha sunduğun bu muhterem Ramazan-ı Şerîf’i hakkıyla değerlendirebilmeyi bizlere nasip eyle! Bu ayın bereketiyle, bedenlerimizi ve kalblerimizi, zâhirimizi ve bâtınımızı, cemî azamızı ıslâh eyle! Eyle ki İslâm şerîatını ihyâ edecek fedâiler çıksın içimizden, Senin yolunda mallarını ve canlarını feda edecek neferler türesin tekrar ümmetimizden… Allâhumme âmin.
Minhâc Dergisi 1. Özel Sayı | Mart 2024 | Ali Eren