Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın ismiyle…
Hamd, ilmi her şeyi kuşatan, mutlak ilim sâhibi, el-Âlim olan Allâh’u Teâlâ’ya mahsustur. Vahyi bizlere en açık şekilde aktaran ve ilmin ameldeki hâlini en güzel şekilde gösteren Rasûlullâh’a, âline ve ashâbına salât ve selâm olsun.
Değerli okuyucu! Her Müslüman, ilim edinmek ile yükümlüdür. Bu ilk başta Müslüman olmanın gereğidir. “Lâ ilâhe illâ Allâh” kelime-i Tevhîd’ini telaffuz eden bir insan, bunun mânâsını bilmeden îmân etmiş olamaz. Bu ilim, îmân etmek için gerekli olan ilimdir. İlmin ise farklı dereceleri/kısımları vardır ve her derecenin bir yolu, bir amacı vardır.
Minhâc Dergisi olarak bu sayımızı “İstikâmet”e ayırdık. Rabbimizden niyâzımız; bu yazımızla, ilim yolundaki önemleri ve fazîletleri idrak ederek ilimde istikâmet üzere yol almaktır.
Yardım ve başarı Allâh’u Teâlâ’dandır.
İlmin ve Âlimin Fazîleti
Kur’ân-ı Kerîm’de, hadîslerde ve selefin kavillerinde ilmin fazîletini gösteren ve ilim sahiplerinin yüceltildiği birçok delil bulunmaktadır. Allâh’u Teâlâ bu âyetlerden birinde şöyle buyurmaktadır: “Allâh kendinden başka ilâh olmadığına şâhitlik etti; melekler ve ilim sâhipleri de adâlet üzere hareket ederek Allâh’tan başka ilâh olmadığına şâhitlik ettiler.” [Âl-i İmrân: 3/18]
Rabbimiz, birliğine şâhid olarak âlimleri zikretmiştir. İlmin vermiş olduğu bu şeref, izzet ve yüceliği sâdece bir âyetle görmüş olduk. Dolaysıyla tam mânâsıyla Rabbimizin birliğine adâlet ile şahitlik ancak ilim ile olur. Sâdece “Ben Müslümanım” deyip Allâh’u Teâlâ’nın dîninden yüz çeviren toplumlar Allâh’u Teâlâ’ya isyan ederek adâletsiz davranmışlardır.
Bir başka âyette Rabbimiz ilim sâhiplerinin derecelerini şöyle yüceltiyor: “Allâh da, içinizden, gerçekten imân edenleri de yükseltsin, kendilerine ilim verilenleri de kat kat yüceltsin ve Allâh, ne yapıyorsanız hepsinden de haberdardır.” [Mücâdele: 58/11] Ve şöyle buyurmuştur: “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler (ilim sahibi kimselerle cahiller) bir olur mu?” [Zümer: 39/9]
Bu âyetlerde de gördüğümüz üzere âlimlerin dereceleri Allâh’u Teâlâ katında farklıdır. Burada ilmin ilâhî rızâya nâil olmak için önemli bir unsur olduğunu görebiliriz.
İlim, sâhibini ve toplumu koruyan bir unsurdur. En büyük tehlike olan şirkten uzak tutar. Önceki toplumların ifsâdı cehâlet sebeyle idi. Tarihte şirk işleyen toplumlar câhiliye dönemi diye isimlendirilmiştir. Nebîlerin gönderilmesi ile toplumlar ilimle ıslah edilmiştir.
İlim, hayat gâyemiz olan Allâh’u Teâlâ’ya ibâdette bize yol gösterir. Rahmân olan Allâh’u Teâlâ’nın merhametini bilip ümit etmeyi, Cebbâr olan Allâh’u Teâlâ’nın azâmetini bilip takvâ ehli olmayı gerektirir. İlim, maldan hayrlıdır. Mal, vermekle azalır; ilimse vermekle çoğalır. Bu kadar önemli olan unsûru ve fazîletleri taşıyan âlimlerse, Allâh’u Teâlâ katında değerli olduğu gibi, insanlar katında da değerli olmalıdırlar.
Ne yazık ki bugün insanlar âlimlerin ve ilim yolunda giden talebelerin değerlerini anlamıyorlar. Ümmeti koruyan ve kurtaran kişiler, nebîlerin vârisleri olan zâtlar; insanların dilinde sıradan ve bazen kötü bir insan olarak dolanmaktadır. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise ilim sahiplerini rivâyetlerde şöyle yüceltir: “İnsanların en fazîletlisi, mü’min bir âlimdir. Ona ihtiyaç olunca fayda verir, ihtiyaç olmayınca da ilmi kendine yeter.” [Beyhâki]
Dünyâlık işleri bırakıp bu dînin hizmetkârları olmak için medreseye yol alan gençlere, ellerinden gelse ilk önce ebeveynler pırangalar vururlar. Tağutlar ise dînin hakîkatlerini anlatan mektepleri ve medreseleri kapatıp, insanları oyalayacak okulları ve meclisleri desteklerler. Hâlbuki Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allâh’tan gelen gerçekleri örtbas edenler: “Sen peygamber değilsin” derler. De ki: “Benimle sizin aranızda şâhit olarak, Allâh ve kitaptan ilim sâhibi olanlar yeter.” Başka şâhit aramaya gerek yoktur.” [Râ’d: 13/43]
Bilinmelidir ki bu ümmet cehâlet bataklığında boğulmuştur. Bizleri bu bataklıktan kurtaracak olan ise ilimdir. Şeytanın tuzaklarından korunmanın yolu ve şüphelerin ilacı ilimdir. Tevhîd’in şartlarından ilki ilimdir.
Ulemânın Kavilleri
Gelin birde değerli İslâm âlimlerinin ilim hakkındaki kavillerini inceleyelim.
Ali radiyallâhu anh demiştir ki: “Bir âlim gündüzleri oruç tutup savaşan, geceleri de ibâdet edip mücâdele eden âbidden daha üstündür. Bir âlimin ölümüyle İslâm dünyâsında açılan boşluk ancak onun gibi bir âlimin yetişmesiyle dolabilir.”
Ebu’l Esved diyor ki: “İlimden daha değerli birşey olamaz. Zira sultânlar, insanlara hükmederken, âlimler de sultânlara hükmeder.”
İbn Abbas radiyallâhu anhumâ diyor ki: “Süleyman aleyhisselâm mal, ilim ve hükümdârlıktan birsini tercih etmekle karşı karşıya kaldığı zaman ilmi aldı ve bunun sâyesinde diğer ikisine sâhip oldu.”
Hasan-ı Basrî diyor ki: “Âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanı ile tartılır ve daha ağır basar.”
İbn Mes’ûd radiyallâhu anh diyor ki: “İlim yok olmadan onu elde edin. İlmin yokluğu âlimlerin ölmesiyledir. Varlığımı elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, onun uğrunda ölen gerçek şehitler, âlimlere verilen yüksek dereceleri gördükleri zaman, âlim olmak için tekrar dünyâya gelmeyi arzu edeceklerdir. Kimse âlim olarak doğmamıştır. İlim, çalışıp öğrenmekle elde edilir.” Şehitlerin bile gıpta edeceği derecenin ilim sâhiplerinin derecesi olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda ilim yolunun kolayca elde edilmediği, bunun için çalışılması gerektiğini görüyoruz.
Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kıyâmet gününde üç çeşit insan şefaât ederler. Bunlar önce nebîler, sonra âlimler, sonra da şehitlerdir.” [İbn Mâce] Hadîs-i şerîf’te nebîlerden sonra ilk önce âlimlere, ondan sonra şehitlere şefaât hakkı verildiği belirtilmektedir. Şehitlere ve mücâhitlere değer verdiğimiz gibi islâm âlimlerine de değer vermemiz gerektiğini unutmamamız gerekir.
İlim Nasıl Tahsil Edilir?
İlim yolu meşakkatlidir. Değerli âlimlerimizin, edindikleri ilim ve yazdıkları kitaplar uğrunda ne kadar zorluk çektikleri bellidir. Bunun hakında kitaplar yazılmıştır. Onlar, ilim uğrunda evlerini, sevdiklerini, şehvetlerini ve nefsî arzularını geride bıraktılar. Normal bir insanın katlanamayacağı sıkıntılara, açlıklara ve yoksulluklara katlandırlar. Günlerce okudular ve kilometrelerce yol kat ettiler. İlmi gerçek mânâda hak ettiler. Allâh’u Teâlâ da onların vakitlerini, mürekkeplerini bereketli kıldı. Onlar bu ümmetin kahramanları oldular. İsimleri târihe yazılmış nebîlerin vârisleridirler. Kıyâmet günü Allâh’u Teâlâ’nın birliğine şâhit olan izzet sâhibi insanlar olarak diriltilecekler. Allâh’u Teâlâ hidâyeti istediğine, ilmi ise isteyene verir. İlim istemek ise duâ ile berâber, calışmakla, hicretle, yolculukla, sabır ve sebat ile olur.
Ebu Mûsâ el-Eş’arî’den şöyle rivâyet edilmiştir: “Yüce Allâh kıyâmet günü bütün kullarını ve âlimleri diriltir, sonra âlimlere şöyle der: ‘Ey âlimler; ben durumunuzu bilerek ilmi size verdim . Bunu size azâp etmek için vermedim. Kusurlarınızı bağışlıyorum, Cennet’e girin.’” [Taberâni]
İlim talep edenin bâzı vasıfları olmalıdır. Böyle olursa, ilim edinmek kolaylaşır ve sâdece dünyâya faydası olan bilim değil, âhirete de faydası olan ilim edinilmiş olur. Bu vasıflardan biri kalbin temizliğidir. Zîrâ nasıl ki namaz âzalarla yapılan bir ibâdetse ve temizlik onun kabul şartı ise, İlim de kalbî bir ibâdettir ve kalbin temizliği onun yerleşmesinin şartlarındandır. Allâh’u Teâlâ ilmi melekler aracılıyla kalbe yerleştirir, nitekim O şöyle buyurmuştur: “Ve hiçbir insana söz söylemez Allâh, ancak vahiyle, yâhut perde ardından, yâhut da bir elçi gönderir de, izniyle dilediğini vahyeder ona; şüphe yok ki o, pek yücedir, hüküm ve hikmet sâhibidir.” [Şûrâ: 42/51]
Abdullâh bin Mes’ûd radiyallâhu anh der ki: “İlim çokça rivayetlerde bulunmak değildir. Gerçek ilim kalbe atılan (ve ona Allâh korkusu kazandıran) bir nurdur.”
Kalbin kirliliği, meleklerin ilim nûrunu kalplere aktarmasını zorlaştırır. “İçinde köpek bulunan eve melekler girmez.” [Müslim] Kalbin köpekleri ise öfke, şehvet, kin, kıskançlık, kibir ve benzeri gibi kötü huylardır.
Kişi, bu huylardan kalbini temizlerse ilmin girişi için kalbini açmıştır ve Allâh’u Teâlâ’nın izniyle ona faydalı olacak ilim kalbine têsir eder. Kişi ilimle Allâh’u Teâlâ’ya yaklaşıyor ve kalbini temizliyorsa o ilimden faydalanıyordur. “Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar.” [Fâtir: 35/28] İşte burada dünyâya ve âhirete faydası olan ilmin farkını anlıyoruz. Bâzı insanlar vardır ki bilginlerdir, fakat bu bilgi onları şirkten ve kötülükten kurtarmamıştır.
Kalbin temizliği yanında kişi birde aklı temiz tutması gerekir. Dünyâ işleri, kişiyi ilim okumakta ve anlamakta engeller. Sen ilme herşeyini vermedikçe ilim sana bir kısmını bile vermez. Sen ona herşeyini verirsen, onun bir kısmı ile seni tehlike beklemektedir. Çünkü dağınık bir kafa ile ilim edinmek kişiyi hakikatten uzaklaştırabilir.
Talebe, bunun gibi bâzı vasıflara riayet edip, hocasının rehberliğine uyarak onun dizinin dibinde ilim edinir. Allâh’u Teâlâ’nın izniyle ümmete hizmet etmek için yola koyulmuştur. Bu yolun maksâdı ise Rasûlullâh’ın sallallâhu aleyhi ve sellem şu hadîsidir: “Yüce Allâh, ilim yolu tutana Cennet yolunu açar.” [Müslim]
İlmin Kısımları
İlim öyle bir mefhûmdur ki, kısımları çoktur. Bizler ise burada, şer’î ilimleri farziyeti bakımından iki kısımda inceleyeğiz. Bunlar: Birinci farz-ı ayn olan ilimler, ikincisi ise farz-ı kifâye olan ilimler.
1. Farz-ı ayn ilimler
Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İlim öğrenmek her Müslüman üzere farzdır.” [İbn Mâce] Her kul, mükellef olduğu şeylerin ilmini talep etmelidir. Bu farz-ı ayndır. Nitekim, birşeyin içeriğini bilmeden onunla amel etmek mümkün değildir. Buluğa ermiş bir kulun îtikâd etmesi gerektiği, yapmakla ve terk etmekle mükellef olduğu şeyler vardır.
Bazı mükellefiyetler akıl-bâliğ olduğu ilk anda Müslümana farz olur, bazıları ise bir vâkâ nedeniyle kişiye farz kılınır. Müslüman olmanın ilk şartı Tevhîd’tir. Allah’u Teâlâ’yı tevhîd etmek için, rubûbiyet, ulûhiyet, isim ve sıfatlar, tâğut ve şirk gibi kavramlara vâkıf olunması gerekir ki bunlarla kişi îman edebilsin.
Bunun yanında ise oluşacak yeni sebeplerle kişi birşeyi genelde yapmakla veya terketmekle mükellef olur. Bir kişi Müslüman olduğunda namaz vaktinden dolayı teyemmüm ve namaz ibâdetleriyle mükellef olur. Ramazan ayında ise oruç ile yükümlü olur. Evlenecek ise nikah fıkhıyla, ticârette ise ticaret fıkhıyla yükümlü olur.
Akîde ve fıkıh ilimlerinin yanında kişi bir de islâm ahlâkı edinmek için âdâb ilmine yönelmesi gerekir. Bu din güzel ahlâk dînidir. Her binânın bir temeli vardır. İslâm’ın temeli ise ahlâktır.
Bu mükellefiyetler herkesin karşılaştığı ibâdât ve muamelât fıkhını gerektiren meselelerdir. Her Müslümanın, farz olan bu ilimleri edinmesi gerekir ve edindiği ilim ile amel etmesi gerekir.
2. Farz-ı kifâye ilimler
İlim dallarının derinliklerine inen bir talebe olmak farz-ı kifâyedir. Her Müslüman’ın hoca olup, bütün şer’î ilimlere hâkim olması beklenemez. Aynı şekilde her Müslüman dünyevî ilimlerde de bütün ilimlere hâkim olmaz. Tıp ilmine doktor olacak, ticâret ilmine de tâcir olacak olanlar bakar.
Şer’î ilimlerde de usul ve benzerî ilimleri hoca olacak olan talebe öğrenir. Nitekim bir toplumda âlim veya hoca yetişmiyorsa, bu toplum, bozulmaya mahkûmdur. Ve birilerinin bu sorumluluğu omuzlaması gerekir. Tıpkı bir cenâze olduğunda bâzı müslümanların onu omuzlaması gibi. İşte bu sebeple ilmin bir kısmı farz-ı kifâyedir.
Hâtime
Değerli okuyucu! Umulur ki, bu yazıyı okuduktan sonra ilmin ve ilim yolunda ilerleyenlerin değeri anlaşılmıştır. Talebelerin okumasının, toplum için ne kadar mühim olduğunu bilmekle birlikte gençlerimizi bu yola teşvik etmemiz gerekir. Bizler ancak değerini anladığımız şeyleri hakkıyla destekleyebiliriz. Bu fâliyetleri ayakta tutan medreselerimizi koruyup kollamalı, maddî ve mânevî destekte bulunmamız gerekir.
İlmin fazîletleri sâdece onu edinene değil, ona vesîle olana da tesir eder. Bu ümmetin kurtuluşu ancak ilim yolu ile mümkündür. Kurtuluşa ermek için, bu yolun ya yolcusu ya da aracısı olmaya çalışmamız elzemdir. Bu yola tümsek olma çabasına girenlerin ise vay hâline…
Duâ:
Rabbim! Bizlere, ilim yolunun yolcusu olmayı, en azından bir parçası olmayı nasip et! Bu yola taş koyanların şerrinden bizleri koru! Ümmeti kurtaracak olan hocalarımıza ve talebelerimize güç, kuvvet ve kolaylık ver! Bizleri İslâm’ın izzetine ve şerefine nâil eyle! Allâhumme âmin…
Bir sonraki yazımızda buluşmak ümidiyle, sizleri Allâh’u Teâlâ’ya emânet ediyoruz.
Minhâc Dergisi 9. Sayı | Nisan 2024 | Erdem Onur
Bir Cevap Yaz