«
  1. Anasayfa
  2. 4. SAYI / OCAK 2023
  3. Tevhîd ve Tevhîd Ehli

Tevhîd ve Tevhîd Ehli

HAKAN

El-Ehad ve el-Vâhid olan Allâh’u Teâlâ’nın ismiyle… O’na yarattıkları ve yaratacakları adedince hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Îmân ediyoruz ki; O’nun hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz, saptırdığını da kimse hidayet edemez. Tüm tevhîd elçilerine îmân edenler olarak, -ayırt etmeden- hepsine ve hassaten son tevhîd elçisine salât ve selâm ederek sözlerimize başlıyoruz.

Değerli okurlarımız! Mâlumdur ki, doğan her canlı -ömrü varsa- büyür ve gelişir. Minhâc Dergisi de -tabiri caizse- doğdu ve büyüyor. Ömrü varsa büyüyüp gelişecek, nesilleri büyüterek ve geliştirerek vazifesini yapamaya devam edecek, inşallâh.

Dergimizin bu sayısını tevhîde ayıranlara teşekkür ediyor ve sizleri “Tevhîd ve Tevhîd Ehli” başlıklı yazımızla baş başa bırakıyoruz. Gayret bizden, nusret Rabbimizdendir.

Tevhîd Mükellefiyeti

Ey Allâh’ın kulu! Bil ve bildir ki! Tevhîd olmadan îmân olmaz. Tevhîd olmadan İslâm olmaz. Tevhîd olmadan izzet ve şeref olmaz. Tevhîd, temel ve asıldır, yaratılış amacıdır. Tevhîd, İslâm’ın en büyük hakikati olup, ilk emirdir. Tevhîdden tüm insanlar ve cinler sorumludur. Bu sorumluluğu yerine getirenler, Rabbi razı eden  Muvahhidlerdir. Bu sorumluluktan kaçarak tevhîdin emirlerini yerine getirmeyenlerse; îmânı ve İslâm’ı, izzeti ve şerefi olmayan müşrikler ve kâfirlerdir.

Tevhîdden yüz çevirenler, îmândan ve İslâm’dan, izzetten ve şereften yüz çevirenlerdir. Tevhîdden yüz çevirenler, yaratılış amacına ihanet edenlerdir. Yaratılış amacına ihanet ederek tevhîdî mükellefiyeti yüklenmeyenler, dünyanın ve ahiretin zelilleridir. Öyle ki; dünyada değersiz nice yükün altında ezilip ah-vah edenler, ahirette ebedî bir ateşin içerisinde feryâd-ı figan edeceklerdir. Rabbimize sığınız.

Tevhîd Nedir?

Tevhîd, farzlar üstü bir farz olup, ibâdâttan önce öğrenilmesi ve îmân edilip, icrâ edilmesi gereken en büyük mükellefiyettir.

Tevhîd, İslâm akidesinin en büyük ve en temel meselesi olup, tüm tevhîd elçilerinin davet ettikleri değişmeyen hakikattir.

Tevhîd, red ve kabul ile ayrışmaz bir bütün olan dînin en büyük emridir.

Tevhîd, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’yı zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde birleyip, O’nun  vasıflarını hiçbir mahlukata vermemektir.

Tevhîd, Allâh’u Teâlâ’yı rubûbiyyetinde, ulûhiyyetinde, isimlerinde ve sıfatlarında birlemek olup, rablık ve ilâhlık vasıflarını sadece Allâh’u Teâlâ’da görmektir.

Tevhîdin Kısımları

Tevhîdin daha iyi anlaşılabilmesi için ulemâmız tevhîdi üç kısımda değerlendirmişlerdir. Bunlar; Rubûbiyyet Tevhîdi, Ulûhiyyet Tevhîdi ve İsim ve Sıfat Tevhîdidir. Bu kısımlar çok önemli olduklarından güzelce öğrenilmesi gerekir. Ancak biz burada bu kısımlara kısaca değineceğiz.

Rubûbiyyet Tevhîdi, “Rab” olarak Allâh’u Teâlâ’yı kabul ederek, O’na ait fiillerde O’nu birlemeyi ifade eder. Rubûbiyyet Tevhîdi ile kul, yaratmada ve yaşatmada, rızıklandırmada ve yönetmede Allâh’u Teâlâ’yı birler. Mutlak hükümranlık ve sahib olma, emir verme ve yasak koyma, her türlü işi idare etme hakkını sadece Allâh’u Teâlâ’da görür.

“De ki: “Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Kulaklara ve gözlere mâlik olan kimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim yürütüyor?” “Allâh” diyecekler.  Öyleyse de ki: “Allâh’a karşı gelmekten sakınmayacak mısınız?” İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allâh’tır. Hak’tan sonra sadece sapıklık vardır. O halde nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz?” [Yûnus: 10/31-32]

Ulûhiyyet Tevhîdi, “İlâh” olarak Allâh’u Teâlâ’yı kabul ederek, kulun kendi fiillerinde ve ibâdetlerinde Allâh’u Teâlâ’yı birlemesidir. Ulûhiyyet Tevhîdi ile kul, gizli ve açık, bedenî ve malî her türlü ibâdetinde Allâh’u Teâlâ’yı birler. Sadece O’na, yalnızca O’nun için ibâdet eder. Eş koşulanları ve tüm aracıları hayatından def eder.

“İyi bilin ki, halis din yalnız Allâh’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler; “Biz onlara sadece, bizi Allâh’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz!” diyorlar. Şüphesiz ki Allâh, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm verecektir. Doğrusu Allâh, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.” [Zümer: 39/33]

İsim ve Sıfat Tevhîdi, en güzel isimlerin ve en yüce sıfatların Allâh’u Teâlâ’ya ait olduğuna kesin olarak inanıp, bu isim ve sıfatlarla Allâh’u Teâlâ’yı birlemeyi ifade eder. Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Rabbimiz, tüm kemâl sıfatlara sahiptir. Hiçbir mahlukun böyle bir vasfı yoktur. Tüm mahlukat aciz olup, daimî muhtaçtırlar; ancak Rabbimiz, her türlü acizlikten beri olup, daimî kudret sahibidir. Tevhîdin bu kısmını yerine getiren bir Muvahhid, lafızları bağlamlarından kopararak mânâların tahrifine gitmez. Temsilden, tekyiften, ta’tilden, tahriften ve de teşbihten kaçınır.

“En güzel isimler Allâh’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında ilhâda dalıp, eğri yola gidenleri bırakın. Onlar, yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.” [A’râf: 7/180]

Tevhîd Ehli

Tevhîd ehli, el-Ehâd ve el-Vâhid olan Rabbini zâtında, isimlerinde, sıfatlarında ve fiillerinde birleyendir. O ki, tek rab ve ilâh olarak Allâh’u Teâlâ’yı kabul edip, sahte ilâhlık ve rablık iddiasında bulunanları kabul etmez. O ki, şirkin her çeşidini reddedip, kelime-i tevhîdi ve onun şartlarını ihlâsla kabul ederek, tevhîdî akideyi hayat yapar. O ki, İslâm akidesini ve hususiyetle de akidenin temeli olan tevhîdi; kalbiyle tasdik, diliyle ikrar ve amelleriyle onaylar. O ki, elinde kor ateş tutarcasına yaşar ve îmânından taviz vermez.

Aslında tevhîd ehlinin birçok güzel vasıfları vardır. Şimdi de kısaca onlara değinelim ve diyelim ki: 

Tevhîd ehli, sadece Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya teslim olandır. Onun boyun eğişi ve zilleti sadece ve sadece Âlemlerin Rabbinedir. O, yaratılmışlar karşısında izzetli olup, onlara boyun eğmez. Ehli küfür, küfür projeleriyle insanlığı kendilerine teslimiyete çağırdıklarında, bir Muvahhid olarak o da, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya teslimiyete çağırır.

Tevhîd ehli, hayatına İslâm ile yön verir. Yapacaklarını ve yapmayacaklarını cahiliye sistemlerinden almaz. Cahiliyeyi reddeden bir Muvahhid olarak, cahiliyeye ait ne varsa hepsine düşman olup, savar açar. Cahiliye değerlerini hayatından tamamen kovduğu gibi, toplumdan kovulması için de mücadele eder. Cahiliyedeki yığınların sapık anlayışlarından, sapkın örflerinden, bidât geleneklerinden beridir. Ağaçlara ve kabirlere bağlanan çaputlara, mekânlara asılan boncuklara nefretle bakar. Tüm şirk inançlarının ve amellerinin toplumdan gitmesi için tevhîdî daveti yapar ve yapmaya çağırır.

Tevhîd ehli, küfürde yarışanları tekfir etmenin, kâfire kâfir demenin tevhîdin bir gereği olduğunu bilir ve tevhîdin gereğini yerine getirir. Bunu yaparken de kendisine ne denildiğini umursamaz. Hatta söylenenler, onun azmini ve kararlılığını perçinleştirir. Nebimiz aleyhisselâm’ın karşısında olanları ve onların söylediklerini hatırlar. Hak olduktan sonra, tüm bâtıl ehlini karşısına almaktan çekinmez.

Tevhîd ehli, İslâm davasının eri olup, uyduruk bâtıl davalardan beridir. Her adamın bir davası olduğu gibi, o tevhîd davasının eridir. Davasına hizmet etmek, onun için şereflerin en büyüğüdür. Bu büyük şerefi elde etmek uğruna hayatını davasına vakfeder. Vakfetmeye çağırır ve vakfedenlerle birlikte hareket eder. Muharref ve uyduruk dînlerden, insanlığın düşmanı izmlerden uzak durur ve onlara düşmandır. Onun gayesi İslâm’ın galibiyeti için mücadele etmek olup, bu gayeye giderken de önüne çıkan tüm engelleri aşar. Engeller ve onların sahipleri, onunla amacının önüne geçemez. Muvahhidlerin ortak gayede toplanması için gayret sarf eder.

Tevhîd ehli, reddedilmesi gerekenleri bir çırpıda reddeden bir Muvahhid olarak, tevhîd ehli olmanın hayattaki en kıymetli şey olduğunun farkındadır ve bunun fark edilmesi için uğraşır. Gece-gündüz yeryüzünde bâtılın izâlesi ve hakkın ikâmesi için çalışır. Bâtıla düşman, hakka dosttur. Bâtıla düşmanlığa sözde değil özdeyken, hakka dostluğu da yine özdedir. Sevdikleri Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın taraftarları, sevmedikleri tüm geri kalanlardır. Tevhîd ehline olan dostluğu, Âlemlerin Rabbi içindir. Allâh için sever ve yine Allâh için buğzeder. Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın dostlarına dostluğunu güçlendirirken, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın düşmanlarına da düşmanlığını pekiştirir. Kâfirlerle hiçbir yer ve zamanda dost olunamayacağı şuuruyla hareket eder ve böyle hareket etmeye davet eder.

Tevhîd ehli, herkesi örnek ve önder kabul etmez. Onun örneği ve önderi Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın son elçisi ve O’nun kardeşleri nebilerdir. Onların hayatlarını okur. Sadece okumakla da kalmaz, onların hayatlarından dersler alır. Hayatına bu derslerle yön vermeye çalıştığı gibi, bulduğu her fırsatta da bu seçilmiş hayatlardan kıssalar anlatır. Ayrıca son nebinin yolunu ihsân ile tutan o değerli yolcuların yolunu da kendisine yol edinir. O, hiçbir zaman ve mekânda cehâletin babalarını, atalarını önder olarak kabul etmez.

Tevhîd ehli, putlar asrında yaşasa da putperestlerden ve putlardan beridir. Putperestlerin meydanlara dikip, adlarına kanunlar düzdükleri putlarına nefretle bakar. Putların yıkılacağı zamanı gözler, gözlerken de boş durmaz vazifesini yapar. Ayrıca birer tapınak haline gelmiş türbelere de tepkilidir. Nebimiz aleyhisselâm’ın Mekke’nin fethiyle putları alaşağı edip kırdığını hatırlar ve Mekkelerin fethini hayal eder.

Tevhîd ehli, cahiliye sistemlerini ve onlara ait ne varsa hepsini bir çırpıda reddeder. Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın sistemini benimseyen bir Muvahhid olarak, cahiliyenin değersizliklerine karşı öfkelidir ve öfkesini her fırsatta dile getirir. Ayrıca cahiliye sistemlerine destek olan sözde dîn adamları ve dîndarlara da öfke doludur. Ancak cahiliye yığınlarının ebedî ateşe gittiği gerçeği karşısında da kalbi burkulur. Onlara tevhîdî daveti ne pahasına olursa olsun yapar. Yapılması için Muvahhidleri teşvik eder.

Tevhîd ehli, âhiret adamı olarak en büyük gayenin peşindedir. Onun en büyük gayesi de Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın rızasıdır. Rabbinin rızası için çalışır. “Âhirete îmân ettim” diyerek yetinmez ve âhiret azığı toplamak için gece-gündüz çalışır. İnsanlara âhireti ve sonrasını anlatır. Kendi hazırlanmaya çalıştığı gibi başkalarını da âhirete hazırlamaya çalışır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın rızasını elde etmek için şeytanîleri ve şeytanî düzenleri kızdırması gerekiyorsa, onları kızdırmaktan geri durmaz.

Tevhîd ehli, Müslümanlara şefkatli, tuğyânî kâfirlere ise şediddir. Ancak tüm insanlığın kurtuluşu için uğraşmaktan da geri durmaz. Konuşurken yumuşak söz söyler. Amacı insanların helâk olması değil, kurtulması; ölmesi değil, ölü kalblerin dirilmesidir.

Tevhîd ehli, ahlâkî değerleri sekülerizmin etik anlayışından almaz. Onların etik değerlerinin değersiz olduğunun farkındadır. İnsanlık ahlâkî buhrandayken o, selâmetin Nebi’nin ahlâkında olduğunu bilir. Güzel ahlâklı olmak için dua eder, fiili olarak da çabalar. Ümmete güzel ahlâkın hâkim olması için gayret eder. Her yerde Peygambere uymayı sever. Peygamber dualıyken, onun dili de dualıdır; hayatın her alanında dualı olmaya çalışır.  Sünnetlere yapışır.

Tevhîd ehli, dünyaya kulluk için geldiğinin yakinen bilincindedir. Hiçbir şeyi kulluğunun önüne geçirmez. Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya itaati öne alır ve hiçbir şeyi Rabbine itaatin önüne geçirmez. İbâdetlerine bağlıdır. İbâdetleri külfet gören çarpık bakışlıların aksine o, ibâdetleri rahmet bilir. Rahmete ermek için her fırsatı değerlendirir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın kullarını yine Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya ibâdete çağırır.

Tevhîd ehli, adâlet dîninin bağlısı olarak yeryüzünde adâlet inkılâbını gerçekleştirmeye çalışırken önce kendinden başlar. Önce kendi âdil olur, adâleti önce kendi hayatında ve elinin altındakilerde tahakkuk ettirir. Büyük adâlet projesinin yürürlüğe konmasında, küçükte olsa bir rol almaya çalışır. Adâlet sâhibi bir âdil olarak zâlimlerin karşısındaki yerini alır ve almaya çağırır.

Tevhîd ehli, Ensarî ve Muhacirî bir kardeşliği yakalamış vahdet ümmetinin özlemindedir. Renkler, diller ve ırklar onun yanında İslâm kardeşliğinin önüne geçemez. O, küçük ve büyük her türlü ırkçılıktan uzak durur. Ümmeti parçalayan maddî ve manevî sınırlara da aldırış etmez. Ümmetin vahdetini zedeleyen her türlü ulusalcılık ayaklarının altındadır. O, ümmetçi olup, ümmetçi olmaya çağırır.

Tevhîd ehli, istişârenin Müslüman’ın vazgeçilmez bir ameliyesi olduğunun bilincindedir ve işlerinde istişâre ehlidir. İstişâreyle hareket eden Müslümanlarla birlikte hareket eder. Münferitliğin kurtuluş ve başarı sağlamadığının farkındadır. Cemaate ve itaate sarılır. Yine kurtuluş ve başarı için ilim ve amelin birlikte olduğunun farkında olarak öğrendiklerini yaşar; yaşamak ve yaşatmak için öğrenir ve öğretir.

Tevhîd ehli, Allâh Subhânehu ve Teâlâ yolunda mücâdele ehlidir. Hayatında cihâd vardır. O, kimi diliyle, kimi kalbiyle, kimi malıyla ve kimi de canıyla Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın dîninin galibiyeti için çalışır. Amacı O’nun dîninin en yüce olmasıdır. Bu amaç için gerektiği yerde, gerektiği gibi Muvahhidlerle birlikte hareket eder. Hayırlı işleri sever, kötü işleri sevmez. Hayırlı işlerin organizesinde yer alıp, hayırlara koşar. Hayra destek, şerre set olur. Hayrın ve şerrin küçüğünü küçük görmez, bilakis büyük görüp ona göre davranır. Hayırdan çığır açmaya çağırır, açanların hâdimi olur.

Tevhîd ehli, her işinde ve her meselede İslâm’a göre bir yolu benimser. Asla ve asla İslâmsızlığı benimsemez. İslâmsızlık kimden ve nereden gelirse gelsin reddeder. İslâm’ı edebine kadar yaşama gayretindedir. Ölüm kendine gelinceye dek haramlarından kaçınır, hatta şüphelerinden bile uzak durma gayretindedir. Helâlden kazanıp, helâle harcar. Helâl yoldan kazanmanın ibâdet olduğunun bilinciyle hareket eder. Takvanın öneminin farkında olup, takva azığıyla yol alır. Haramdan kaçınmayanın başı secdeden kalkmasa da muttaki bir kul olamayacağını bilir. Emin bir nasihatçi olup, insanları haramlara karşı uyarır.

Tevhîd ehli, her türlü sıkıntılar ve meşakkatler karşısında sabretmesi gerektiğinin bilincindedir. Belâlar kapısını çaldığında, hatta kapısını kırıp içeri girdiğinde Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya tevekkül eder. Sabreder ve direnir. Şeytanî ve nefsi kışkırtmalar ruhuna saldırdığında onlara karşı da direnerek saldırıları boşa çıkarır. Bu durumda olanları da uyarır. Hakkı ve sabrı tavsiye eder.

Tevhîd ehli, tevhîd ehli olmanın bedel ödemek olduğunu peşinen kabul eder. Her daim bu bedeli öder. Allâh yolunda başına gelenlerden haz alır. İbn Mesud radîyallâhu anhu’nun kâfirler tarafından hırpalandığında izzet ehli olarak onları zelil gördüğü gibi, saldırganları zelil görür. Saldırılar îmânını kuvvetlendirip, azmini pekiştirerek, O’nu Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya daha da yaklaştırır.

Tevhîd ehli, daimî bir gevşekliğe ve hüzne kapılmaz. Üzüntülerin ve yılgınlığın çelmesini yese bile, düştüğü yerden tekrar kalkar ve yoluna devam eder. İzzetin; Allâh’u Teâlâ’da, O’nun Rasûlünde ve de tevhîd ehlinde olduğunu aklından çıkarmaz. Unutanlara hatırlatır, bilmeyenlere ise öğretir.

Son Olarak

El-Hâdî olan Rabbimizden niyâz ederiz ki:

Bizlere her daim hakkı hak, bâtılı da bâtıl olarak göstersin ve bizleri nusretiyle hakka ittiba ettirip bâtıldan da içtinab ettirsin. El-Hafîz olan Rabbimiz, bizleri bâtıldan koruduğu gibi bâtılın ehlinden de korusun. Bizleri Hak’kın hizbinden ve hizmetkârlarından eylesin. Allâhumme âmin.

Yazımızın faydalı olmasını ve şuur vermesini diliyorum. Zira her bir yazımızın asıl amacı, faydalı olmak ve şuur vermektir. Yazı ve yazar görevini yapmışsa ne mutlu! Bir başka yazıda görüşmek dileğiyle sizleri emanetleri zayi etmeyen Allâh’u Teâlâ’ya emanet ediyorum.

Tüm tevhîd ehline selâm ve dua ile…

Minhâc Dergisi 4. Sayı | Ocak 2023 | Hakan Emin