En güzel isimlerin ve yüce sıfatların sahibi Allâh’ın ismiyle. Hamd, adalet terazilerini kurup, kullarını zerre haksızlığa uğratmayan Allâh’u Teâlâ’ya mahsustur. Salât ve selâm, “Bizi aldatan bizden değildir” [Müslim] diye buyuran Nebimiz aleyhisselâm’a ve O’nun pak âlinin ve ashabının üzerine olsun. Allâh’u Teâlâ’nın izni ve inâyetiyle bu yazımda sizlere mîzân kavramından ve Kur’ân-ı Kerîm’de geçen Şuayb aleyhisselâm kıssasından bahsetmeye çalışacağım.
Mîzân
Sözlükte “bir şeyin ağırlığını tahmin etmek, ölçüye vurmak ve tartmak” anlamındaki vezn kökünden türemiş bir isim olan mîzân “tartı aleti, tartmada kullanılan ağırlık; adalet” mânalarına gelir. [El-Müfredât] Bu kavram kökü itibariyle Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi dört yerde geçmektedir. Bunların bir kısmında Allâh’u Teâlâ’nın kâinatı yaratıp yönetmesindeki ölçü ve âhenge temas edilmektedir. Bir kısmında ise insanların ölçüde ve tartıda dürüst ve adil davranmaları gerektiğine vurgu yapılmaktadır.
Mîzândan ve ahiretteki hesaptan gafil olan, dünyadaki hak ve hukuk ölçülerini terk etmiş yozlaşmış tacirlere ibret olacak Medyen halkının kıssasını ele alalım. Öncelikle uyarıcı olarak gönderilen adelet nebisi Şuayb aleyhisselâm’ı inceleyelim.
Şuayb Aleyhisselâm
Kur’ân-ı Kerîm’de ismi on bir kere geçen Şuayb aleyhisselâm, Medyen halkına nebi olarak gönderilmiştir. Şuayb aleyhisselâm, İbrahim aleyhisselâm’ın soyundandır ve hadiste şöyle geçer: “Nebilerin dördü Araplardandır: Hud, Salih, Şuayb ve senin peygamberin ey Ebû Zerr!” [İbn Hibban] Şuayb aleyhisselâm çok güzel ve tesirli bir şekilde konuştuğu usta bir hitabet yeteneğine sahip olduğu için, kendisine “Hâtîbu’l-Enbiya” yani peygamberlerin hatibi denilmiştir”. [Taberi Tarihi] Şuayb aleyhisselâm belagat ve fesahati ile temayüz etmiş biri olup, hüccet ve deliller ile ortaya koyması nedeniyle, daveti insanlar üzerinde müsbet etkiler bırakan bir nebidir. Hayatının sonuna doğru âmâ olduğu ve Mekke’de vefat ettiği rivayet edilir.
Ölçü ve tartıda hile yapıp insanların mal emniyetini bozan, yol keserek can güvenliğini tehdit eden kalpazan bir topluma Allâh’u Teâlâ Şuayb aleyhisselâm’ı nebi olarak göndermiştir. “Medyen ve Eyke’nin ayrı iki kavim olduğu ve Şuayb aleyhisselâm’ın her ikisine de ayrı ayrı nebi olarak gönderildiğini söyleyenler olduğu gibi ikisinin tek kavim olduğunu ifade edenler de vardır. İbn Kesir bunların tek kavim olduğunu söylemektedir.”[Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm]
Medyen Kavmi
- Medyen, Hicaz’ın kuzeybatısında, oradan Kızıldeniz’in doğu sahiline, güney Filistin’e, Akabe Körfezi’ne ve Sina Yarımadası’nın bir bölümüne kadar uzanan bölgelerde yer alır.
- Medyen, kervan yolları üzerinde mekân tutmuş insanların beldesiydi. Halkı ticaret ile meşgul oluyordu. Medyen halkı; yol kesen, yoldan geçen kervanlara korku salan Eyke (çevresini suyun sarmış olduğu bir ağaç)’ye tapan bir halktı. Ölçü ve tartıda hile yaparlardı. Alırken fazlasıyla alırlar; verirken eksik verirlerdi. Kavmin ileri gelenleri, piyasaya hâkim olmuşlardı. Onlar da her türlü hileye başvurarak halkı, sosyal ve ekonomik baskı altında eziyorlardı. Bunun üzerine Allâh’u Teâlâ onlara kendilerinden olan bir adamı, Şuayb aleyhisselâm’ı nebi olarak gönderdi.
- “Medyenliler, ekonomik ve ticarî ilişkilerde bir değer ölçüsü olarak kullanılan paraları eksik basarak veya kırparak; ağırlık ölçü birimlerini de eksilterek veya içini oyarak belki de tarihin bilinen ilk kalpazanlarıydılar.” [Taberî Tarihi] Hülasa Medyen kavmi, kelimenin tam anlamıyla muhsir (ölçüyü eksik tutup insanların malını çalan kişi) ve mutaffif (insanlardan bir şey alırken tam, onlara bir şey verirken de eksik ölçen kişi) bir topluluktu.
Şuayb Aleyhisselâm’ın Daveti
“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı göndermiştik. Demişti ki: ‘Ey Kavmim! Allâh’a ibâdet edin. Sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi hayır/zenginlik içinde görüyorum. Ve ben, sizin için çepeçevre kuşatan günün azabından korkuyorum. Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle kullanın.’” [Hûd: 11/84-85] Şuayb aleyhisselâm [A’râf: 7/85-86], [Hud:11/84-86], [Ankebût:29/36], [Şuara:26/177-184] âyetlerinde geçtiği üzere, kavmini aşağıdaki hususlara davet etmiştir:
- Şuayb aleyhisselâm diğer tüm peygamberler gibi kavmini ilk önce tevhîd akidesine ve Allâh’ın emirleri karşısında mutlak bir teslimiyet ve tam bir boyun eğişe davet etmektedir.
- Şuayb aleyhisselâm kavmine ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirmeyi emredip, tartarken, ölçerken, fiyatlandırırken hile yapmayı yasaklamaktadır. Şuayb aleyhisselâm’ın sosyo-ekonomik hayata ilişkin çağrısı; ölçü, denge ve adalet kavramı etrafında yoğunlaşmaktadır.
- Şuayb aleyhisselâm Allâh yolundaki insanları; tehdit ve baskıyla korkutma, çeşitli vaatlerle alıkoyma ve hakkı bâtıl, doğruyu eğri göstererek alıkoymaktan menetmektedir.
Adalet Terazisi ve Mîzân
“Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle kullanın… Şayet müminseniz, Allâh’ın (lütfettiği helal kazanç) bakiyesi, sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde koruyucu değilim.” [Hûd: 11/84-85] Bir başka âyet-i kerîmede de şöyle geçmektedir: “Pis olanın çokluğu seni şaşırtıp hoşuna gitse de pis ve temiz bir olmaz.” [Mâide: 5/ıo0] Yani az miktardaki helal mal, sizin için çok miktardaki haram maldan daha hayırlıdır. Çünkü helal mal miktarca az da olsa bereketlidir. Bilhassa faiz gibi haramla elde edilen mallar miktarca çok olsa da bereketsizdir. Rabbimiz şöyle buyurdu: “Allâh faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir.” [Bakara: 2/276] Nebi aleyhisselâm da şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz faiz, her ne kadar miktarı çok olsa da akıbeti azlıktır.” [Müsned]
Mîzânın ve adalet terazisinin önemine dair Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Mîzânda haksızlık yapmayın. Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.” [Rahman: 55/8-9] “Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru teraziyle tartın. Bu hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.” [İsra: 17/35] “Andolsun ki, rasûllerimizi apaçık (delillerle) gönderdik. İnsanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla beraber Kitab’ı ve mîzânı indirdik.” [Hadid: 57/25]
Kur’ân-ı Kerîm’in 83.sûresine ‘Mutaffifîn’ isminin verilmesi ve sûrenin “Mutaffiflerin (eksik ölçüp tartanların) vay haline” [Mutaffifîn: 83/1] âyeti ile başlaması da ölçüde haddi aşanların akıbetini haber veren önemli bir âyettir. İnsanları aldatarak elde edilen kazanç, kişiyi dünya ve ahirette hüsrana uğratır. Nebi aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Bir kavim ölçü ve tartıyı eksik yaptığı zaman; Allâh’u Teâlâ onları kıtlık, şiddetli geçim sıkıntısı, zalim idareci ile imtihan eder, cezalandırır. Yine bir kavim mallarının zekâtını vermekten imtina ettiği zaman; eğer hayvanlar olmasaydı Allâh, gökten yağmuru onların üzerlerine yağdırmazdı.” [İbni Mace] “Kim yemini ile Müslüman bir kimsenin hakkını haksız yere elinden alırsa, Allâh ona cehennemi vacip kılar ve cenneti de haram eder.” Bir adam: “Çok az bir şey olsa da mı, ey Allâh’ın Rasûlü!” dedi. Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem de: “Misvak ağacından bir çubuk dahi olsa…” [Müslim]
Medyen Halkının Akıbeti
Şuayb aleyhisselâm’ın nebi olarak gönderildiği Medyen halkı; ölçü ve tartıda hile yapan, insanları, haklarından mahrum bırakan adaletsiz bir kavimdi. Allâh’ın elçisi, kendilerini bu adaletsizlikleri nedeniyle defalarca uyarmış, ancak onlar yanlıştan vazgeçip peygambere tabi olmak şöyle dursun, söz konusu günahı ısrarla işlemeye devam etmişlerdir. Bu durum karşısında Şuayb aleyhisselâm kavmine şöyle seslenmiştir: “Ey kavmim! Benimle yollarınızı ayırmış olmanız, Nuh Kavmi’nin, Hud Kavmi’nin ya da Salih Kavmi’nin başlarına gelenin bir benzerini sizin başınıza getirmesin. Ayrıca Lut’un kavmi de sizden uzak değildir.” [Hûd: 11/89] Böylece onları geçmişte yaşanan acı tecrübelerle tekrar ikaz etmiş, fakat kimse ders çıkarıp ibret almak istememiştir. Üstelik elçiyi taşa tutmakla tehdit etmişlerdir. Bunun üzerine Allâh’u Teâlâ, Şuayb aleyhisselâm ve ona tabi olanlar dışında günahlarında ısrar eden kavmi topyekün helak etmiştir. “Onları gölgeli günün azabı yakaladı. Şüphesiz ki o, büyük bir günün azabıydı.” [Şuarâ: 26/189] “Onlara şiddetli bir sıcaklık isabet etti. Allâh tam yedi gün rüzgârın esmesini durdurdu. Artık onlara ne su, ne de gölge ve ne de mağaralara girmeleri hiçbir fayda vermiyordu. Onlar da bulundukları şehirlerinden çöle kaçtılar. Bir bulut gelerek onları gölgelemeye başladı. Onun gölgesi ile gölgelenmek için hepsi onun altında toplandılar. Onlar tamamen bulutun altına girince, Allâh bu bulutu onlara azap olarak gönderdi. Onlara ateş toplarını fırlatıyordu. Tam bu esnada yer şiddetli bir şekilde sallanmaya ve gökten şiddetli bir sayha gelmeye başladı. Böylece onların ruhlarını çıkararak, cesetlerini tahrip etti.” [İbn Kesir Peygamberler Tarihi]
Dersler ve Hikmetler
- Medyen halkının en büyük sapkınlığı; ölçü ve tartıda sahtekârlık yapması, adaleti gözetmemesi olarak bilinmektedir. Ancak buradaki asıl adaletsizlik tartıdaki ölçünün ötesindedir ve sadece ticarî alan için geçerli bir husus değildir. Adalet; hak sahiplerine hak ettiği değeri vermek ve her bakımdan ölçülü hareket etmektir. Bu itibarla en büyük adaletsizlik; Allâh’u Teâlâ’nın hakkı olan tevhîd inancında yapılan ölçüsüzlüktür. Şuayb aleyhisselâm da kavmini; “Yalnızca Allâh’a ibâdet edin! Sizin O’ndan başka ilâhınız yok” [Hûd: 11/84] diyerek bu ölçüye davet ediyordu. Dolayısıyla en büyük ölçüsüzlük; mahluku Hâlik’a benzetmek suretiyle -yahut farklı şirk çeşitleriyle-, Allâh’u Teâlâ’nın hakkı olan tevhîdi bozmaktır. İnsanın akıl terazisi, bundan daha büyük ve dehşet verici bir yanılgıya düşmemiştir. Ez cümle bir kişi kulların haklarında ölçüye ve tartıya riayet etse bile, Allâh’ın hakkı olan tevhîdi bozduğu sürece, fıtrat ölçüsünü bozmuş ve adalet vasfını yitirmiştir.
- Şuayb aleyhisselâm’ın konuştukları, Allâh’u Teâlâ tarafından kendisine bildirilen ilâhî emirlerdir. Ve her peygamber kendi kavminin lisanı üzere gönderilmiş [ibrahim: 14/4] ki kavmi ne dediğini, tercümana ihtiyaç duymadan anlasın. Üstelik Şuayb aleyhisselâm’ın “Hâtîbu’l-Enbiya” sıfatına haiz olmasına rağmen kavmi ona: “Ey Şuayb, senin söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz…” [Hud: 11/91] demişlerdir. Bu sözler Kureyş kâfirlerinin Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e söyledikleri şu sözlerine, ne kadar benzemektedir: “Ve dediler ki: ‘Bizi kendisine çağırmakta olduğun şeye karşı kalplerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır’” [Fussilet: 41/5]. Benzer cevaplar, birçok peygambere kavmi tarafından söylenmiştir. Rabbimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Acaba (Rasûllere karşı takındıkları düşmanca tavır ve yalanlama sözlerini) birbirlerine vasiyet mi ediyorlar?.” [Zariyat: 51/53] Hakkın sesinin berrak ve anlaşılır hali, batılın kendi taraftarlarını kaybetmemek adına uydurduğu iftiralar; her çağda farklı renklerde ve tonlarda (günümüzde terörist yaftası gibi) kendini göstermektedir.
- Ticarette ölçüyü bozmayıp adaleti ikame etmenin yolu, ahirete imândan geçmektedir. Şuayb aleyhisselâm: “Ben sizin üzerinizde koruyucu değilim” [Hûd: 11/85] diyerek haksız kazancın ahiretteki hesabını kavmine hatırlatarak, ahiret gününe imânı kalplere hakim kılmak istemekteydi. Ticaretin imân ile ilişkisini, Nebi aleyhisselâm da vurgulamıştır. “Nebi aleyhisselâm pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırdı, parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya: ‘Ey zahîreci! Bu ıslaklık nedir?’ buyurdu. Adam: Ey Allah’ın Resûlü! Yağmur ıslattı, dedi. Nebi aleyhisselâm: ‘İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya! Kim bizi aldatırsa, bizden değildir’” [Müslim]
- “Dediler ki: ‘Ey Şuayb! Babalarımızın taptıkları (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor?’” [Hûd: 11/87] Şuayb aleyhisselâm namazı ile sosyo-ekonomik hayata numune-i imtisal oluşturmaktadır. Nitekim onların zulümlerine ve şirke dayalı yaşam biçimlerine karşı namazdan aldığı güçle mücadaleye girmesi, muvahhîdler için oldukça muhim bir örneklik teşkil etmektedir. Rabbimiz bu hususta şöyle buyurmuştur: “Kitab’dan sana vahyedilenleri oku ve namazı dosdoğru kıl; muhakkak ki namaz, fahşâyı ve münkeri defeder.” [Ankebût: 29/45] Râhmanî reçete ile bildirilen, hakkı ile ikâme edilen namaz, günümüzdeki fahşâ ve münkerlere karşı sakınabilmenin yegane ölçüsüdür. Hülasa namaz ahlâki problemler için bir devadır.
- “El cezau min cinsil amel” kaidesi bu kıssada da görülmektedir. Nitekim Şuayb aleyhisselâm’ın davetinden yüz çeviren bu kavim; sıcaktan bunaldıkları bir anda helâkın eşiğinde iken bulutlar belirmeye başlar. Bunu gören insanlar bu bulutların gölgesinde serinleyeceklerini sanırlar. Oysa “gölge gününün azabı” [Şuarâ: 26/189] ile rahatlama ve emniyet değil bilakis azabın habercisi olan bulutlar gelmektedir. İnsanların mallarını ölçüp tartarken onlara güvenen bu insanların güvenini istismar eden bu kavim de, kendilerini güven ve emniyette hissettikleri anda güvendikleri şey ile helak oluyorlar. Yani Allâh’ın koyduğu yasa gereği kendi işledikleri suç ile uğradıkları azap aynı cinsten olmaktadır.
- Medyen halkının amelini, çağımızda yapılan ticaretlerde çokça görebilmekteyiz. Özellikle günümüzün kapitalist toplumlarında bu hilelerin binlerce çeşidini görmek mümkündür. Bilinçaltına hitap eden hileli reklamlar, ürünlerin gramajı, içeriği ve son kullanma tarihi ile ilgili hileler, alışveriş isteğini ve yeme isteğini arttıran uygulamalar, belli markaları bir statü göstergesi olarak yansıtan reklamlar, gıdaların genetiği ile oynamalar, sebzelerdeki ve meyvelerdeki hormonlar… gibi bin bir çeşit hileden bahsedilebilir. Allâh’u Teâlâ’nın helal olarak verdiği rızık, haram yollardan elde edilen kazançtan daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır. Günümüzde çok kazanmak için her yolu meşru gören zihniyetler, bu kıssayı iyi okumalıdır.
- Modernleşme ile faiz işlemleri daha da kurumsal bir şekle evrilmektedir. Bankalar yaşanılan süreç sonucunda günümüzdeki modern sömürünün en önemli aracı haline gelmektedir. Faiz uygulamasının artmasıyla yardımlaşma ve dayanışma ortadan kalkmakta, toplumlarda çözülmeler ve sınıflar arası farklar oluşmaktadır. Neticede tüm insanlığı sömürmek isteyen faiz lobileriyle, Medyen kavmi arasında bir fark yoktur. Dolayısıyla, Şuayb aleyhisselâm’ın ölçü-denge ve adalet çağrısı, bugün de anlamını ve geçerliliğini fazlasıyla korumaktır. O’nun izinde yürüyen müminlerin de bu çağrıyı güncelleyerek, günümüz insanlarını irşad etmesi beklenmektedir.
Sonuç
Şuayb aleyhisselâm, her peygamber gibi, kavmine önce tevhîdin hakikatini anlatmıştır, sonra da onları, sosyo-ekonomik hayatlarına egemen olan ölçüdeki ve tartıdaki hile düzeninden vazgeçirmeye çalışmıştır. Nitekim toplumları ayakta tutan, onlara değer kazandıran, aralarındaki birlik ve beraberlik duygularını güçlendiren, en önemli hususlardan birisi de ölçü ve tartıda adaletli davranmaktır. Bu bağlamda kitap ve sünnetin gösterdiği ölçü ile hayatımızı idame ettirmeliyiz. Mîzânı İslâm olanın, terazisinin hiçbir zaman şaşmayacağını unutmamalıyız.
Ahlâkî çürümeye engel olmak için Şuayb aleyhisselâm’ın örnekliğini yaşatarak, adaleti herkes için uygulanır hale getirmeliyiz. Bunun için de sözlerimizi ve fiillerimizi vahyin terazisi ile tartıp, vahyin ölçüsünü gözetmeyi kendimize ilke edinmeliyiz. Alırken ve satarken ilâhî düsturlara uygun hareket eden ve Müslümanlara karşı müsamahakâr davranan muvahhîdlere selâm olsun.
Duâmız
Rabbimiz! Kulluk ölçüsünü yitirmemiş, hak sahiplerinin haklarını gözeten ve “…gece ve gündüz O’nu tesbih ederler. Onlar ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allâh’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı…” [Nur: 24/36-37] diye zikredilen kullardan olmayı bizlere nasip müyesser eyle. Allâhumme âmin.
Velhamdulillâh, selâm ve duâ ile…
Minhâc Dergisi 13. Sayı | Nisan 2025 | Alaaddin Cihad
Bir Cevap Yaz