«
  1. Anasayfa
  2. 15. SAYI / EKİM 2025
  3. Rahmet Nebîsi

Rahmet Nebîsi

admin-ajax

Rahmeti gazabını aşan Rahmân’ın ismiyle…

Hamd, nefsine rahmeti yazan Allâh’u Teâlâ’ya mahsustur. Salât ve selâm, âlemlere rahmet olarak gönderilen Rahmet Nebîsi’nin, âlinin ve ashâbının üzerine olsun. Siz değerli kardeşlerime de selâm ederim. Es-selâmu aleykum…

Giriş

Rabbimiz Allâh Azze ve Celle, rahmetiyle birçok nimetini bizlere tamamlamıştır. O, er-Rahmân ismiyle hem Müslimleri hem de kâfirleri nimetlendirmektedir. Kimi, Rahmân’ın nimetlerine şükreder; “şâkirlerden” olur, kimisi de nankörlük ederek “şâkîlerden” olur. Rabbimizin, yeryüzündeki en büyük nimetlerden biri de; Muhammed sallâhu aleyhi ve sellem’i rasûl olarak bize göndermesidir. Onunla hidayet arayanlar doğru yolu bulmuş, kâfirler de helak olmaktan korunmuştur:

“Oysa sen onların arasında olduğun müddetçe, Allâh onlara azap edecek değildir. Ayrıca Allâh, aralarında bağışlanma dileyenler varken onları cezalandıracak değildir.” [Enfâl: 8/33]

O, kendisiyle rahmet döneminin başladığı nebîdir. O, lanetçi değil duacı olarak; ümmetine oldukça düşkün bir rasûl kimliğiyle gönderildi:

“Biz, seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [Enbiyâ: 21/107]

“Andolsun size kendi içinizden öyle bir Rasûl gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkündür; Mü’minlere karşı çok şefkatlidir; merhametlidir.” [Tevbe: 9/128]

“Ben ancak, rahmet olarak gönderildim, lanetçi olarak gönderilmedim” [Müslim]

İnşallâh, dergimizin Rahmet Sayısı’na ayırdığı bu sayımızda, bizlerde Allâh Rasûlü’nün rahmetinden bahsederek, dergimizi şereflendirmeye çalışacağız. Başarı ve izzet Allâh Subhânehu ve Teâlâ’dandır diyerek, sizleri yazımızla baş başa bırakıyoruz.

Ayetlerin Analizi

Yukarıda zikrettiğimiz ayetlerden de anlaşıldığı üzere, Rasûlullâh aleyhisselâm Rabbimizin yeryüzündeki rahmetinin bir tecellisidir. Onun rahmet oluşu, kendi döneminin sınırlarını aşarak kıyamet kadar ulaşacaktır. O vakit, bu rahmetten hem Mü’minler hem de kâfirler faydalanacaklardır. Bu Rabbimizin, er-Rahmân isminin tecellisi olarak böyledir; er-Rahmân, “Müslümanlara ve kâfirlere dünyada merhamet eden” anlamındadır. Ancak ahirette sadece Müslümanlara rahmet edilecektir. Bu da Rabbimizin er-Rahîm isminin gereğini ifade eder. Ele aldığımız âyet-i kerîmelerin biraz daha üstünde durarak anlamaya çalışalım.

1) “Oysa sen onların arasında olduğun müddetçe, Allâh onlara azap edecek değildir. Ayrıca Allâh, aralarında bağışlanma dileyenler varken onları cezalandıracak değildir.” [Enfâl: 8/33]

Bu âyet-i kerîmeyle alakalı İbn Kesir rahimehullah, tefsirinde şöyle buyurmuştur:

“…Allâh Teâlâ, kendisine tevbe edip dönenin tevbesini kabul eder ve onu bağışlar. ‘Hani demişlerdi ki: Allâh’ımız! Eğer bu gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır yahut acıklı bir azâb getir.’ [Enfâl: 8/32] Bu da onların bilgisizliklerinin, azgınlıklarının, inatlarının ve yalanlamalarındaki şid­detin çokluğundandır. Aynı zamanda, yerildikleri, ayıplandıkları hususlardan birisidir. Hâlbuki onlara yaraşan: Ey Allâh’ımız! Eğer bu gerçekten Senin katından ise bizi ona ilet, ona tâbi olmaya bizi muvaf­fak kıl!’ demeleriydi. Hâlbuki onlar; kendileri için azabı çarçabuk, hemen istemişlerdir. Onlar, fetih ve hidâyet yerine azabı öne almışlardır. Nitekim başka âyetlerde şöyle buyrulur: ‘Senden azabı çarçabuk isterler. Eğer belirtilmiş bir süre olmasaydı, azab onlara hemen gelirdi. Ama yine de onlar farkına varmadan başlarına ansızın gelecektir.’ [Ankebût: 29/53], ‘Dediler ki: Rabbimiz! Hesab gününden önce bizim payımızı çabuk ver.’  [Sâd: 38/16], ‘İsteyen birisi inecek azabı istedi. O, kâfirler içindir ve onu önleyecek yoktur.’ [Meâric: 70/1-2].

Geçmiş ümmetlerin bilgisizleri de böyle söylemişlerdi. Nitekim Şuayb aleyhisselâm’ın kavmi ona: ‘Eğer sâdıklardan isen bize gökten bir parça indir.’ [Şuarâ: 26/187] derken bunlar da: ‘Allah’ımız! Eğer bu gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır. Yahut acıklı bir azâb getir!’ Demişlerdi. Şu’be’nin Abdülhamîd’den, onun da Enes İbn Mâlik’den rivayet ettiğine göre, ‘Allâh’ımız! Eğer bu gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır yahut acıklı bir azâb getir!’ diyen kişi, Ebu Cehil İbn Hişâm’dır. Bunun üzerine: ‘Hâlbuki sen içlerinde iken Allâh onlara azâb etmez. Onlar istiğfar ederken de Allâh yine onları azâblandıracak değildir.’ [Enfâl: 8/33] âyeti nazil olmuştur. Hadîsi imam Buhârî, Ahmed ve Muhammed İbn Nadr kanalıyla Şu’be’den rivayet etmiştir. Buhâri’nin rivayette bulunduğu Ahmed; Ahmed İbn Nadr İbn Abdülvehhâb’dır. Bunu Hâkim Ebu Ah­med ve Hâkim Ebu Abdullah en-Neysabûrî belirtmektedirler. En doğ­rusunu Allâh bilir.” [Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri: 7/3285-3289]

Kâfirler, Allâh’ın basiret nurundan mahrum ettiği kör insanlardır. Onlar olaylara akıl ve vicdan penceresinden bakamaz ve hakikati göremezler. Böylece gördükleri şeyleri ancak inkâr etmeye kalkarlar. Bahsi geçen âyet-i kerîmenin nüzul sebebine [İmâm Celâleddîn es-Suyûtî, Esbabu’n-Nuzûl: 262-263] baktığımızda da inkârcılar Muhammed aleyhisselâm’ın doğruluğunu ölçmek için, gökten kendilerine bir azabın getirilmesini taleb etmişlerdi. Hâlbuki azab onlara indikten sonra, hakikati anlamalarının bir gereği kalmayacaktır. Onların yapması gereken şey; Rabbimiz! Eğer biz yanlışsak bizlere hidayet eyle! Demeleriydi. Böylece kavramaya çalıştıkları şeye daha sağlıklı yaklaşmış olacaklardı. Yine de Rabbimiz onları helak etmedi ve istedikleri azabı da göndermedi. Bunun sebebi de Rabbimiz’in âyet-i kerîmede belirttiği üzere Muhammed aleyhisselâm’ın hâlâ aralarında oluşu ve istiğfar dilemek için vakit arayanlardı. Fakat bu azab edilmekten kurtuldıukları anlamına gelmez, el-Hasîb olarak Rabbimiz, onların hesablarını ahirete ertelemiştir ve bu onlar için daha kötü olmuştur.

2) “Biz, seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [Enbiyâ: 21/107]

Bu âyet-i kerîmeyle alakalı, ilk tefsir âlimi Mukâtil bin Süleyman rahimehullâh, şöyle buyurmuştur:

“Çünkü dîni üzere Muhammed aleyhisselâm’a tâbi olan kimselere o bir rahmettir. Bu buyruk, Allâh Azze ve Celle’nin Meryem oğlu İsâ aleyhisselâm hakkında söylediği: ‘Ve bizden bir rahmet olmak üzere…’ [Meryem: 19/21] sözüne benzemektedir.

Dînini kabul etmeyip, ona uymayan kimselerden ise gelecekte onları bekleyen bir takım belalar uzaklaştırılır. İşte Allâh’ın: ‘Sen aralarında iken Allâh onlara azab edecek değildir…’ [Enfâl: 8/33] buyruğu bunu anlatmaktadır.” [Mukatil bin Süleyman, Tefsîr-i Kebîr: 3/81]

Ayrıca İmam Taberî rahimehullah da bu âyet-i kerîme hakkında şöyle buyurmuştur:

“Âyet-i kerîmede zikredilen ‘alemler’den maksadın; Rasûlullâh aleyhisselâm’ın, kendilerine nebî olarak gönderildiği bütün insanlar mı yoksa sadece Mü’­minler mi olduğu hakkında farklı görüşler zikredilmiştir. Abdullâh b. Abbas radiyallâhu anhumâ’dan nakledilen bir görüşe göre; buradaki ‘alemler’den maksat, Rasûlullah alehisselâm’ın kendilerine nebî olarak gönderildiği bütün varlık­lardır. Bunların Mü’min veya kâfir olmaları farketmez. Rasûlullah aleyhisselâm’ın Mü’minler için bir rahmet olması, hem dünya hem de âhiret için söz konusudur. Kâfirler için rahmet olması ise sadece dünya hayatında söz konusudur. Zira kâfirler, Ra­sûlullâh aleyhisselâm’ın vesilesiyle, geçmiş ümmetlerin uğradıkları; maymuna dönüşme, gök­ten üzerlerine taş yağma gibi âfetlere uğratılmamışlardır. Taberî bu görüşü tercih etmektedir.” [Taberî, Câmi’ul Beyân: 3/514]

Rahmet Nebîsinden Bir Misal

Rasûlullâh aleyhisselâm’ın hayatı boyunca, işlediğimiz konuya örnek vereceğimiz yüzlerce misalleri vardır. Elbette, bunların her birini zikretmeye ne gücümüzü ne de vaktimiz el vermeyecektir. Ancak onlardan öyle birini ele alalım ki bizim için her bir misalin numunesi olsun. Ayrıca bahsedeceğimiz misalde öyle güzel örnekler var ki, nebîlik kimliğini normal kulluk kimliğine karıştırmayan, yani görevi uğruna kendinden vaz geçen ve intikam almayan bir peygamber misali görüyoruz. Bu misalimiz Allâh Rasûlünün Taif çıkışıyla alakalıdır. Şimdi Taif’i işleyelim, inşallâh.

Taif ve Rahmet Nebîsi

Taif, saadet asrının en önemli şehirlerden birisiydi. Mekke ve Medine gibi gözde şehirlerden sonra, Arablar için Taif şehri gelmekteydi. Allâh Rasûlü’nün buraya gitmesi ve buna sebeb olan etkenleri bir önceki yazımızda olmak üzere, dergimizin muhtelif sayılarında ele almıştık. O nedenle tekrardan kaçınmak için detaylara girmeyeceğiz. Zaten siyerin bu gibi giriş aşamasındaki bilgileri genel itibariyle Müslüman kardeşlerimizce malumdür.

Ancak konumuzla alakalı kısmı değerlendirmek adına hatırlarsak, Allâh Rasûlü Taif’den umduğunu bulamamış ve üstelik çok büyük bir düşmanlıkla karşılaşmıştı. Bu onun hayatında unutamadığı en büyük hüzünlerinden birisi olmuştur. Rabbimiz, onun hüznünü teselli etmek adına, Cebraîl aleyhisselâm’ı ve beraberindeki Dağlar Meleği’ni göndermişti. Dağlar meleği, Allâh Rasûlü isterse civardaki dağları onların başlarına yıkacaktı, biiznillâh. Ancak davası uğruna nefsini bir kenara bırakan Rahmet Nebîsi olarak, o bunu istememişti. Bilakis onlardan îmân eden kimselerin çıkmasını Rabbimizden niyaz etmişti. Rabbimiz de onun bu duasını takriben on iki yıl sonra gerçekleştirmiş ve Taif Müslümanlardan olmuştu.

Bu durumda Allâh Rasûlu kârlı çıkmış ve kazanmanın yolunu bizlere böyle öğretmişti. Maddeler halinde sıralarsak bu durumdan çıkaracağımız notlar şunlar olacaktır:

1) Allâh Rasûlü, insanların helak olmasını değil, Müslüman olup kurtulmasını isteyen birisiydi.

2) Allâh Rasûlü, görevini yerine getirirken başına gelen musibetlerde aslî vazifesinden şaşmıyordu. O, zaten insanlar Müslüman olsunlar diye gönderilmişti ve o da Taif’te  bunu yapmıştı.

3) Allâh Rasûlü, merhamet duygusunun sabrı gerektirdiğinin farkında olan birisiydi.

4) Allâh Rasûlü, davet noktasında merhamet duygusunu ön planda tutuyordu.

5) Allâh Rasûlü, nefsi için intikam almıyor ve ümmetini nefsinin önüne geçiriyordu.

Bu maddeler daha uzar gider ancak temel olarak bunlar kâfi olacaktır. O âlemlere rahmet olduğu gibi, âlemlere örnek bir nebî olmuştur. Rabbimiz onun yolunda şehadete kavuşmayı bizlere nasip buyursun. Allâhumme âmîn.

Sonuç

Dergimizin bu sayısında yine kısa ve öz olarak siz değerli okurlarımıza, Allâh Rasûlünden bahsetmeye çalıştık. Bazı şeyler övülmeye gerek kalmaksızın güzelliğiyle ortada olur. Muhakkak ki Allâh Rasûlü’nün güzellikleri ayan beyan ortadadır. Rabbimiz onun güzelliklerini hayatımıza geçirip, kendi rahmetini celbetmeyi bizlere nasip ihsan buyursun. Bir sonraki sayımızda görüşme umuduyla Allâh’a emanet olun. Selâm ve duâ ile.

Minhâc Dergisi 15. Sayı | Ekim 2025 | Enes Lütfü

Bir Cevap Yaz