Günlerden bir gün, Dostlar Ormanı’ndan bir ağaç, ormanın dışında ateş ile tanışmış. Ateşi ilk defa gören ağaç, ateşin sözlerinden çok etkilenmiş. Ateş hararetli hararetli dostluktan ve dostlardan bahsediyormuş.
Bizim toy ağaçta sözlerin tesiriyle ateşin kim olduğunu ve ne yaptığını sormamış bile. Birkaç gün ateşin hararetli hitabeti karşısında eriyen ağaç, ateş ne derse yapacak hale gelmiş.
Bu arada genç ağacın yokluğu da Dostlar Ormanı’nda fark edilir olmuş. Kimseden habersiz ormanın dışına çıktığından onun nerede olduğunu ve neler yaptığını diğer ağaçlar bilmiyorlarmış.
Aralarındaki konuşmaları duyan su; “ben bir bakayım, belki onu bulurum!” diyerek ormandan ayrılmış.
Gerçekten de ormanın dışında genç ağacı görmüş. Görmüş görmesine ama ateşle olan yakınlıklarına da bir anlam verememiş.
Su, ağacın yanına giderek ne yaptığını sormuş. Ormandakilerin onu çok merak ettiklerini söylemiş. Genç ağaç ise hiçbir şey olmamışçasına davranıyormuş. Bunun üzerine sinirlenen su, yanındakinin kim olduğunu bilip bilmediğini sormuş. Ve ardından da eklemiş:
“O yanındaki senin de tüm ağaçların da düşmanıdır. Hatta beni de hiç sevmez. Çünkü ben de ona düşmanım; ama size de dostum. Ben olmasam ormandakilerin hali ne olur?”
Fakat genç ağaç, onu dinlemiyormuş. Bu dost canlısı yeni arkadaşının etkisiyle; “sen ona düşman olduğun için bunları söylüyorsun herhalde? Yoksa ben, ondan hiçbir zarar görmedim. Hem o, çok iyi de bir dost!” deyivermiş.
Su, ne anlattıysa dinletememiş ve oradan ayrılırken; “kendini düşünmüyorsan bari ormanı düşün!” demiş. Tabi bu söz de genç ağaç için pek bir şey ifade etmemiş.
Birkaç gün sonra ateş ağaca; “arkadaşım, sen şu Dostlar Ormanı’ndan değil miydin? Biz burada çok yalnız kaldık; onların yanına gidelim de şu yalnızlığımıza bir son verelim” diyerek ağacı ikna etmiş.
Ağaç önde, ateş ise arkada Dostlar Ormanı’nın yolunu tutmuşlar. Ateş yoldayken kendini hazırlamaya başlamış ve ormana girer girmez de yapacağını yapmış. Tüm dehşetiyle alevli yüzünü ortaya çıkarmış. Ağaçlar ne olduğunu anlayamadan yangın her yanı sarmış, ormanı kara bir duman kaplamış. Orada yaşayan diğer canlılar da ateşin hışmına uğramışlar. Genç ağaç olanları görünce suyun dediklerini hatırlamış. Su ona; “ateş düşmandır, düşmandan dost olmaz. Dost gözüktüğüne bakma, seni yakmadan durmaz” demesi hatırına gelmiş. Gelmiş gelmesine ama hatırlasa ne olur, tüm orman dört bir yandan alevlerle kuşatılmış.
Ağaç, bir hışımla ateşin yanına giderek; “sen ne yaptın?” demiş, “hani biz dost idik, dost dostuna zarar verir mi?”
Ateş; “ne yapacağım, işimi yapıyorum, benim işim yakmaktır. Şimdi de seni yakacağım” diyerek genç ağacı da oracıkta yakıvermiş.
…
Değerli Müslümanlar! Ümmet olarak bizim dostlarımız ve düşmanlarımız vardır. Bunları çok iyi tanımamız gerekir aksi halde bizler de genç ağacın durumuna düşeriz.
Her nerede ve hangi ırktan olursa olsunlar din kardeşlerimiz bizim dostlarımızdır; öyle de olmalıdır. Ancak İslâm düşmanları ateş hükmündedirler. Örneğin başta ehli kitâb olmak üzere tüm müşrikler, bizim için ateş hükmündedir; onlardan asla dost olmaz.
Ümmetimiz onların ardından gidenlerin tesiriyle büyük bir yangın yerine dönüşmüştür. Genç nesillerimiz yanmış ve hâlen de yanmaktadır. Kendi ormanından ayrılan, ayrılmakla da kalmayıp özüne düşman olan genç ağaçlar, ateş ile dost oldular. Kendileri de içinde yanacak olsalar bile Ümmet Ormanı’na bu ateşleri çağırdılar. Ne hazin ki ümmet coğrafyamız, dünden bugününe yanmaktadır.
“Ey imân edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar, birbirlerinin dostudur. Sizden her kim, onları dost edinirse, muhakkak o da onlardan olur. Şüphe yok ki Allâh, zalimler topluluğuna hidayet etmez, onları doğru yola iletmez.” [Mâide: 5/51]
Minhâc Dergisi 2. Sayı | Temmuz 2022 | Urve Tahir