Kitâbını bizlere bir öğüt, gönüllerdekilere bir şifa, Mü’minler için bir hidâyet ve rahmet olarak gönderen Rabbimize hamd ederek… Îmân edenlere hidâyet rehberi ve müjde olan apaçık kitâbın sahibine sığınarak ve güvenerek…Vahiy, kalbine ilka olunan Nebimiz aleyhisselâm’a salatu selâm ile… Kulları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gelen vahyi gönderenin izniyle ve ismiyle; başlıyoruz sözlerimize…
***
“Elif, Lâm, Mîm, Sâd. (Rasûlüm! Bu,) kendisiyle (insanları) uyarman ve inananların da öğüt alması için sana indirilen bir kitâbtır. Bundan dolayı yüreğinde bir sıkıntı, bir şüphe olmasın. (Ey insanlar!) Rabbinizden size indirilene uyun. O’nu bırakıp da, O’nun dışında bir takım velîlere (önderlere ve dostlara) uyarak onların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” (A’râf: 7/1-3)
***
Değerli Müslümanlar! Yine yeni bir Ramazan Ayı’ndayız; ayların sultanı olan seçilmiş aydayız. Bu özel ayda, bizler iki sevinci birlikte yaşamaktayız. Birinci, Rabbimizin bizlere tekrar ömür bahşedip bizleri bu aya sağlık ve afiyet ile ulaştırmasıdır. İkinci ise, Minhac Dergimizin yayın hayatına başlayıp, sizlerle kavuşmasıdır. Bizler îmân ediyoruz ki; tüm nimetler, her türlü ikramın sahibi olan Rabbimizdendir. Bizler de, el-Hamid olan Rabbimizin (şükründen aciz) kulcağızları olarak, her daim O’na hamd ediyoruz. Her türlü hamd ve sena zerrat adetince O’na olsun.
***
Değerli Ramazan yolcuları! Ramazan Ayı’na “sultan ay” dedik. Peki, “Ramazan’ı sultan yapan nedir?” diye bir soru soracak olsak, ne cevap verebiliriz? Belki de; farklı ağızlardan, farklı şeyler dökülecek ve bizler de onlara hak vereceğiz. Evet, doğrudur Ramazan-ı Şerif’in diğer aylara üstünlükleri çoktur; ama biz bu yazımızda Ramazan’ın Kur’ân’ın ayı olduğu üzerinden hareketle; “Ramazan Ayı, Kur’ân’ın ayıdır” diyeceğiz.
“Ramazan Ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır.” (Bakara: 2/185)
Evet, bir ibadet ayı olan Ramazan, bir çok hayrın ve güzelliğin ayı olduğu gibi, aynı zamanda Kur’ân’ın ayetlerinin ilk inmeye başladığı aydır.
O Kur’ân ki; Rabbimizin muciz kelâmı…
O Kur’ân ki; muttakiler için rehber…
O Kur’ân ki; öğüt, şifa, rehber, rahmet olan ilâhî kitâb…
“Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet (olan Kur’ân) gelmiştir.” (Yûnus: 10/ 57)
***
Ey Kur’ân’a îmân edenler! Ey Kur’ân’ı hayat yapanlar! Elbette ki bizim nakıs kelimelerimiz, o tamamlanmış kitâbı anlatmaya yetmez; ancak yine de (Rabbimize sığınarak) O’nun hakkında birkaç kelâm edecek olursak, deriz ki:
Kur’ân; aciz olan insanların sözü değil, insanları yaratan Halik ve Kadir olanın sözü… Âlemlerin Rabbi tarafından seçilmiş son elçisi Hazreti Muhammed aleyhisselâm’a peyderpey indirilmiş, nesilden nesile, tevatüren gelen muciz kitâb…
Kur’ân; kelimelerin seçilişi, cümlelerinin kuruluşu, ayetlerinin tertibi, lafızları ve mânâsı ile insanları aciz bırakıp, sözün en güzelini ve doğrusunu söyleyenin insanlığa hitâbı, kelâmullâh olan kitâb …
Kur’ân; bazı zındıkların söylemeye yeltendiği gibi, sadece bir dönemi ve o dönemin insanını ilgilendiren bir kitâb değil; bilakis dünya durdukça kendisi de duracak, hükümleri kıyamete dek var olacak olan ilâhî hükümleri va’z eden hikmetli kitâb…
Kur’ân; zamanın geçmesiyle eskiyip eskiye götüren bir kitâb değil; bilakis O, nice bilinmezleri çok önceden bildiren, o zamandan bu zamana bilgiler sunarak, zamanı ve insanları aşan, eskimez ve eskitilemez kılavuz kitâb…
Kur’ân; evrensel hitâb… Arapça indirilmiş olsa da sadece Arapları ilgilendirmeyen, aksine her zamanda, her yerde ve her ırktan insana doğruya yönelmeleri için Rablerinden gönderilen ilâhî mesajı barındıran mürşid kitâb.
Kur’ân; insanları kula kulluktan, kulların sahibine, kulların zulümlerinden, kulların sahibinin adaletli hükümlerine çıkaran adil kitâb…
Kur’ân; bedeni yani maddesi, ruhu yani mânâsıyla iki unsurdan oluşan insanın; bedenine ve ruhuna, maddesine ve mânâsına şifa kaynağı olan deva kitâb…
Kur’ân; kendinden önceki kitâbları ve peygamberleri tasdik eden, kıssalarında akıl sahipleri için ibretler olan, insanları hakka ve doğruya götürüp, onları karanlıklardan aydınlığa çıkartan nur kitâb…
Kur’ân; öğüt alanlar, bilenler, anlayanlar, düşünenler ve aklını kullanalar için ayetleri açıklanmış olup, kendisinde hiçbir eğrilik ve tezat bulunmayan, önünden ve arkasından bâtılın O’na bulaşamadığı, korunmuş kitâb…
Kur’ân; uydukları takdirde insanları dünya ve ahiret saadetine ulaştıran, dareyn mutluluğu için rehberlik eden, rehber kitâb…
Kur’ân; yeryüzünde cehalet, sefalet, zulüm, inkâr ve daha ne kadar kötü kavram varsa hepsinin kaldırılıp, yerlerine iyi olanlarının ikamesini teşvik eden, inkılabî kitâb…
Kur’ân; kopmayan sağlam kulp… İnsanların sımsıkı tutunup kurtulacakları Allâh’u ve Teâlâ’nın ipi/hablullâh olan kitâb…
Kur’ân; işlerimizi dînî ve dünyevî olarak ayırt ettirmeyen, dünyadaki işlerimizin hep dîn ile alakalı olduğunu ve her bir işimizden hesaba çekileceğimizi bizlere bildiren, hakim kitâb…
Kur’ân; dünyanın ahiretin önünde bir imtihan yurdu ve bizlerinde imtihan olunanlar olduğumuzu apaçık sunan, hüccet kitâb…
Kur’ân; insanların neye, nasıl inanacaklarını yada inanmayacaklarını beyân eden ve yine insanlara neyi, nasıl yapacaklarını ve yapmayacaklarını bildiren inanç ve amel esaslarını kendisinde toplayan, furkan kitâb…
Kur’ân; şer’î, kevnî ve uhrevî hakimiyetin yegane sahibinin Allâh’u Teâlâ olduğunu bildiren, egemen kitâb…
Kur’ân; Allâh’u Teâlâ’nın mülkünde O’nun kullarının, O’na teslim olup, itaat etmeleri gerektiğini bildirerek, kurtuluşun itaat ile mümkün olduğunu bildiren tartışmasız itaat edilecek tek hak kitâb…
Kur’ân; Allâh’u Teâlâ’nın hükmüne büyüklenerek karşı gelen şeytanın kâfirliğini, firavunun ve firavunlaşanların akıbetlerini bildirerek, tuğyânın neticesinin hüsran olduğunu bizlere sarahaten anlatan, sarih, ibretlik kitâb…
…
Ve daha anlatmaktan aciz kaldığım nice hakikatlerin kaynağıdır, Kur’ân…
***
Evet, değerli kardeşlerim! Peki, “Ramazan’ı eda etmeye çalışan bizler, bu mübarek Kur’ân ayında, (Kur’ân’a yönelik olarak) neler yapmalıyız?” diye bir soru soracak olursak; yine cevaben deriz ki:
“Kur’ân’ın ayında, Kur’ân’ı okumalı, anlamaya çalışmalı ve elbette ki O’nun hakikatlerini hayat yapmalıyız.”
Ancak dikkat edilmelidir ki; “okumak, anlamak ve yaşamak bir bütünün parçaları gibidir; bunları birbirinden ayırmak, bütünü bozmamız demektir.”
Sonuçta bu ilâhî kitâb; okunmadan anlaşılmayacak, anlaşılmadan yaşanamayacaktır. Öyleyse, Kur’ân’a yaklaşımımız O’nu “sadece okumak” olamaz, olmamalı. Tabi ki öncelikle kitâbımızı okuyacağız, okuduklarımıza da îmân edip, O’nun hakikatlerini hayat yapacağız. Kur’ân’ın ayetleri, hayatlarımıza nazil olacak; bizler, O’nunla amel edeceğiz.
“Kendilerine kitâb verdiğimiz ve O’nu hakkını vererek okumakta olanlar var ya, işte kitâba îmân edenler onlardır. Ama her kim de, O’nu inkâr ederse, işte asıl kaybedenler onlardır.” (Bakara: 2/121)
Hatta hidâyet rehberi olan kitâbımızı sadece Ramazan’da yada belirli günlerde ve gecelerde okunan bir kitâb haline dönüştürmemeli; O’nu belirli bir zamana ve mekana hapsederek, hayattan koparmamalıyız. Sadece Ramazan’da, yada belirli zamanlarda Kur’ân okumak, diğer günlerde ve aylarda ise, O’nu hiç eline almamak yanlış bir yaklaşımdır.
Evet, bu ay Kur’ân ayıdır; ancak diğer aylar da Kur’ân ile bağımız koparacağımız aylar değildir ve de olmamalıdır. Bu konuda ki yanlış uygulamaları düzeltmeliyiz. İstisnasız olarak her ay ve onun içindeki her bir gün, Kur’ân ile buluşacağımız, O’nunla imar ve inşa olacağımız zamanlardır.
Yapabiliyorsak her zaman Nebimiz aleyhisselâm’ın müjdelediği hayırlı insanların arasına girmeye çalışmalıyız. Bilindiği üzere Kur’ân kalbine inen Nebimiz Muhammed aleyhisselâm, hayırlı ve faziletli kişiyi; “en hayırlınız (veya en faziletliniz) Kur’ân’ı öğreten ve öğreneninizdir” (Buhari) diye tanıtmıştır.
Yalnız burada dikkat ediniz! Kur’ân’ı öğrenmekten maksat sadece “okumasını öğrenmek” değildir ve Kur’ân’ı öğretmekte sadece “okunmasını öğretmek” olamaz. Kur’ân’ı öğretmek, elbet öncelikle okunmasının öğrenilmesiyle başlar, ama bu öğrenim o kadarla bitmez. Sonrasında O’nun mânâsının öğrenilmesi ve öğretilmesi gelir. Bu kadarla da bitmez, ondan sonra da onunla nasıl amel edileceğinin öğrenilmesi aşaması gelir.
Nebimiz aleyhisselâm, Kur’ân’ın okunması ve ezberlenmesi hususunda ümmetini teşvik etmiştir. Elbette Kur’ân’ın faziletleri çoktur. Örneğin, bir rivayette; Kur’ân okuyanlara verilecek sevab şöyle bildirilmiştir:
“Kim, Kur’ân’dan bir harf okursa kendisine bir sevap yazılacaktır ve her sevap on katıyla karşılık bulacaktır. ‘Elif, lam, mîm’ bir harftir demiyorum. Fakat ‘elif’ bir harf, ‘lam’ bir harf, ‘mim’ de bir harftir.” (Tirmizi)
Elhamdulillah. Zatına rahmeti yazan, Mü’minlere karşı rahim olan Rabbimiz, bizlerin birine (en az) on veriyor. Dilerse de, dileği kimseye, dilediği amel için bunu arttırıyor.
Yalnız kardeşlerim! Bizler, bu ve benzeri rivayetleri insanlara söylerken, unutmamalıyız ki; “Kur’ân, sadece okunmak için gelmiş bir kitâb değildir. Okunmanın amacı öğrenmek, öğrenmenin amacı ise yaşamaktır. Kur’ân’a îmân edenlerin, O’nu yaşaması kaçınılmazdır.”
Kur’ân’ı bilmeyenler, O’nun hakikatlerini öğrenmeyenler, neyi bilecekler ve neyi yaşayacaklar? Kur’ân’ı devre dışına bırakanlar, O’nun haramını ve helalini yok sayanlar, hangi İslâm’ı hayat yapacaklar? İnanacakları veya inanmayacakları hususları (öncelikli olarak) Kur’ân’dan öğrenmeyenler neyi, nereden, kimden ve nasıl öğrenecekler? Bu soruları her bir vicdan sahibinin kendine sorması ve doğru cevapları vermesi gerekir.
Özetle; Kur’ân, her bir Müslüman için tahsil edilmesi zaruri olan bir kitâbtır. O’nu bilmeyenler, O’nun tahsilini önemsemeyenler, hayatlarında Kur’ân’la çelişen ve çatışan birçok şeye inanıp, Kur’ân’ın yasakladığı birçok şeyi yapacaklardır. Böyle yapanlarınsa dünya ve ahiret hayatları hüsrandır. Maalesef ki yaşadığımız bu asr-ı felakette, asr-ı saadetin aksine, fani dünyasına yatırım yapanlar çoğalmış, dünyevileşenler baki hayatı unutmuşlardır.
***
Hayatından dîni, peygamberi ve kitâbı tamamen çıkaranların oldukça arttığı zamanları yaşıyoruz. “Bunlar, benim için önemli” diyenlerin ise maalesef birçoğunun şuurları kapalı. Evet, onların Kur’ân’a yaklaşımları diğerleri gibi değil. Belirli zamanlarda ve mekanlarda yine O’ndan bahsediliyor. Hatta O’nun okunması için “Kur’ân’ı yüzünden okuma dersleri” veriliyor, alınıyor. Ancak “Kur’ân ne diyor?” diyerek; “Kur’ân’ı anlama dersleri” verenler ve alanlar yok denecek kadar az.
Dînî tedrisatı geçime ve seçime alet edenlerin, O’nu yaz tatillerine hapsedenlerin, Kur’ân’ın ne dediğinden habersiz olarak yetiştikleri ortadadır.
Bu yetişen insanlarda belirli geceler veya günlerde ellerine alıp okudukları Kur’ân’la kulluklarını yerine getirdiklerini sanmaktadırlar. Modern cahiliyenin onlara sunduğu “Kur’ân’a bakış açısı” budur.
Aslında tüm zamanlarda ve mekanlarda cahiliyeden beslenenler, Kur’ân’ın hakikatlerinin anlaşılmasını değil, anlaşılmamasını isterler. Ne zaman ki Kur’ân’ın hakikatlerini bütünüyle anlayan ve o hakikatleri hakkıyla yaşayan nesiller yetişirse, o zaman cahiliyenin saltanatı sallanacağından, cahiliyenin ağababaları insanlarla Kur’ân’ın hakikatlerinin önüne geçmeye çalışırlar.
Kur’ân düşmanları çok iyi bilmektedirler ki; “Kur’ân’ı öğrenmeyenlerin ve anlamayanların oluşturduğu bir toplum, Kur’ân’ın hükümlerini çiğneyen cahiliye toplumudur. Hakiki İslâm toplumunun oluşması ise, nesillerin Kur’ân’ı tahsil etmeleri ve O’nun hakikatlerinin yaşamalarıyla mümkündür.”
Cahiliyenin tüm dünya insanlığına sunduğu ifsad müfredatlarının beşeriyeti getirdiği yer herkesin malumudur. İnsanlık, insanların müfredatlarıyla ancak batışını hızlandırmaktadır; çıkış ve kurtuluş ise ancak ilâhî müfredata dönmekle mümkündür.
Rabbimizin kitâbı olan Kur’ân, değişmez ilâhî müfredattır. Beşer, kendi eliyle çeşitli değişken müfredatlar koymaktayken, Müslüman için değişmeyen müfredattır, Kur’ân.
Kur’ân müfredatı, geçmişin izzetli nesillerini yetiştirdiği gibi, bugünün ve yarının Kur’ân ile izzetlenen nesillerini de yetiştirecektir. Ve ne zaman ki izzeti Kur’ân’da bulanlar, vahdeti oluşturacak, işte o zaman Kur’ân nesli, Kur’ân nizamını dünyaya hâkim kılacaktır, biiznillâh…
***
Evet, değerli Müslümanlar! Sonuç olarak; Ramazan Ayı, ilâhî eğitim ve merhamet ayıdır. Rabbimiz, biz kullarına bu ayı; terbiye, arınma, kazanç, bereket ve rızasına kavuşma ayı kılmıştır.
Bu ayda bizler de; Kur’ân’ı doğru anlamaya çalışmalı; o mesajı içselleştirerek yaşamalıyız. Yaşadığımız Kur’ânî hakikatleri de ailelerimizden başlayarak, çevremizdeki insanlara doğru bir şekilde aktarma gayretinde olmalıyız.
İnsanlar, Kur’ân’ın hakikatlerini anlamıyor ve yaşamıyorlarsa sabırlı olmalı; Nebimiz aleyhisselâm’ın ve diğer seçilmiş örnek insanların hayatlarından kendimize örneklikler çıkarmalıyız. Sabır ve takvayı kuşanarak; Kur’ân ile, Kur’ân adına, Kur’ânî bir mücadeleye girişmeliyiz.
“Öyleyse artık kâfirlere boyun eğme; bu Kur’ân ile onlara karşı bütün gücünle mücadeleni sürdür.” (Furkân: 25/52)
***
Duamız:
Kur’ân’ın sahibi olan Rabbimiz; bizi bize, bizi lanetli iblise ve bizi Kur’ân’ın düşmanlarına bırakmasın… Bizleri Kur’ân’ı anlayanlardan, O’nun içindekileri bütünüyle yaşayanlardan, O’nun hakikatlerinin hâkimiyeti uğrunda mücadele edenlerden ve o yolda ölenlerden eylesin… Bizleri bu mübarek ayla; merhamete kavuşanlar, terbiye olanlar, günahlarından arınanlar, bereketi bulanlar ve rızasını kazananlar arasına dâhil eylesin…
Dualarımızı kabul buyur, Allâh’ım! Kabul buyur, Allâh’ım! Kabul buyur, Allâh’ım!..
Tüm Kur’ân ehline selâm ve dua ile…
“Şüphesiz ki, benim velim Kitâb’ı indiren Allâh’tır. Ve O bütün salihlere velilik eder.” (A’râf: 7/189)
Minhâc Dergisi 1. Sayı | Nisan 2022 | Hakan Emin.
Bir Cevap Yaz