«
  1. Anasayfa
  2. 13. SAYI / NİSAN 2025
  3. İffeti Anlamak

İffeti Anlamak

Enes

İnsanı, ahsen-i takvîm üzere yaratan Allâh’u Teâlâ’nın ismiyle…

Yarattıklarını en iyi bilen ve onlar için doğruyu gösteren Allâh’a hamdolsun. Salât ve selâm güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderilen İffet Nebîsi’nin, âlinin ve ashabının üzerine olsun. Siz değerli kardeşlerimi de bu vesileyle selâmlarım, es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berâkatuhu.

Giriş

İnsanoğlunun, her döneminde muhakkak ki kötülük ve fenalık eksik olmamıştır. Çünkü insan demek, bir yönüyle de müşkîlât demektir. Esefle bizler de asrımızda payımıza düşen kötülüklere şahit olmaktayız. Her kötülük, eğitilmemiş ahlâkın, ıslâh edilmemiş bir zihniyetin ve nasihat edilmemiş bir insanın eseridir. İnşâllah, Minhâc Dergisi olarak İffet konusunu ele alıp bir nebze de olsa kötülüğün önüne geçmeyi murad ettik. Ve “dîn nasîhattir” [Müslim] ilkesince nasihatçi olmayı arzuladık. Bu yazımızda insan ve İslâm ilişkisine, insan ve ahlâk ilişkisine ve son olarak İffet Nebi’sinin penceresinden bakmaya çalışarak, insan ve iffet ilişkisine değinmeye çalışacağız.

“Başarı, Allâh’u Teâlâ’dandır.” diyerek sizleri yazımızla baş başa bırakıyoruz.

İnsan ve İslâm

İnsanı insan yapan nedir? Onun eli, kolu, gözü, kulağı olması mıdır? Yoksa ruhundaki incelikleri ve ahlâkî değerleri midir? Bu soru üzerinde düşündüğümüzde; evet insan bedeni itibarıyla insandır, o görüntüsüyle diğer mahlûkâta benzemez. Ancak ortaya koyduklarıyla insan kime benzemektedir? Vahşice saldırması, hayâsızca giyinme(me)si, iffetsizce zelil olması… Öyleyse insan, hem zahiriyle hem de bâtıniyle de insan olur. Yani insan olmak ve insanlaşmak aynı şey değildir.

Peki, insanlaşmak nasıl mümkündür? Bu sorunun cevabı nerededir? Dersek, cevap apaçık bellidir. O, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın dîni olan İslâm’dadır. Yani insan, İslâm ile insanlaşır, onun dışındaki yaşanılan her hayat, maalesef hayvânî bir hayattır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Yoksa sen, onların (kâfirlerin) gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta yol bakımından daha da sapıktırlar.” [Furkân: 25/44]

Hayvanlar, sadece tabii ihtiyaçlarına bağlı, ahlakî sorumlulukları olmayan varlıklar olduğu için böyle bir benzetmede bulunulmuştur. İnsanların, yol bakımından hayvanlardan daha sapık olmalarıysa, akılları olduğu halde, arzularının tatmininde hayvanlardan da öte olmalarındandır. Mükellefiyetlikleri olduğu halde kendilerini hayvanlar gibi mükellefiyetsiz kabul etmelerinden kaynaklıdır. İslâmî nizam dışında tüm sistemlerin “hayvan çiftliğine” benzemesi de bundandır.

İnsan ve Ahlâk

İnsanoğlunun en çok ihtiyaç duyduğu şey, insanlaşmasıdır. Günden güne ifsada uğrayan fıtratlar bunu alenî olarak ortaya koymaktadır. Tarih sahnesinde helak olan kavimlerin, aynı şekilde insanlık algısından çıktıklarını görmekteyiz. O nedenle Allâh Subhânehu ve Teâlâ her kavme kendilerinden olan bir kulu, nebî ve rasûl olarak göndermiştir. Onları, fıtratlarına, insan olmaya; yani Allâh’a çağırmışlardır. Çünkü kulunu en iyi bilen Allâh Subhânehu ve Teâlâdır.

“Yaratan yarattığını bilmez mi hiç?” [Mülk: 67/14]

Kulunu en iyi tanıyan Rabbimiz, neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu belirlemiştir. Ve onu bir hayat şekli olarak sunmuştur. O, İslâm dînidir. İnsan, ancak İslâm ile insanlaşır. Hiç şüphesiz ki akıl sahibi her nefis, içinde bulunduğumuz ifsad asrının İslâm’dan başka hiçbir şeyle düzeltilemeyeceğini kabul etmektedir.

Ahlâkî olgunun varoluşunda, İslâm’a ihtiyaç olmadığını savunan insan(laşamamış)lar, ortaya koydukları eylemleriyle, ahlâkın kesinlikle dîne ihtiyaç olduğunu göstermektedirler. Çünkü insanların ve dolasıyla toplumların doğruluk ölçüleri farklılıklar gösterecektir. Her toplum elindeki gücü, otorite olarak kullanmak isteyecek ve doğruluk anlayışını çıkarlarına göre düzenleyecektir. Örneğin, asrımızın şahid olduğu İsrâil Terör Devleti’nin, masum çocukları ve kadınları katletmesi, kendileri için doğru kabul edilirken, bu durum insanlık adına büyük bir vahşettir. Bunun birçok örneği diğer İslâmsız toplumların tarihinde de yazmaktadır. İnsanoğlu, savaş ahlâkını bile öğreten İslâm’a son derece muhtaçtır.

İnsan, yönlendirilmeye muhtaç bir varlık olarak, dış müdahaleye ihtiyaç duyar. Tam olarak gerek duyulan şey ise, herkese uygun, kişilerce farklılık göstermeyen doğrulardır. Doğru demiş olduğumuz kavram; “ifsadı olmayan şeydir”. Akıl, doğruyu yanlıştan ayırt etme aracı olarak, insana bahşedilmiştir ancak düzgün çalışması için İslâm’a muhtaçtır. Çünkü İslâm, bozgunculuğu tamamen yasaklayan adalet dînidir.

Bunun dışında farklılık gösterebilen, ancak ifsada uğratmayan doğrular, kişinin tercihleri veya toplumların örfleri olarak kabul edilebilirler. Bu da insanların farklı farklı olmasının gereği olan doğal haklarıdır. Ancak taşları ilahlaştırmak, haksız yere adam öldürmek, zina etmek ve insanların haklarını gasp etmek gibi sui ameller, hiçbir ferdin veya toplumun hakkı olamaz. Çünkü bu gibi şeyler insanların fıtratlarını ifsad, akıllarını ise ibtal eder.

Rabbimiz, doğruyu yanlıştan ayırt edebilmemiz için; akıl delilini, ayırt ettiğimiz doğruları tercih edebilmemiz için hisseden; fıtrat delilini, doğruyu ve yanlışı öğreten hayat rehberimiz olan; Kur’ân delilini ve Kurân’ın yaşanmış şekli: “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” [Ahmed bin Hanbel] buyuran; rasûl delilini üzerimize tamamlamıştır.

En nihayetinde iş, yine insanın yaratılışına ve onu yaratan Rabbimize dönmektedir. Bizi en iyi tanıyan O’dur. Ve bizler hayatlarımızdan sonra tekrar O’na döndürüleceğiz: “Her nefis ölümü tadacaktır, sonra bize döndürüleceksiniz.” [Ankebût: 57/69]

İnsan ve İffet

Yukarıda bahsi geçen konular, iffet konusunun zeminin oluşturabilmek adına değinmeye çalıştığımız meselelerdir. Ona, hangi bakış açısıyla bakmamız gerektiği hakkında bir giriş yapılmak istenmiştir. Çünkü bu kavram edinilmesi farz olan İslâmî ahlâkın, bir uzantısıdır. Bizler de bu kavramı incelerken onun aidiyetini oluşturmak istedik.

İffet, insana ait olan bir özellik olarak İslâm’ın öğrettiği bir kavramdır. Gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerek Sünnet-i Seniyye’de iffetle taçlanmış yüce şahsiyetlerden bahsedilmektedir. Onların başında afîf nebîmiz; Yûsûf aleyhisselâm ve afîfe annemiz; Meryem aleyhisselâm gelmektedir. Onlara ve onların yolunda olanlara selâm olsun.

İffet konusunun cinsellik ile alakası olmakla birlikte, tamamını ifade ettiği söylenemez. Onunla ilk akla gelir oluşu, çok önem arz etmesinden kaynaklı olabilir. Ancak iffet, aslı itibarıyla erdem sahibi olmanın bir ölçüsüdür. İffet, şiddetli arzuları dengelemektir denilebilir. İffet, bulunduğu şeyi güzelleştiren bir hayâ duygusudur. İffet bozulduğu zaman, ticaret bozulur, iffet bozulduğu zaman hukuk bozulur, iffet bozulduğu zaman ilişkiler bozulur…

Allâh Rasûlü aleyhisselâtu ve’s-selâm’ın nasihatlerine baktığımızda, o iffeti, Mü’minlerin izzetini koruyan bir kalkan olarak tavsiye etmiştir. Onun iffet hakkındaki buyruklarına geniş çerçeveden baktığımızda, karşımıza hayâ sahibi, kanaatkâr ve izzetli bir şahsiyetin portresi çıkmaktadır. İffet ve faziletleriyle alakalı hadîslerden bazıları şunlardır:

İffetle İlgili Hadisler

1) Ensar’dan bazı kimseler, Allâh Rasûlü’ne gelerek kendileri için bir şeyler istemişlerdir. Bunun üzerine elindeki mallar tükenene kadar onların isteklerine karşılık veren Allâh Rasûlü aleyhisselâm, vereceği bir şey kalmayınca onlara şöyle demiştir: “Yanımda bulunan hiçbir malı sizden saklayacak değilim. Kim iffetli/afîf olmayı dilerse, Allâh onu iffetli kılar. Kim müstağni olursa (aza kanaat edip insanlardan bir şey istemezse), Allâh onu zengin kılar. Kim de sabrederse, Allâh ona sabır ihsan eder. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir.” [Müslim]

2) “Kendilerini Allâh yoluna adadıklarından ticarete imkânı bulamayan yoksullara verin. Yoksulluklarını gizli tuttukları için bilmeyen onları zengin sanır. Kendilerini simalarından tanırsın. Onlar insanlara asla el açmazlar. Hayır için yaptığınız her harcamayı Allâh hakkıyla bilmektedir.” [Bakara: 2/273] âyeti hakkında, Allâh Rasûlü aleyhisselâm şerh niteliğinde şöyle buyurmuştur:

“Yoksul kişi, insanların etrafında dolaşıp da bir veya iki lokma ya da bir veya iki hurma ile baştan savılan (dilenci) değildir. Hakiki yoksul, ihtiyacını karşılayacak kadar geliri olmadığı hâlde, durumu bilinmediği için yardım edilmeyen ve kendisi de insanlardan istemekten hayâ eden (iffetli) kimsedir.” [Buhârî]

3) Bir gün Ubey b. Kâ’b mescitte bir adamın yakasına yapışmış, borcunu istiyordu. Bu sırada mescide giren Allâh Resûlü, namazını kılıp ihtiyacını giderdikten sonra geri geldiğinde Ubey’in hâlâ aynı vaziyette olduğunu görünce şöyle dedi: “Hakkını talep eden kişi bunu tam olarak alsa da alamasa da iffetli/afif bir şekilde istesin.” [İbn Mâce] Rasûlullâh’ın sözlerini duyan Ubey’in kafası karışmıştı.Onun yanına gelerek: “İffet nedir?”diye sordu.Rasûl-i Ekrem de ona şöyle cevap verdi: “Ona (kardeşine) hakaret etmeden, onu zorlamadan, ona çirkin söz söylemeden ve ona eziyet etmeden istemektir!” [Beyhâki]

İffetin Faziletiyle İlgili Hadisler

1) “Allâh’u Teâlâ, yoksul (olmasına rağmen) iffetli, çoluk çocuk sahibi Mü’min kulunu sever.”[İbn Mâce]

2) “Allâh bir toplumun bekasını ve gelişmesini dilerse onları hoşgörü ve iffetle rızıklandırır.” [Taberâni]

3) Ebû Hureyre radiyallâhu anhu’nun naklettiğine göre, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Üç gruba Allâh’ın yardım etmesi haktır: Allâh yolunda cihad eden kişiye, hürriyetini kazanmak için belirlenmiş parayı ödemeye çalışan köleye, iffetli olabilmek için evlenene.”[Tirmizî]

Hadîs-i şeriflerde iffet kavramı tek yönüyle ele alınmamış, hem ferdî hem de içtimâî olarak insanlarda bulanan ahlâkın güzelleştirilmesi amaçlanmıştır. Bir yönüyle ümmetin ahlâk muallimi olan Rasûlullâh aleyhisselâm, onları kendi haline, başıboş bırakmamış, insanların birbiriyle alakalı durumlarına dahi müdahale etmiştir.

Sonuç

İffet konusu günümüzde en çok ihtiyaç duyulan bir ahlâk kavramıdır. Allâh Rasûlü aleyhisselâm da kendi döneminde toplumun iffetsizliğiyle mücadele etmiştir. Bugün o günden daha mı zordur? Buna karar verebilecek kadar cüretkâr olamıyoruz, ancak kıyamete yakın zamanda îmânın ellerde kor ateş olacağını [Tirmizî] yine Allâh Rasûlü buyurmuştur.

Peki, zorluğuna rağmen bugün iffetli ve ahlâklı olabilmek mümkün müdür? Denilirse; “Allâh kimseyi gücünün yetmeyeceği şeyle yükümlü kılmaz, elbette mümkündür” dememiz gerekir. Şu muhakkak bilinmelidir ki, tek başına kalan bir insanın kendisi koruması ve kemâle ermesi beklenemez. O nedenle Müslüman şahsın iffetli olması ve kalması için Müslümanlarla bir arada yaşaması gerekmektedir. Burada gücümüz yettiğince farklı açılardan iffet konusunu ele almaya ve faydalı olmaya çalıştık. Sözlerimizi Allâh Rasûlü’nün duasıyla bitirerek sizleri Allâh’a emanet ediyoruz.

“Allâh’ım! Senden hidayet, takva, iffet ve zenginlik dilerim.” [Müslim]

Minhâc Dergisi 13. Sayı | Nisan 2025 | Enes Lütfü

Bir Cevap Yaz