Ramazan, ilâhî vahyin ayı.
Vahiy, dinleyenlere ilâhî nasihat.
Vahiy, kulların Rabbinden kullara kulluk talimatı.
Vahiy, ilâhî rahmetin gökten yere inmesi.
Vahiy, delâletten hidâyete çıkaran bir rehber.
Vahiy, karanlıklar içinde yolunu kaybedenlere ilâhî bir nur.
Vahiy, cennete ulaştıran kılavuz.
Vahiy, ervaha ve ebdana şifa.
Vahiy Hakkında Genel Bilgi:
a) Vahiy nedir?
Vahiy, lugatte gizli konuşmak, imâ ve işâret etmek, ilhâm etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak ve göndermek gibi manalara gelir. Istılahta ise, Allâh’u Teâla’nın seçtiği elçilere bildirdiği mesajlara denir.
Allâh’u Teâla, elçilerini risalet ve nübüvvetle görevli kılmış ve onlara vahyetmiştir. Onlardan bazısına kitâblar, bazısına da sayfalar vermiştir.
“Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz kimseleri peygamber olarak gönderdik; eğer bilmiyorsanız kitaplar hakkında bilgi sahibi olanlara sorun.” (Enbiyâ: 21/7)
“Bunlar önceki kitaplarda, İbrâhim ve Mûsâ’nın kitaplarında da vardır.” (A’lâ: 87/18-19)
Tüm kutsal kitâblar, vahiy ürünüdür. Kur’ân’ın diğer kutsal kitâblardan farkı ise; diğerleri tahrif olmuş ve hükümleri kalkmışken; Kur’ân, kıyamete dek Rabbimizin korumasında olacak ve hükümleri iptal olmayacaktır.
“(Rasûlüm!) Sana da kendisinden önceki kitapları tasdik edici ve onları koruyucu olarak bu kitabı hak ile indirdik. Artık aralarında Allâh’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen bu gerçeği bırakıp da onların isteklerine uyma.” (Mâide: 5/48)
“Şüphesiz ki o zikri (Kur’ân’ı) biz indirdik. Elbette O’nu yine biz koruyacağız.” (Hicr: 15/9)
b) Vahyin geliş yolları nasıldır?
Vahiy çeşitli şekilde gelebilir. Örneğin:
1. Cebrâil (Necm: 53/10) ve diğer meleklere vahiy. (Enfal: 8/12)
2. Cansız varlıklardan yeryüzüne (Zilzâl: 99/-4-5) ve gökyüzüne vahiy. Bu vahiy emretmek manasındadır.
3. Canlılardan bal arasına vahiy (Nahl: 16/68-69) Bu vahiy ilham, içgüdü manasındadır.
4. Musâ aleyhisselâm’ın annesine (Kasas: 28/7) Îsâ aleyhisselâm’ın havarilerine (Mâide: 5/11) vahyi.
5. Peygamberlere vahiy (Nisa: 4/162; Araf: 7/117,160) Bu vahiy ıstilahı olarak ifade olunan vahiydir. Vahiy denince ilk akla bu vahiy gelir. Bu vahiyde Cebrâil aleyhisselâm, vahiy meleği olarak görevlidir. Bu vahiy de kimi uyanıkken kimi uykudayken Nebimiz aleyhisselâm’ın kalbine ilka edilmek suretiyle olabilir.
“Söyle (yahudilere): Cebrâil’e kim düşmansa bilsin ki, Allâh’ın izniyle önce gelen kitapları doğrulayıcı, Mü’minler için bir hidâyet rehberi ve müjdeci olarak Kur’ân’ı senin kalbine indiren O’dur.” (Bakara: 2/97)
Yine Cebrâil aleyhisselâm’ın melek veya insan suretiyle Nebimiz aleyhisselâm’a vahiy getirdiği de olmuştur.
c) Vahyin iki çeşiti nelerdir?
Vahiy, ilâhî bir sırdır. İnsanlar onun mânâsına tam olarak vakıf olmazlar. Vahiy geldiğinde Nebimiz aleyhisselâm’ın rengi değişir, onu bir terleme alır, alnı terler, nefesi de sıkışırdı. Gelen vahiy, Allâh’ın izniyle ve yardımıyla aynen hafızasında kalırdı.
“(Rasûlüm!) O’nu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz O’nu toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve O’nu okutmak bize aittir. O halde, O’nu okuduğumuz zaman sen okunuşunu takip et. Sonra O’nu anlatmak elbette bize aittir.” (Kıyâmet: 75/16-19)
Vahyin gelmesi tamamlanınca da Nebimiz aleyhisselâm vahiy kâtiplerine gelen vahyi yazdırırdı. Başta Hulefa-i Raşidin olmak üzere, Nebimiz aleyhisselâm’ın kırk kadar vahiy kâtibi vardı. Onlar eksiksiz olarak gelen vahyi çeşitli şeyler üzerine yazarlar ve bu yazılanlar da Müslümanlar tarafından ezberlenirdi. Bu yazdırılan vahye, “vahyi metluv” da denilmiştir. Bundan maksat, kıraat edilen vahiy manasında Kur’ân’dır.
Onun haricinde Ehli Sünnetin nazarında, Nebimiz aleyhisselâm’ın pak Sünnetine de “vahyi gayri metluv” denilmiştir. Bu da Kur’ân gibi kıraat edilmeyen vahiy demek olup, Nebimiz aleyhisselâm’ın Kur’ân-ı Kerim dışında aldığı vahiyler için kullanılır.
Cebrâil aleyhisselâm, Kur’ân vahyi için indiği gibi, yine Sünnet içinde gelmekteydi. Bu yüzden Sünnet’te vahiy içeriklidir. Sünneti inkâr edenler, dîni inkâr etmektedirler. Böyle bir sapkınlıktan Rabbimize sığınırız.
d) Vahiy öncesi toplum nasıldı?
Şimdi bir toplum düşünün ki; o toplumda her türlü zulüm işleniyor, güven ve emniyet tamamen kalkmış. Bir iyinin karşısında yüzlerce kötü, bir ahlaklının karşısında yüzlerce ahlaksız var. Îmân ehlinin dilinde bu toplumun adı: “Cahiliye Toplumu.”
Cahiliye toplumu; vahyin nurdan yoksun bir toplum. Hak mâbuda, yüzlerce bâtıl mâbudu eş koşan müşrikî bir toplum. Tevhidden yüz çevirip, şirkin bataklığına batmış, zilleti hayat yapmış bir toplum. Elleriyle yaptıkları putlara kutsallık atfeden, onlara tapınacak kadar sefihleşen ve zelilleşen bir toplum, cahiliye toplumu…
O toplumda, azgınların ve azgınlığın her çeşidi var. Kimi zaman suçsuz yere kızlar toprağa gömülüyor; kimi zaman ise suçsuz yere masum canlara kıyılıyor. Hakiki değerler değersiz sayılırken, değersizlere de değer atfediliyor. Cahiliye, insanlığın karanlık yüzü.
Cahiliye toplumunda insanlığı içten ve dıştan kemiren, sömüren, yıkan tüm kötülüklere geçit var. Kumar serbest, içki serbest, faiz serbest, zina serbest, kürtaj serbest, kandırma serbest, canavarlığın her çeşidi serbest… Cahiliye, insanlıktan çıkışı simgeliyorken, cahiliye toplumu da insanlıktan soyutlanmış bir toplum.
Vahiy, bu toplumu aşağıların aşağısından alarak onları saadete taşıyacak, saadeti yaşayanların asrı ise “asr-ı saadet” ismiyle anılacak.
e) Vahyin gelişi nasıl olmuştur?
İnsanlık kurtuluşu bekliyor. Delâletin bataklığında bir ömür sürenlere hidâyet güneşinin doğması gözleniyor. Kulları, azgınların esaretinden kurtaracak bir elçinin gölgesi çağa düşüyorken, göklerin kapısı aralanıyor. Sağnak sağnak yağan yağmurlar misali, ilâhî rahmetin vahiy vahiy gelmesinin vakti yaklaşıyor.
Cehaleti kaldıracak, hakikati anlatacak Rasûl, vahyin elçisi Cibril ile kucaklaşacağı zamanı bekliyor. Olacak olanlar tesbih tanesi gibi ardı ardına gelecek.
Ve işte Rabbimizin emriyle görevli melek geliyor. Nebimiz aleyhisselâm âdeti olduğu üzere Hirâ’ya çekilmiş, tehannüste. Son beş yıldır yalnızlık kendisine sevdirildi sevdirileli Hirâ’ya gelip uzlete çekiliyor; bir nevi vahye hazırlanıyor, insanlığın seyyidi.
Ve emir veriliyor. Beklenen sonunda geliyor. Göklerin emini, beklenen emir ile Hirâ’ya teşrif ediyor. Nebimiz aleyhisselâm misafir beklemiyorken misafiri Rabbimiz gönderiyor. Arayışın mağarası Hirâ, iki elçiye ev sahipliği yapıyor, Hirâ nurlanıyor.
Mübarek bir gece, bu gece iki eminin buluştukları ilk gece… Kıyamete dek izi silinmeyecek bir kutlu gecede vahiy levhi mahfuzdan Rasûlullah’ın kalbine inmeye başlıyor. Müjdeler olsun insanlık âlemi, ey beşer sana müjde! Delâlete son veren kitâbın ayetleri sonunda iniyor.
Cebrâil aleyhisselâm, insan suretinde Nebimiz aleyhisselâm’ın yanına geliyor. Rivayetlere göre; Ramazan’ın on yedisi Pazartesi gecesi. Hirâ seçilmiş, Ramazan seçilmiş, elçiler seçilmiş…
Göklerin emini, yerlerini eminini kucaklıyor ve sıkıyor, bu ilk buluşma, bu özel bir buluşma. İnsanlık bu buluşmanın anlamını henüz bilmiyor ama beşer kıyamede dek bu büyük buluşmadan bahsedecek.
Ardından ilk ayetler gelecek, ilk kelimeyle. İlk kelime:
“Oku!..”
Yerlerin eminini bir korku sarıyor, ürperiyor. Şaşırmış bir halde:
“Ben okuma bilmem!..” diye cevap veriyor.
Cebrâil, kendisini tekrar kucaklıyor ve sıkıp bıraktıktan sonra, tekrar:
“Oku!..” diye sesleniyor. Verilen cevap aynı:
“Ben okuma bilmem!..”
Cebrâil aleyhisselâm, ikinci kere Nebimiz aleyhisselâm’ı bağrına basıyor ve sıkıp bıraktıktan sonra yeniden sesleniyor:
“Oku!..”
Nebimiz aleyhisselâm; “ben okuma bilmem, ne okuyayım?..” dediğinde, göklerin emini yerlerin emini son elçiye vahyin ilk ayetlerini okuyor:
“Yaratan Rabbinin ismiyle, oku! O Rabbin ki, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, insana kalemle yazmayı öğretendir.” (Alak: 96/1-5)
f) Vahyin gerektirdikleri nelerdir?
1. Vahiy, îmân ehlinin ilk kaynağıdır ve kendisine şeksiz şüphesiz bir îmân gerektirir.
2. Vahiy, ilâhî emir ve yasakları belirler. Bu emir ve yasaklarsa, bireyden aileye ve cemiyetten devlete, insandan diğer tüm mahlûkata her şeyde ve her zaman uygulanmalıdır.
3. Vahiy, kıssalarıyla örnekler sunar. İnsanlar, peygamber kıssalarında ve diğer kıssalarda birçok örnekliği bulabilirler. Güzel örnekleri takip ederler, kötü örneklerdense kaçınırlar.
4. Vahiy, Mü’minleri ve kâfirleri bizlere tanıtır. Mü’minlere cenneti müjdelerken, kâfirlere ise cehennemi müjdeler. Vahye îmân eden her bir Müslim, cennetin varisi olmaya çalışarak vahyin kılavuzluğunda hayata bakar. Yapılacakları yapar, kaçınacaklardan ise kaçınır.
5. Vahiy, görüleni ve görülmeyeni bildirir. Yaratılış gayesini ve bunun gerçekleşme yolunu insana öğretir. İnsan, O’nu okuyup her harfine on sevap aldığı gibi, O’nu öğrenerek cehaletinden kurtulur. Salih amellerle O’nu yaşadığında ise Rabbinin rızasıyla cenneti kazanır.
6. Vahiy, vahyi metluv ve vahyi gayri metluv ile maddi ve manevi birçok derde devadır. Vahiy, insanın bedenine ve ruhuna şifadır. İnsanlar, bu ikisini de öğrenmeli; îmân edileceklere îmân edip, amel edileceklerle de amel etmelidirler.
7. Vahiy, ervaha ve ebdana, ruhlara ve bedenlere şifa olduğundan; şifa arayanlar, O’nda şifa aramalıdırlar.
Minhâc Dergisi 1. Sayı | Nisan 2022 | Hakan Emin