«
  1. Anasayfa
  2. 14. SAYI/ TEMMUZ 2025
  3. El-Esmâu’l-Husnâ -2

El-Esmâu’l-Husnâ -2

Kaan Salih

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle… Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlü’dür. Bundan sonra:

***

6- es-Selâm

es-Selâm اَلسَّلَامُ ismi, Allâh’u Teâlâ’nın “kullarını her türlü tehlikelerden selâmete çıkaran, tüm kusur ve ayıplardan münezzeh olan” mânâsına gelir. Bu isim, Allâh’ın mutlak kemâlini ve her türlü eksiklikten uzaklığını ifâde eder.

Kur’ân’dan Delîl:

Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

“O Allâh ki, O’ndan başka hak ilâh yoktur. O, Melik’tir, Kuddûs’tur, Selâm’dır.” [Haşr: 59/23]

Anlamı ve Tezâhürleri:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, her türlü selâmetin ve emniyetin kaynağıdır. O, ayıptan, kusurdan, eksiklikten, fenâ ve zevâlden münezzehtir. Kendisinden esenlik ve âfiyet umulan, kullarına umduklarını verebilecek güç ve kudrete, irâde ve meşiyete sâhib olandır. O’nun gerek zâtı (özü), gerek sıfatları (nitelikleri) başkalaşmaktan veya değişikliğe uğramaktan münezzehtir. O, ezelde nasılsa, ebedde de öyledir. O, asla yok olmaz, ilmi zayıflık göstermez, kudreti kesilmez, mülkü elinden çıkmaz.

Allâh Azze ve Celle’nin selâmı, dilediği kullarına dünyâda ve âhirette esenlik ve selâmet vermesidir. O, maddî ve mânevî sıkıntılardan, sapkınlık ve taşkınlıklardan dilediği kulunu emîn kılarak esenlik verendir. Fırtınalar koptuğunda azgın dalgalar içinden dilediğini çekip çıkarandır. Önüne çıkan şeyleri kül edip geçen yangınlardan dilediği kulunu emîn kılandır. Yıkıp toz eden depremlerden dilediği kulunu koruyandır. Şeytânın ve onun yolundan giden mücrimlerin desise ve aldatmacalarından dilediği kulunu muhafaza edendir. Hile, kin, hased ve yalan gibi kötülüklerden dilediği kulunu arındırandır. Kalb-i selîm ile gelinmesi dışında mal ve çocuğun hiçbir şekilde fayda vermediği günde dilediği kuluna emniyet ve esenlik lütfedendir. Bunu bahşettiği Cennetteki saîd kullarına ise selâm edendir.

O’nun ayıplardan ve kusurlardan münezzeh olması ise zâtında ve fiillerinde tüm eksikliklerden, her türlü fenâ ve zevâlden beri olması demektir. O, arkadaştan, evlattan beridir. Benzerden, denkten, rakipten ve ortaktan beridir. Bu sebeble O’nun sıfatları tek tek incelendiğinde her bir sıfatın kemâline aykırı olan şeylerden sâlim olduğu görülür. O’nun hayatı ölümden, uyku ve uyuklamadan; kendi kendine var oluşu ve kudreti yorgunluktan ve bitkinlikten; ilmi kendisinden bir şeyin gizli kalmasından, unutkanlıktan, düşünme veya hatırlama ihtiyacından; irâdesi hikmet ve maslahat dışına çıkmaktan, sözleri yalan ve haksızlıktan berîdir.

Bilakis O’nun sözleri tamâmen doğruluk ve adâlettir. Zenginliği herhangi bir şekilde başkasına muhtaç olmaktan uzaktır. Bilakis O’nun dışındaki her şey O’na muhtaçtır ve O her şeyden müstağnidir (ihtiyaçsızdır). Egemenliğinde çekişecek birisinden, ortaktan, yardımcıdan, destekçiden veya O’nun katında O’ndan izinsiz şefâate yeltenecek şefâatçiden beridir. İlâhlığında ortaktan beridir. Bilakis O, öyle bir Allâh’tır ki kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun hilmi, affı, müsamahası, mağfireti ve cezâsı herhangi bir ihtiyaçtan, zilletten veya başkalarında olduğu gibi herhangi bir yapmacıklıktan uzaktır. Bilakis hepsi keremi ve ihsânındandır. Aynı şekilde O’nun azâbı, intikamı, şiddetle yakalayışı, süratle cezâlandırması, zulümden, kinden, düşmanlık ve kabalıktan uzaktır. Bilakis tamâmen hikmet, adâlet ve her şeyi yerli yerine koymasından dolayıdır. O’nun ihsânı, sevâbı olduğu gibi azâbı ve cezâsı da övülmeye lâyıktır.

Kulun Vazifesi:

Öyleyse kul, her ne işi olursa olsun kendisi gibi fânilere değil, her dâim diri ve sonsuz kudret sâhibi Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya dayanıp güvenmelidir. İstediğinde O’ndan istemeli, sığındığında O’na sığınmalı, dayanıp güvendiğinde O’na tevekkül etmelidir. Sıkıntısını O’na açmalı ve O’nun hükmüne boyun eğmelidir. Selâmeti ve esenliği bir tek O’ndan beklemelidir.

7- el-Mü’min

el-Mü’min الْمُؤْمِنُ ismi, Allâh’u Teâlâ’nın “güven veren ve koruyan, korkudan emîn kılarak dilediğine îmân nûru veren” manasına gelir. Bu isim, Allâh’u Teâlâ’nın vaatlerine sadakatini, kullarına emniyet sağlamasını ve kalblere îmân bahşetmesini ifâde eder. O, kullarına karşı şefkatli ve bağışlayıcı olandır.

Kur’ân’dan Delîl:

Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

“O Allâh ki, O’ndan başka hak ilâh yoktur. O, Melik’tir, Kuddûs’tur, Selâm’dır, Mü’min’dir.” [Haşr: 59/23]

Anlamı ve Tezâhürleri:

el-Mü’min ismi, Allâh’ın sözünde duran, vaatlerini gerçekleştiren ve her zaman doğruluğun ve adâletin kaynağı olan mutlak güvenilirliğini ifade eder. O, mü’minlerin kendisi hakkındaki güzel zanlarını boşa çıkarmaz; onlara umduklarından fazlasını lütfeder. Onları dilediğince mükâfatlandırır ve onlara iyilikle muâmele eder. Dünyâ ve âhirette kullarına emînlik sağlayan, onları her türlü korku ve endişeden uzaklaştıran O’dur. Cennet ehlinin Cennete girerken hissettiği o mutlak emniyet hissi, Allâh’ın el-Mü’min isminin bir tecellisidir.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, mutlak olarak güven veren ve kendisine güvenilendir. O, hiçbir kuluna zulmetmez; bilakis, kullarına karşı son derece adâletli ve merhametlidir. Kendisine güvenen kullarının ellerini boş bırakmaz, aksine onların dileklerini ve duâlarını işitir ve icâbet eder. Onları îmân ve hidâyet ile şereflendirir; bu da bir kul için elde edilebilecek en büyük nimet ve kalıcı bir lütuftur. Allâh’u Teâlâ, sadece manevî değil, aynı zamanda maddî ihtiyaçları da karşılayandır. İhtiyaç duydukları rızıkları onlara verir, onları korur, kollar ve gözetir.

Kulun Vazifesi:

Öyleyse kul, Allâh’ı gönülden tasdîk etmeli, O’nun indirdiği her şeye şeksiz şüphesiz, içtenlikle inanmalıdır. Bu îmân, sadece dil ile değil, kalp ile de tasdîk edilmeli ve amellerle gösterilmelidir. O’nu zikrederek kalbini ferahlandırmalı, O’na sığınarak huzur bulmalıdır. Allâh Azze ve Celle’ye her ne olursa olsun eksiksiz bir şekilde güvenmelidir, çünkü O, güvenilirliğin ve emniyetin tek kaynağıdır. Allâh’ın kendisine verdiği sayısız nimetlerin şükrünü edâ edebilmek için var gücüyle çalışmalıdır. Mü’min bir kul olarak, kimseyi aldatmamalı, sözünde ve fiillerinde doğruluk ve adâletten asla ayrılmamalıdır. Çünkü Allâh, doğruları sever ve kendisine tevekkül edenleri destekler.

8- el-Müheymin

el-Müheymin الْمُهَيْمِنُ ismi, Allâh’u Teâlâ’nın “kâinatın bütün işlerini yöneten, gözetici ve emîn” manasına gelir. Bu isim, Allâh’ın her şeyi kuşatan ilmini, mutlak kudretini ve tüm varlıklar üzerindeki hâkimiyetini ifade eder.

Kur’ân’dan Delîl:

Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

 “O Allâh ki, O’ndan başka hak ilâh yoktur. O, Melik’tir, Kuddûs’tur, Selâm’dır, Mü’min’dir, Müheymin’dir.” [Haşr: 59/23]

Anlamı ve Tezâhürleri:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, ilmiyle her şeyi düzenleyip gözetendir. Düzenleyip gözettiklerini dilediğince yönetendir. İlmiyle her şeyi kuşatandır. Gizlinin gizlisini, kalblerin derinliklerindekileri ve sır olarak saklanan şeyleri hakkıyla bilendir. Yedi kat göklerde ve yerlerde her ne var ise O’nun bilgisi ve gözetimi içindedir. Hiçbir şey O’ndan saklanamaz ve O’ndan bağımsız var olamaz. Kullarının tüm fiillerine muttali olup onlara şâhit olandır. Kudretinin kemâliyle de her şeye gücü yetendir. Mahlukâtının tüm işlerini çekip çeviren, onları rızıklandıran ve ecellerini tayin etmek suretiyle onlar üzerinde yegâne otorite sâhibi olandır.

Allâh Azze ve Celle, mutlak olarak kendisine emniyet olunan ve güvenilen tek zâttır. Asla zulmetmez. Hak sâhiblerinin haklarını zâyî etmez. Çünkü O, emînler emînidir. Îmân eden kullarına Cenneti vaad etmiş ve onları Cennetlerine alacaktır. Çeşit çeşit Cennet nimetleri vaad etmiş ve mümin kullarına bunları kat ve kat arttırarak ikrâm edecektir. Âsî kullarına ise azâbı vaad etmiştir. Ancak onları günahları kadar cezalandıracaktır, asla fazlası değil. Kim hangi azâbı hak etmiş ise ondan daha şiddetlisini görmeyecektir.

Kulun Vazifesi:

Öyleyse kul, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın her şeyi gözettiğini bilerek hareket etmelidir. O’na karşı ihlâslı olmalı ve O’na yönelmelidir. O’nu râzı etmeye çalışmalı ve O’nun hikmetinden asla şüphe etmemelidir. Gizli ve açık olan tüm günahlarından O’na tevbe etmeli ve O’na sığınmalıdır. Azâbından korkmalı ve rahmetini ummalıdır.

9- el-Azîz

el-Azîz اَلْعَزِيزُ ismi, Allâh’u Teâlâ’nın “izzet sâhibi ve dâima gâlib olan” mânâsına gelir. Bu isim, Allâh’ın yenilmez gücünü, mutlak üstünlüğünü ve her şeyden müstağni oluşunu vurgular.

Kur’ân’dan Delîl:

Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“O Allâh ki, Azîzu’l-Hakîmdir.” [İbrâhîm: 14/4]

Anlamı ve Tezâhürleri:

el-Azîz, gâlibiyet ve üstünlük, şiddet ve kuvvet, yücelik ve ululuk sâhibi olandır. Mağlup edilemeyen mutlak güç sâhibidir. Gücüne erişilemeyen, gücünde eşi ve benzeri olmayan tek zâttır. Bütün varlıklar her şeyde O’nun zâtına, sıfatlarına, fiillerine ve bekâsına muhtaçtırlar. Hiçbir kimse O’nun gücüne erişemez. Ama O’nun her şeye gücü yeter. Akıl, O’nun gücünü anlamaktan, gözler de O’nun azâmet ve yüceliğini müşâhede etmekten âcizdir. Hiçbir varlık O’nun nimetlerini sayamaz ve şükrünü edâ edemez. Bütün bu sıfatlar başkası için değil yalnız Allâh için geçerlidir.

el-Azîz, dilediğine karar veren ve dilediğinde bunu yaratandır. İzzetinin eksiksiz ve mükemmel oluşuyla kullarına hükmeden ve bu hükmü onlar üzerinde adâlet ve hikmet ile uygulayandır. Kullarının kalblerini ve irâdelerini dilediği yöne çevirerek istek ve irâde sâhibi yapandır. İşte bu, O’nun üstünlüğünün ve izzetinin mükemmel oluşunu gösterir.

İzzetin var olan üç anlamı da Allâh Azze ve Celle için kemâli ifâde eder:

Kuvvetin izzeti: O’nun güç ve kudretinin sonsuzluğunu ifâde eder. Hiçbir varlık O’nun gücüne karşı koyamaz.

Müstağnîliğin/İmkânsızlığın izzeti: O’nun zatıyla her şeyden müstağni olduğunu, hiçbir şeye ihtiyacının bulunmadığını, hiçbir kimsenin kendisine fayda yahut zarar veremeyeceğini bilakis gerçekte fayda ve zarar vermeye tek kâdir olduğunu ifâde eder. Her şey O’na muhtaçtır, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir.

Üstünlük ve gâlibiyetin izzeti: Varlıkların tamâmının O’nun egemenliği altında olduğunu, azâmetine boyun eğdiklerini, dilediği şeyin olduğunu dilemediği şeyin ise olmadığını, yerlerin ve göklerin ve de ikisi arasındakilerin sevk ve idâresini elinde bulundurduğunu, kendisini yalanlayanları, kâfirleri ve zâlimleri çeşitli cezâlarla cezâlandırmasını ve onları ibret alınacak hale düşürmesini, hile ve tuzaklarının, mal ve ordularının, kale ve surlarının onlara hiçbir fayda vermemesini ve dilediğinde intikâmını almasını ifâde eder.

Kulun Vazifesi:

Öyleyse kul, el-Azîz olan Allâh’ın kudreti ve irâdesi karşısında ne kadar zayıf olduğunu idrâk etmeli, O’na karşı isyân etmekten uzak durmalıdır. Mutlak güç ve gâlibiyet sâhibi olanın Allâh Azze ve Celle olduğunu hatırından çıkarmamalı ve O’na emrettiği üzere hayatının tamâmında boyun eğmeye gayret etmelidir.

***

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashâbının üzerine olsun.

Selâm ve Duâ ile…

Minhâc Dergisi 14. Sayı | Temmuz 2025 | Kaan Salih

Bir Cevap Yaz