Hamd alemleri yaratan, yarattıkları arasından dilediklerini seçen Allâh Subhânehu ve Teâlâ’yadır. Ondan yardım ve mağfiret dileriz. Salât ve selâm ise insanlar arasından seçilmiş ve üstün özelliklerle donatılmış Peygamberimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve bütün nebilerin üzerine olsun.
Yazımıza kaldığımız yerden devam edelim.
Ebû Bekir radiyallâhu anh’ın Medine Dönemi ve Vefatı
Giriş
İslam tarihinin en önemli simalarından biri olan Ebû Bekir es-Sıddîk radiyallâhu anh, Peygamber Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in en yakın dostu, ilk halifesi, aynı zamanda en sadık yoldaşıydı. O, İslâm’ın zorlukla yoğrulduğu yıllarda her yönüyle Rasulullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in destekçisi olmuş, İslâm toplumunun kuruluşunda ve yayılmasında başrol oynamıştır. Medine’ye hicret ile başlayan yeni dönemde İslam devletleşmiş, birçok zorluğun içinden geçerek kökleşmiştir. Bu yazıda, Ebû Bekir radiyallâhu anh’ın Medine dönemindeki katkıları, halifelik süreci ve vefatı detaylarıyla ele alınacaktır.
1. Medine’ye Hicret ve İslâm Cemiyetine Katkıları
Ebû Bekir radiyallâhu anh, Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in hicret arkadaşıydı. Sevr Mağarası’ndaki sadakati ve koruyuculuğu, onun imanının büyüklüğünü gösteren olaylardandır. Mağarada, Peygamberimize sallallâhu aleyhi ve sellem bir zarar gelmesin diye ayaklarını yılan deliklerine tıkaması, canı pahasına Rasulullah’ı koruması, tarihte örnek olarak gösterilen bir vefadır.
Medine’de kurulan yeni toplumun şekillenmesinde Ensar ve Muhacir kardeşliğinin temeli atılmış, Ebû Bekir radiyallâhu anh bu kardeşlik yapısına aktif katılım sağlamıştır. Sosyal adaletin sağlanmasında, zekâtın düzenli toplanması ve dağıtılmasında önemli rol oynamıştır. Ayrıca, Yahudi ve Hristiyan topluluklarla yapılan anlaşmalarda da Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanında diplomatik danışmanlık yapmıştır.
Ebû Bekir radiyallâhu anh aynı zamanda Kur’an’ın iniş sürecinde birçok ayeti ezberlemiş ve yazılmasına katkı sağlamıştır. Ticarette dürüstlüğü, toplumda saygınlığı ve cömertliği ile tanınırdı. Bu özellikleri sayesinde Medine toplumunun farklı kesimleri üzerinde büyük etki bırakmıştır.
2. Savaşlarda Gösterdiği Cesaret ve Dirayet
Ebû Bekir radiyallâhu anh, Medine dönemindeki tüm önemli savaşlara fiilen katılmıştır. Bedir Savaşı’nda, Mekkeli müşriklerle yapılan bu ilk büyük çatışmada en ön saflarda savaşmıştır. Uhud Savaşı’nda ordunun bozulduğu anda Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in etrafında kalan az sayıdaki sahabeden biridir. O anlarda gösterdiği soğukkanlılık ve bağlılık, onun ne kadar güçlü bir imân taşıdığını göstermiştir.
Hendek Savaşı’nda Medine’yi savunmak için hendek kazma işinde bizzat çalışmıştır. Hudeybiye Antlaşması’nda halk arasında huzursuzluk yükselirken sabırlı ve itidalli davranarak toplumu sakinleştirmiştir.
Mekke’nin Fethi sırasında orduya moral veren isimlerden biri olmuştur. Huneyn ve Tâif Seferi’nde Peygamberimizin yanında savaşmıştır. Tebük Seferi’nde ise bütün malını Allah yolunda bağışlamış, bu davranışı Ömer radiyallâhu anh’in bile takdirini kazanmıştır. Ömer radiyallâhu anh bu olayla ilgili şöyle der: “O gün Ebû Bekir’i geçmek istedim, ama geçemedim.”
3. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in Vefatı ve Halifeliğe Seçilişi
Hicretin 11. yılında (632) Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem hastalandı. Ebû Bekir radiyallâhu anh, onun yerine imamlık yapmaya başladı. Bu durum, halkın gözünde onun Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in yerine geçebilecek en uygun kişi olduğunun işaretlerinden biriydi.
Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefatı, sahabe arasında derin bir üzüntü ve şaşkınlığa neden oldu. Ömer radiyallâhu anh, bu durumu kabullenememiş, Peygamberin ölmediğini söylemişti. Ancak Ebû Bekir radiyallâhu anh mescide geldi, Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in naaşını kontrol etti ve insanlara şu ayeti okuyarak toplumu sakinleştirdi:
“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler geldi geçti…” [Âl-i İmrân: 3/144]
Bu konuşma, sahabenin gözlerini açtı. Ardından halifelik meselesi gündeme geldi. Ensar, kendi içlerinden bir lider seçmeyi düşünüyordu. Ancak Ebû Bekir radiyallâhu anh, hilafetin Kureyş’ten olması gerektiğini söyleyerek sahabenin onayını aldı. Ömer radiyallâhu anh ve diğer sahabeler onun elini tutarak biat ettiler. Böylece İslam tarihinde ilk kez halifelik makamı ortaya çıktı.
4. Halifelik Dönemi: Zorluklara Karşı Dirayet
Ebû Bekir radiyallâhu anh’in halifelik dönemi kısa ama çok çetin olaylarla doludur. Onun ilk icraatlarından biri, irtidat eden kabilelerle mücadele kararı alması oldu. Bazı kabileler, zekât vermeyi reddetmiş, bazıları ise tamamen dinden dönmüştü. Ebû Bekir radiyallâhu anh, sahabenin tereddüdüne rağmen, bu gruplarla savaşma kararı aldı.
Ridde (irtidat) Savaşları sonucunda İslâm devleti tekrar otorite sağladı. Bu mücadeleler sadece askeri değil aynı zamanda inanç açısından da büyük önem taşıyordu. Zira dinden dönme eğilimleri bastırılmasaydı, İslam toplumu dağılabilirdi. Bu savaşlar aynı zamanda ordu sisteminin oturmasına ve İslâm’ın ilk düzenli askeri teşkilatının kurulmasına vesile oldu.
Bu dönemde Ebû Bekir radiyallâhu anh, Kur’an ayetlerinin toplanması için çalışmalara başladı. Yemâme Savaşı’nda 70 kadar hafız şehit olunca Kur’an’ın unutulma tehlikesi doğdu. Ömer radiyallâhu anh’in tavsiyesiyle, Zeyd bin Sâbit radiyallâhu anh başkanlığında bir heyet kuruldu. Kur’an ilk defa bir araya getirildi ve kitap haline getirildi. Bu, Kur’an’ın muhafazası açısından çok önemli bir adımdı.
Ayrıca fetih hareketleri de bu dönemde başladı. Halid bin Velid radiyallâhu anh Irak ve Suriye bölgesine seferlere çıktı. Bu, ilerideki büyük fetihlerin öncüsü oldu. Bizans ve Sasani İmparatorluğu’na karşı yapılan hazırlıklar, Ömer radiyallâhu anh döneminde meyvelerini verdi.
5. Vefatı ve Ardında Bıraktığı Miras
Ebû Bekir radiyallâhu anh, hicretin 13. yılında, yaklaşık 63 yaşında vefat etti. Ölmeden önce Ömer radiyallâhu anh’i yerine halife tayin etti. Ancak bunu tek başına yapmadı; sahabenin büyükleriyle istişare ederek karara vardı. Böylece hilafet geleneği, istişareye dayalı bir yapı kazandı.
Vasiyeti üzerine, Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrinin hemen yanına defnedildi. Vefatında ailesine sadece birkaç dinarlık mal bıraktı. Halifeliği boyunca devlet mallarını kendi şahsi menfaati için kullanmamış, maaş alırken bile kendi işlerinden elde ettiği kazancı devlete geri vermiştir.
Onun adaleti, sadeliği, dürüstlüğü ve tevazusu sonraki tüm İslam liderlerine örnek olmuştur. Hakkı gözeten, istişareye önem veren, ama gerektiğinde kararlı ve sert adımlar atmaktan çekinmeyen bir liderdi. Aynı zamanda merhametli, dindar ve halkına karşı sorumluluk hissi yüksek bir devlet adamıydı.
Sonuç
Ebû Bekir es-Sıddîk radiyallâhu anh, İslâm’ın ilk yıllarının en önemli şahsiyetlerinden biridir. Medine dönemindeki katkıları, İslam devletinin güçlenmesi ve halkın bilinçlenmesi açısından belirleyicidir. Onun halifeliği, İslâm tarihinde liderliğin, adaletin, sadakatin ve istişarenin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir dönemeçtir. Vefatından sonra bıraktığı miras; sadece topraklar değil, aynı zamanda sarsılmaz bir iman, örnek bir liderlik anlayışı ve güven temelli bir yönetişim anlayışıdır. Müslümanlar için o, sadece bir halife değil, örnek bir mümin, adil bir yönetici ve vefalı bir dost olarak anılmaya devam etmektedir.
Minhâc Dergisi 14. Sayı | Temmuz 2025 | İbrahim Yahya
Bir Cevap Yaz