Rahmet sahibi olan ve intikam alan, Allâh Azze ve Celle’nin adıyla…
Allâh’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selâm olsun.
Kur’ân-ı Kerîm’e baktığımızda Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in güzel ahlâkı, ümmetine olan merhameti övülmektedir. Sünnet-i Seniyye’ye baktığmızda da O’nun bir rahmet nebisi olduğu apaçık ortadadır. Ancak bununla beraber Rasûlullâh aleyhisselâm’ın “Ben, savaş nebisiyim.” [Taberâni] ve “Ben, kılıçla gönderildim.” [İbnu’l-Esîr] gibi sözlerinin olduğu da unutulmamalıdır. O (sallallâhu aleyhi ve sellem) adâlet terazisinde şaşmayan, merhamet sahibi, gerektiğinde ise Allâh için intikam alan bir Rasûldü.
Bizler de bu yazımızda, iki kıssaya değinerek Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in rahmet peygamberi olmasına rağmen, gerektiğinde nasıl intikam aldığını hatırlatmak istedik. Doğrularımız Allâh’u Teâlâ’dan, yanlışlarımız ise kendi nefsimizdendir.
Hamrâülesed Gazvesi ve Ebu Azze
Rasûlullâh aleyhisselâm ve sahabe radiyallâhu anhum, Uhud Savaşı’ında verilen şehidleri defnettikten sonra Medine’ye dönmüştü. Ertesi gün, Mekkeli müşriklerin geri dönüp saldırı yapacağı haberi alındı. Bunun üzerine İslâm Ordusu, Hamrâülesed’e doğru sefere çıktı. Bu seferin amacı, Uhud’daki kayıplara rağmen Kureyşli müşriklere bir gözdağı vermek ve onların kalplerine korku salmaktı. Bu gazveye çok sayıda sahabe katılmıştı. Nihayet Hamrâülesed’e gelinmişti. Rasûlullâh aleyhisselâm, konaklanılan yerde ateşlerin yakılmasını istedi. Yakılan ateş beş yüz civarındaydı. Ve bu ateşler uzaklardan görülebiliyordu. Bu, düşmanın gözüne çok gözükerek korku salmak için bir taktikti.
Müslümanların çok sayıda olduğunu haber alan müşrikler, Hamrâülesed’den ayrıldılar. Ancak Ebu Azze adında bir müşriği uyuya kaldığı için geride unuttular. Müslümanlar, Ebu Azze’yi yakalayarak Rasûlullâh aleyhisselâm’ın huzuruna götürdüler. O, daha önce Bedir Gazvesi’nde de yakalanarak esir edilmişti. Ancak çok sayıda çocuğu olduğundan ve fakirliğinden bahsederek, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e serbest bırakması için yalvarmıştı. Bir daha asla Müslümanlara karşı savaşmama sözü üzerine salıverilmişti. Hamrâulesed’de yine aynı manzara vardı. Rasûlullâh’ın önünde, kendisini affetmesi ve serbest bırakması için yalvarıyordu. Sözler veriyordu. Rasûlullâh aleyhisselâm da bunun üzerine şöyle buyurdu: “Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz” [Buhârî]Ziyade olarak şöyle buyurduğu da rivâyet edilir: “Sen, Mekke’de ellerinle yanaklarını sıvazlayıp Muhammed ile iki defa alay ettim diyemeyeceksin.” [İbni Battal] Sonuç olarak, Rasûlullâh aleyhisselâm Ebu Azze’yi bırakmayıp öldürttü.
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, hilm sahibi, affedici bir kişiliğe sahipti. Esirlere iyi davranır, eman verirdi. Ve böyle yapılmasını da isterdi. Ancak kıssada geçtiği üzere Ebu Azze’yi affetmemiştir. Tabiri caizse onun kalemini kırmış ve kafasının vurulmasını istemiştir. Merhamet sahibi olan nebimiz, hainden adâlet gereği intikam almıştır. Öyle ya akacak kan yerinde durmaz. Allâh’u Teâlâ izzet sahibidir. Rasûlullâh aleyhisselâm izzetlidir. Müslümanlar izzetlidir. Kim ki bu izzeti hafife alır, yok etmeye çalışırsa kılıcın keskinliğiyle ve soğukluğuyla karşı karşıya kalır. “Kim ki İslâm’a ve Müslümanlara hainlik ederse onun affı söz konusu değildir” hükmü Rasûlullâh aleyhisselâm’ın sünnetinde açıkça yer almıştır.
Benî Kureyza Yahudilerinin Hükmü
Medine, İslâm Devleti olmadan önce Yahudilerin çokça bulunduğu bir beldeydi. İslâm Devleti olduktan sonra onlarla anlaşmalar yapıldı. Ancak suları kaynamaya başlayınca İslâm ordusu onlara gazveler düzenledi. İlk gazve Beni Kaynuka Yahudilerineydi. Kuşatma sonucu esir alınmışlardı. Rasûlullâh aleyhisselâm, savaşçı erkeklerin öldürülmelerini istemişti. Abdullah b. Übey b. Selûl münafığının affedilmelerini istemesi üzerine, Rasûlullâh aleyhisselâm onları öldürmeyip Medine’den sürdü.
Daha sonra Ben-i Nadir Yahudileri üzerine kuşatma yapıldı. Sonucunda teslim oldular. Onlar hakkında verilen hüküm de sürgün edilmeleriydi.
Hayber Yahudileri de yoğun kuşatma sonucu İslâm ordusuna teslim olmuştu. Rasûlullâh aleyhisselâm, ürünlerinin yarısının vergisini almak koşuluyla topraklarını onlara geri bırakmıştı.
Benî Kureyza’ya gelince… Onlar, Müslümanların aleyhinde müşriklerle iş birliği yaparak anlaşmayı bozmuş, hainlik etmişlerdi. Bunun üzerine Rasûlullâh aleyhisselâm onlara gazve düzenledi. Teslim olmamakta direndiler. Ancak sonunda istemeseler de teslim oldular. Rasûlullâh aleyhisselâm onları topladı. Evs kabilesiyle, daha önce aralarında anlaşma bulunduğu için Sa’d bin Muaz radiyallâhu anhu’nun acıyacağını zannettiler. Ve onun hükmüne razı oldular. Dikkatler Muaz Sa’d radiyallâhu anhu’nun üzerindeydi. O da yaptıkları hıyanetin bedeli olarak, savaşçıların öldürülmesine, kadınların ve çocukların esir alınmasına hükmetti. Ardından Rasûlullâh’ın emriyle baliğ olan tüm erkekler öldürüldü, çocuklar serbest bırakıldı. Bununla alâkalı olarak o zaman henüz çocuk olan kureyzalı Atiyyetü’l-Kurazî radiyallâhu anhu şöyle der: “Biz, Kureyza harbi günü, Rasûlullâh aleyhisselâm’a arz edildik. Kimde kıllanma olmuşsa öldürülüyordu. Kimde de başlamamışsa affediliyordu. Ben, kıllanması başlamayanlardandım. Bu sebeple bana yol verildi.” [Bulûğu’l-Merâm]
Mekke’den Medineye hicret eden Rasûlullâh aleyhisselâm, birçok Yahudi kabilesiyle karşılaşmıştır. Medine’de bir devlet kurmaya çalışan Nebimiz aleyhisselâm, Yahudileri de kapsayan pek çok anlaşmalar ve hükümler tesis etmiştir. Bu anlaşmalar ile hukukî düzen içerisinde Medine’nin güvenilir bir belde olması ve korunması hedef alınmıştır. Rasûlullâh aleyhisselâm, hainlik etmedikleri müddetçe Yahudilere iyi davranmış, dinî hayatlarına karışmamış, ekonomik ve sosyal alanlarında bir baskı kurmamıştır. Ancak, Müslümanların Medine’de güçlenmesi, onları arka planda bıraktı. Bu durum onlara çok ağır geldi. Münafıkların ve müşriklerin de tazyik yapmasıyla Rasûlullâh aleyhisselâm’a düşmanca faaliyetler yürüttüler. Yaptıkları cürümlerin sonucu karşılıksız kalmadı. Benî Nadir ve Benî Kaynuka sürgün edilirken, Hayber Yahudileri belli şartlara binaen sürgün edilmediler. Benî Kureyza Yahudileri ise yaptıkları anlaşmayı bozarak hainlik yaptılar. Hükümleri de ölümden başka bir şey olmadı.
Allâh İçinse Hukuk ve Tavır Net Olmalıdır
İslâm’da merhametli olma ve affedicilik asıldır. Ancak bu yerine göre değişiklik arz etmektedir. Rasûlullâh aleyhisselâm’ın sünnetinden anlaşılan o ki, Allâh için kızan kararlı bir mümin, şerde direten ve sözünde durmayan kimseler tarafından sürekli kandırılmamalıdır. İslâm’a ve Müslümanlara hainlik edenlere halîm sıfatıyla muamele edilmemeli aksine onlardan intikam alınmalıdır. Aişe validemizin: “Allâh’ın Rasûlü kendi şahsıyla ilgili olarak hiç kimseden intikam almazdı, fakat eğer Allâh’ın bir yasası çiğnenmişse Allâh için bunu cezalandırırdı.” [Buhârî] sözü de bu kabildendir.
Kendini bilmez hainlerin arttığı şu zaman diliminde oldukça dikkat etmek gerekir. Böylesi kimseler insanların duygularını kullanarak, ihanetlerini gizlemektedirler. Saman altından su yürütmektedirler. Müslüman, yaşantısını ve bağlarını akîde temeli üzere düzenlediği gibi duygularını da bu temel üzere düzenler. Bu sebeple İslâm’a ve Müslümanlara karşı hainlik sezdiklerinde sert ve katı olmalıdırlar. Esasında hainin cezasını vermek sünnettendir. Ama maalesef ki Müslümanların hukuk sistemini uygulayabileceği bir devleti bulunmamaktadır. Yani onları şer’i olarak cezalandırmak tam olarak mümkün değildir. Bu sebeple hainliği açığa çıkmış kimselerin İslâm cemaatlerinden ve Müslümanlardan uzaklaştırılması ve asla yaklaştırılmaması gerekmektedir. Allâh’u Teâlâ en doğrusunu bilendir.
Sonuç
Anlaşılmaktadır ki hilm, kayıtsız ve şartsız övülecek bir şey değildir. Merhamet etmek niyetiyle hak etmeyene hilm ile davranmak yerilen bir durumdur. Hikmetli davranılıp her şey yerli yerine koyulmalıdır. İslâm düşmanlığı yapan hain ve kâfirlerden hak ettikleri şekilde intikam almak, adâlettir. Şu artık kesinlikle bilinmelidir ki Rasûlullâh aleyhisselâm hilm ve rahmet Nebisi olduğu gibi, kılıçla gönderilmiş bir kıtal peygamberidir. Ve hainlerin kanının Rasûlullâh aleyhisselâm’ın kılıcından süzülmesi de bir rahmettir. Yazımızı hitama erdirirken, konuyla alâkalı bir âyet-i kerîmeyi paylaşmak istiyoruz. Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Onlar kâfirlere karşı sert ve katı, kendi aralarında merhametlidirler.” [Feth: 48/29]
Ey Rabbimiz! Bizleri merhamet sahibi kişilerden eyle. Senin hudutlarını çiğneyenlere karşı da cehd edebilmeyi bizlere nasip eyle. Bizleri, adâleti ayakta tutanlardan eyle, Allâhumme âmin.
Selâm ve duâ ile…
Minhâc Dergisi 15. Sayı | Ekim 2025 | Ali Eren
Bir Cevap Yaz
