«
  1. Anasayfa
  2. 1. ÖZEL SAYI / MART 2024
  3. Ramazan ve Terâvîh

Ramazan ve Terâvîh

kaansalih

Söz Başı:
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle…
Biz kullarını muhâtab alarak Kur’ân-ı Kerîm’i Ramazan ayında indiren, bu ayda oruç tutmayı farz ve terâvîhi ise Sünnet olarak belirleyen, Kur’ân’ı, Ramazan’ı, orucu ve terâvîhi rahmet ve mağfiret vesîlesi kılan Allâh’u Teâlâ’ya yarattığı zerreler adedince hamd olsun. Salât ve selâm ise bize orucu ve terâvîhi bizzat amel ederek öğreten Peygamberimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, onun âlinin, ashâbının ve tüm tevhîd ehli kulların üzerine olsun.
Ramazan denilince akıllara bedenî ibâdet olarak oruç ve terâvîh namazı gelir. Oruç, Kur’ân’ın kendisinde indirildiği bu ayın gündüzlerini, terâvîh ise gecelerini ihyâ etmek için teşrî kılınmıştır. Oruç farz, terâvîh namazı ise müekked bir sünnettir. Terâvîh namazı; kulun bağışlanmasına, günahlarından arınmasına, Allâh katında derece olarak yükselmesine vesîle olan büyük bir ameldir.

Terâvîhin Tanımı:
“التراويح Terâvîh” kelimesi lügatte “rahatlatmak, dinlendirmek” anlamındaki “ترويحة tervîha” kelimesinin çoğuludur. Istılâhta ise: “صلاة التراويح Terâvîh namazı, Ramazan ayına mahsûs olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan namazdır.”
Terâvîh namazına bu ismin verilmesiyle alakalı çeşitli değerlendirmeler vardır. Bunları incelediğimizde en uygun değerlendirmeyi “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, bu namazı kılarken dört rekâttan sonra istirahat ettiği için bu ismi almıştır” şeklinde görmekteyiz. Zîrâ Âişe radîyallâhu anhâ “Rasûlullâh gece dört rekât kılar sonra (یَتَرَوَّحُ) istirahat ederdi” demiştir. Beyhakî rahîmehullâh, “eğer rivâyet sâbitse یَتَرَوَّحُ sözü terâvîh namazında imâmın istirahat etmesinde bir asıldır” demiştir. [el-Kubrâ: 2/700]
Bu itibarla terâvîh, Ramazan gecelerine mahsûs olan namazın her dört rekâtına -dört rekâtta bir miktar istirahat edilmesi sebebiyle- isim olmuştur. Aslı itibariyle tervîha, iki selâmdan sonraki oturuşun ismi olup, her dört rekâta tervîha denilmesi mecâzendir. Bu sûretle tervîha, şer’î ıstılâhlar arasına girmiştir. Terâvîh namazı nübüvvet döneminde “Kıyâmu’l-Leyl” ve “Kıyâmu Ramazan” olarak ifâde edilmiş, hulefâ-i râşidîn asrında ise “Terâvîh” ismi yaygınlık kazanmıştır. Hadîs ve fıkıh kitâblarında ise “Terâvîh”, “Salâtu’t-Terâvîh”, “Kıyâmu Ramazan” ve “Kıyâmu Şehr-i Ramazan” başlıkları altında ele alınmıştır.

Terâvîh Namazının Sünnet’teki Yeri ve Önemi:
Terâvîh namazının önem ve fazîletine yönelik birçok hadîs rivâyet edilmiştir. Ayrıca gece namazına teşvik ve fazîletinin beyânı hakkında Kur’ân ve Sünnet’te gelen delîller, terâvîh namazını da kapsar.
Ebû Hureyre radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Farz namazdan sonra en fazîletli namaz gece namazıdır.” [Müslim, 1163] Yine Ebû Hureyre radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim inanarak ve ecrini Allâh’tan bekleyerek Ramazan’da kıyâm ederse geçmiş günahları bağışlanır.” [Buhârî, 37]
Buhârî rahîmehullâh, terâvîhin sevâbıyla ilgili bu hadîsi, “تَطَوُّعُ قِيَامِ رَمَضَانَ مِنَ الْإِيمَانِ Nâfile olarak terâvîh namazı kılmak îmândandır” başlığı altında vermek sûretiyle önem ve fazîletine dikkat çekmiştir. [Sahîh: 1/22]
İbnu’l-Münzir ve İbn Hazm rahîmehumallâh, hadîste ifâde edilen bağışlanmanın büyük ve küçük günahların hepsini kapsayacağını söylemişlerdir. Nevevî rahîmehullâh ise söz konusu bağışlanmanın sadece küçük günahları kapsadığını ifâde etmiştir. Cüveynî rahîmehullâh gibi bazı âlimler de şöyle demişlerdir: “Küçük günahlara rastlamadıkça büyük günahlardan bazısı hafifletilebilir.” [Nevevî, Şerhu’l-Müslim: 6/40; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî: 4/201]
Ebû Zer radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Terâvîh namazını imâmla birlikte sonuna kadar tamâmlayan kimseye, o geceyi bütünüyle ibâdetle geçirmiş gibi sevâb yazılır.” [Tirmizî, 809]
Bu hadîs, terâvîh namazının fazîletine ve önemine dâir açık bir hadîstir. Tüm geceyi ibâdetle geçirmek oldukça zor ve çoklarının güç yetiremeyeceği bir ameldir. Ancak Kişi, terâvîh namazını kılmakla tüm geceyi ibâdetle geçirmiş gibi sevâb kazanır. Bu da terâvîh namazının çok kazandıran fazîletli amellerden olduğunu göstermektedir.
Bu itibarla terâvîh namazının önemi ve fazîleti ortaya çıkmaktadır. Terâvîh namazı, bağışlanmaya ve az yapıp çok kazanmaya vesîle olan amellerdendir. Allâh’ın mağfiretini celbettirmesi ve kulun geçmiş günahlarının bağışlanmasına vesîle olması onun önemini net olarak ifâde etmektedir. Yine gecenin tamâmını ibâdetle geçirmek oldukça zor bir ameldir. Ramazan ayının gecelerini ihyâ etme noktasında terâvîh namazını kılmak ise zor olmayan ve güç yetirilebilir bir ameldir ve kişi terâvîh namazını imâmla birlikte kıldığında o geceyi bütünüyle ibâdetle geçirmiş gibi sevâb kazanır. Bu ise terâvîh namazının Allâh katındaki fazîletini açıkça göstermektedir.

Terâvîh Namazının Hükmü:
İslâm dîninde bir ibâdetin sâbit ve meşrû olması, doğrudan ya da dolaylı olarak Kur’ân’a ya da Sünnet’e dayanmasına bağlıdır. Kur’ân’a ya da Sünnet’e dayanmayan hiçbir ibâdet dînen meşrû değildir. Ehl-i Sünnet’e göre terâvîh namazı da aslı itibariyle Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Sünneti’ne dayanmaktadır. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bizzat terâvîh namazını kılmış, kılınmasını sünnet olarak belirlemiş ve kılmaları için Müslümanları da teşvik etmiştir. Abdurrahmân b. Avf radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ramazan, öyle bir aydır ki Allâh’u Teâlâ, orucunu üzerinize farz kıldı. Ben de onun kıyâmını sünnet kıldım. Her kim inanarak ve ecrini Allâh’tan bekleyerek kıyâmını yaparsa, anasından doğduğu gibi günahlarından çıkar.” [İbn Mâce, 1328]
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in “Ramazan’ın kıyâmını size sünnet kıldım” ifâdesi, bu kıyâmın Sünnet olduğunu açıkça göstermektedir. Bu kıyâmla terâvîh namazının kastedildiğinde icmâ olduğu söylenmiştir. Bu ifâdeyle terâvîhin, bazılarının sandığı gibi Ömer radîyallâhu anh’ın değil, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Sünnet’i olduğu da sâbit olmuştur. Yine bu ifâde ile terâvîhin bid’at olduğunu iddia eden Râfizîlerin sözlerinin bâtıl olduğu kesinlik kazanır. İbn Teymiyye rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem döneminde insânların Ramazan’da gece namaz kıldıkları ve Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in de iki veya üç gece Müslümanlara namaz kıldırdığı sâbittir. Ömer radîyallâhu anh, bu toplanmaya, daha önce yapılmıyor olması sebebiyle bid’at demiştir. Zîrâ ilk yapılan şeye lügatte bid’at denir. Bu, şer’î bir bid’at değildir. Çünkü dalâlet olan şer’î bid’at, Allâh’ın sevmediği bir şeyi müstehâb, vâcib kılmadığını vâcib, haram kılmadığını haram kılmak gibi şer’î bir delîl olmaksızın yapılan şeydir. Ayrıca bu, nehyedilen çirkin bir bid’at olsaydı Alî radîyallâhu anh Kûfe’de emir olduğunda onu ibtâl ederdi. Hatta: ‘Mescidlerimizi nurlandırdığı gibi Allâh, Ömer’in kabrini nurlandırsın’ demiştir. Alî radîyallâhu anh, insânlara terâvîh namazı kılmalarını, bir kişiye de imâm olmasını emrederdi.” [Minhâcü’s-Sünne: 8/307-308]
Mü’minlerin annesi Âişe radîyallâhu anhâ şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bir gece terâvîh namazını kıldı. Cemâat de beraberinde kıldı. İkinci gece yine kıldı, o gece cemâat çoğaldı. Daha sonra üçüncü -veya dördüncü- gece cemâat toplandı, fakat Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem çıkmadı. Sabah olunca: ‘Gece toplanıldığını gördüm, fakat terâvîh namazının size farz kılınmasından korktuğum için, çıkıp size terâvîh kıldırmadım’ buyurdu. Bu hâdise Ramazan ayında olmuştu.” [Muvattâ, 238]
Serahsî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Ümmet, terâvîh namazının meşrûiyyeti ve câizliği üzerinde icmâ etmiştir ve onu ilim ehlinden hiç kimse inkâr etmemiştir, ancak Allâh’ın rahmeti onlardan uzak olsun Râfıziler hariç.” [el-Mebsût: 2/143]
Nevevî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Terâvîh namazı âlimlerin ittifâkı ile sünnettir.” [el-Ezkâr: 183]
Şirbînî rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Âlimler, terâvîh namazının Sünnet oluşunda ve Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in: ‘Her kim inanarak ve ecrini Allâh’tan bekleyerek Ramazan’da kıyâm ederse geçmiş günahları bağışlanır’ hadîsinden murâdının terâvîh namazı olduğunda ittifak etmişlerdir.” [el-İkna: 1/118]
Bu itibarla terâvîh namazı, sahîh Sünnet’in ve ümmetin âlimlerinin icmâsı ile dînen sâbit ve meşrû bir ibâdettir. Terâvîh namazını kılmak, kadın ve erkek tüm Müslümanlar üzerine müekked sünnettir.
Bu hükümde Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîler ittifâk etmişlerdir. Orucun değil, Ramazan ayının sünneti olduğundan oruç tutamayan şer’an özürlü kimseler de terâvîh namazını kılarlar; kılmaları sünnettir.

Terâvîh Namazının Keyfiyeti:
Terâvîh namazının keyfiyeti ile ilgili birkaç mesele vardır:

• Terâvîh namazının vakti ne zamandır?
Terâvîh namazının vakti, yatsı namazından sonra başlar, fecrin doğuşuna kadar devam eder. Dolayısıyla terâvîh namazı, bu iki vakit arasındaki bir vakitte edâ edilebilir. Nevevî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Terâvîh namazının vakti, yatsı namazını bitirdikten sonra başlar, -Beğavî ve başka âlimler de böyle zikretmişlerdir- fecrin doğuşuna kadar sürer.” [el-Mecmû: 4/32]
Bununla birlikte mescidde imâm olarak insânlara namaz kıldıracak kişinin cemâate zorluk ve meşakkat vermemesi için terâvîh namazını yatsı namazından hemen sonra kıldırması ve gecenin yarısına veya sonuna ertelememesi gerekir. Ancak bir kimse terâvîh namazını evinde kılacaksa, bu konuda serbesttir. Dilerse gecenin başında kılabilir, dilerse gecenin sonunda kılabilir.

• Terâvîh namazını cemâatle mi yoksa ferden mi kılmak daha fazîletlidir?
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, terâvîh namazını üç ya da dört gece cemâate bizzat kıldırmış daha sonra ümmetinin yükünü arttırabileceği düşüncesiyle bu uygulamadan vazgeçmiştir. [Buhârî, 729] Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ve Müslümanlar tek başlarına kılmaya devam etmişlerdir. Terâvîh namazının tek başına ya da dağınık cemâatler halinde kılınmasına Ebû Bekir radîyallâhu anh döneminde de devam edilmiştir. Bu dönem iki yıl gibi kısa bir dönem olup, dînden dönen mürtedlerle savaşmakla geçtiğinden diğer şeylerle pek ilgilenilememiştir.
Ebû Bekir radîyallâhu anh’ın vefâtından sonra Ömer radîyallâhu anh hâlife olmuştur. Terâvîh namazının tek başına kılınmasının mescidde meydana getirdiği dağınıklığı, artık farz kılınma ihtimâli bulunmadığını ve Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in konuyla ilgili “terâvîh namazının size farz kılınmasından korktum” sözünden çıkan anlamı dikkate alan Ömer radîyallâhu anh, hilâfetinin ikinci yılı olan hicri 14. (635 m.) yılda Übey b. Kâ‘b radîyallâhu anh’dan cemâate terâvîh namazını kıldırmasını istemiş ve bu uygulama günümüze kadar sürmüştür. O gün yaşayan sahâbilerden hiçbiri bu uygulamaya itiraz etmemiş, bilakis cemâat olarak terâvîh namazını kılmışlardır. Zîrâ Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Müslümanlara bu namazı kıldırdığı ve sonrasında kıldırmayı bırakma gerekçesi onlar tarafından bilinmekteydi. Mü’minlerin annesi Âişe radîyallâhu anhâ şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, bir işi yapmayı çok istediği halde, onu insânlar da yapmaya kalkar ve üzerlerine farz kılınır diye endişe ettiği için yapmaktan vazgeçerdi.” [Buhârî, 1060]
İbnu’t-Tîn rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Ömer radîyallâhu anh, cemâatle terâvîhin daha güzel olduğu sonucunu, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in kendisi ile üç gece boyunca bu namazın kılınmasını onaylamasından çıkarmıştır. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in daha sonra bunu yapmaması onlara farz kılınması korkusundandır. Buhârî’nin Ömer radîyallâhu anh, hadîsinden sonra Âişe radîyallâhu anhâ hadîsini vermesinin sırrı da budur. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefâtı ile terâvîh namazının farz kılınmayacağı kesin olarak ortaya çıkmış oldu. Bu namazı ayrı ayrı kılmak, toplumun birliğini bozduğu için Ömer radîyallâhu anh, insânların bunu cemâatle kılması görüşünü tercih etti. Ayrıca tek bir imâm arkasında toplanmak, namaz kılanların pek çoğu için dinçliğe daha uygundur.” [Fethu’l-Bârî: 4/252]
Şâtıbî rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “İslâm dîni, Ömer radîyallâhu anh’ın zamanında istikrara kavuşunca ve Ömer radîyallâhu anh insânları mescidde gruplar hâlinde namaz kıldıklarını görünce şöyle demiştir: ‘İnsânları bir imâmın arkasında toplarsam, daha uygun olur.’ Ömer radîyallâhu anh bunu gerçekleştirince, gecenin sonunda namaza durmalarının daha fazîletli olduğunu insânlara duyurdu. İlk Müslümanlar da bunun doğru olduğunda ittifak edip kabul ettiler. Bilindiği üzere İslâm ümmeti dalâlet üzere bir araya gelmez. Nitekim fıkıh usûlü âlimleri, şer’î bir delîl olmadan icmâın mümkün olmadığını belirtmişlerdir.” [el-İtisâm: 2/249]
Bu itibarla terâvîh namazı, ferden kılınabildiği gibi cemâatle de kılınabilir. Her iki şekli de meşrû ve câizdir; Sünnet’te yeri vardır. İslâm âlimlerinden İmâm Şâfiî ve Şâfiîlerin çoğunluğu, İmâm Ebû Hanîfe ve Hanefîlerin çoğunluğu, İmâm Ahmed ve bazı Mâlikîlere göre mescidde cemâatle kılınması daha fazîletlidir. İmâm Mâlik, İmâm Ebû Yûsuf, bazı Hanefî ve Şâfiîlere göre ise evde münferiden kılınması daha fazîletlidir. Nevevî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Ramazan kıyâmından kasıt terâvîh namazıdır. Terâvîh namazının müstehâb olduğu konusunda âlimler ittifak etmişlerdir. Fakat ‘terâvih namazını evinde tek başına kılması mı, yoksa mescidde cemâatle kılması mı daha fazîletlidir’ konusunda ihtilaf etmişlerdir. Şâfiî ile Şâfiî mezhebine mensûb ilim adamlarının çoğunluğu, Ebû Hanîfe, Ahmed, Mâlikî âlimlerin bazısı ile başka âlimler şöyle demişlerdir: ‘Ömer b. Hattab ve sahâbe radîyallâhu anhum’un yaptıkları gibi, cemâatle kılması daha fazîletlidir. Nitekim Müslümanlar, bu hâl üzere (cemâatle kılmaya) devam etmişlerdir.’ Çünkü Ramazan’ın kıyâmı da açığa vurulan İslâm şiârlarındandır. Bu yönüyle bayram namazına benzemektedir. Mâlik, Ebû Yûsuf, Şâfiî mezhebine mensûb bazı fâkihler ve başkaları ise daha fazîletli olan bu namazın evde münferiden kılınmasıdır. Çünkü Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem: ‘En fazîletli namaz kişinin -farz namaz dışında- evinde kıldığı namazıdır’ buyurmuştur.” [Şerhu’l-Müslim: 6/39]

• Terâvîh namazı kaç rekâttır?
Terâvîh namazının sünnet olduğunda ittifâk eden İslâm âlimleri, açık bir nas bulunmayışı sebebiyle bu namazın rekât sayısı hakkında ihtilaf etmişlerdir. Terâvîh namazının rekât sayısıyla ilgili sekiz, yirmi ve otuz altı gibi sayılar ileri sürülmüştür. Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî fâkihlerin çoğunluğu, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in vitir hariç yirmi rekât namaz kıldığı yolundaki rivâyetten ve sahâbe uygulamasından hareketle terâvîhin yirmi rekât olduğu görüşünü benimsemiştir. İbnu’l-Hümâm ve Suyûtî gibi bazı âlimler ise Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in bir gecede vitir dâhil on bir rekâttan fazla nâfile namaz kılmadığı yönündeki hadîslere dayanarak terâvîh namazının sekiz rekât olduğunu söylemişlerdir. İbnu’l-Humâm sekizden sonra kılınan on iki rekâtın müstehâb olduğu kanaatindedir. [İbn Rüşd, Bidâyetu’l-Müctehîd: 1/219; Fethu’l-Kadîr: 1/468; Suyûtî, el-Mesâbîh: 14-50]
İmâm Mâlik’in terâvîhin otuz altı rekât olduğunu savunduğu nakledilmekte, ayrıca yirmi rekât olduğu yönünde bir görüşü de bulunmaktadır.
Ömer b. Abdülaziz’in hilâfeti, Eban b. Osmân’ın ise vâliliği döneminde Medine’de otuzaltı rekât terâvîh kılınmıştır. [İbn Rüşd, Bidâyetu’l-Müctehîd: 1/219; Şevkânî, Neylu’l-Evtâr: 3/65]
Bütün bu görüşler arasında terâvîh namazının rekât sayısı hakkında gelen sekiz ve yirmi rekât rivâyetleri güç kazanmış ve İslâm toplumlarında kahir ekseriyetle kabûl görerek uygulana gelmiştir. Terâvîh namazının sekiz rekât olduğu görüşünde olan İslâm âlimleri çeşitli rivâyetleri esas almışlardır. Onlardan birkaçı şöyledir: Mü’minlerin annesi Âişe radîyallâhu anhâ, şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, Ramazan ve Ramazan dışındaki gecelerde on bir rekâttan fazla kılmamıştır.” [Buhârî, 2013]
Câbir b. Abdullâh radîyallâhu anh, şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, Ramazan ayında (bir gece mescidde) bize sekiz rekât namaz, bir de vitir kıldırdı.” [İbn Hibbân, 6943]
Aynî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Eğer bu gecelerde (söz konusu üç Ramazan gecesinde) Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in kaç rekât namaz kıldığının Sahîh-i Buhârî’de net olarak açıklanmadığını savunursan sana cevâb olarak ben de İbn Huzeyme ve İbn Hibban’dan nakledilen Câbir hadîsini söylerim. Hadîste: ‘Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, Ramazan ayında (bir gece mescidde) bize sekiz rekât namaz, bir de vitir kıldırdı’ şeklinde geçmektedir.” [Umdetu’l-Kâri: 7/177]
İbn Ebî Şeybe rahîmehullâh’ın rivâyet ettiğine göre, Ömer radîyallâhu anh, Übeyy b. Ka’b ile Temîm ed-Dârî radîyallâhu anhumâ’yı insânlara namaz kıldırmak için görevlendirmiş ve onlara insânlara onbir rekât namaz kıldırmalarını emretmiştir. [İbn Ebî Şeybe, Musannef: 2/162 (7671)]
Sâib b. Yezîd rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Ömer radîyallâhu anh, Übeyy b. Ka’b ile Temim’i ed-Dârî radîyallâhu anhumâ’yı, insânlara imâm olarak on bir rekât namaz kıldırmalarını emretti. İmâm (her rekâtta) yüzlerce âyet okuyor, kıyâmın uzunluğundan dolayı bastonlara dayanıyorduk. Namazdan ancak şafak başlangıcında dönüyorduk.” [Muvattâ, 280]
Terâvîh namazının sekiz rekât olduğu görüşünde olan İslâm âlimleri şöyle demişlerdir: Bu ve benzeri rivâyetlerin açık delâletleri üzere Ramazan geceleri için sekizi terâvîh, üçü vitir olmak üzere toplamda onbir rekât namaz vardır. Terâvîh namazının yirmi rekât olduğunu ifâde eden rivâyet nakil yönünden zayıftır.
Nitekim Suyûtî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Terâvîh hakkında gelen sahîh ve hasen hadîsler yalnızca terâvîhin emri ve adet tayin etmeksizin teşvik için gelmiştir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in yirmi rekât kıldığı sâbit olmamıştır. Yalnızca gecelerde rekât sayısının zikredilmediği namazlar kılmıştır. Sonra dördüncü gece Müslümanlara farz kılınıp onların da yapamayacağından korkup ertelemiştir.
İbn Hacer el-Heysemî: ‘Rasûlullâh’ın terâvîhi yirmi rekât kıldığı sahîh değildir. Yirmi rekât kıldığı hakkındaki rivâyet çok zayıftır.” [el-Mevsûatu’l-Fıkhiyye: 27/141]
Terâvîh namazının yirmi rekât olduğu görüşünde olan İslâm âlimleri ise bu konuda İbn Abbâs radîyallâhu anh’ın rivâyetine ve Ömer radîyallâhu dönemindeki uygulamaya dayanmışlardır. İbn Abbâs radîyallâhu anh, şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, Ramazan ayında vitir hariç yirmi rekât namaz kılıyordu.” [İbn Ebî Şeybe, Musannef: 2/164 (7692)]
Yahya b. Saîd’in rivâyetine göre Ömer radîyallâhu anh, kendilerine namaz kılacak birini görevlendirdi, bu kişi onlara 20 rekât namaz kıldırıyordu. [Musannef, 7682] Hatta Kâsânî rahîmehullâh gibi bazı İslâm âlimleri o dönemde yaşayan sahâbilerin buna itiraz etmemesi sebebiyle terâvîh namazının yirmi rekât olduğunda sahâbenin icmâ ettiğini ifâde etmişlerdir. [Bedâiu’s-Sanâi: 1/288] İbn Kudâme rahîmehullâh ise icmâ gibi bir kabûl teşekkül ettiğini ifâde etmiştir. [el-Muğnî: 2/604]
Yine onlar, şu rivâyetleri, yirmi rekât uygulamasının sahâbe ve tâbiîn arasında kabul gördüğüne dâir zikretmişlerdir:
Ebû’l-Hesna’nın rivâyetine göre, Alî radîyallâhu anh, namaz kıldırmak için bir kişiyi görevlendirmişti, bu kişi kendilerine yirmi rekât namaz kıldırıyordu. Nâfi b. Ömer’in rivâyetine göre, İbn Ebî Müleyke kendilerine Ramazan ayında yirmi rekât namaz kıldırıyordu. Abdülaziz b. Rufey’in rivâyetine göre, Übey radîyallâhu anh, Ramazan ayında vitir hâricinde insânlara yirmi rekât namaz kıldırıyordu. Ebû İshak’ın Haris’ten rivâyet ettiğine göre Haris, Ramazan ayında gece insânlara imâmlık eder, onlara yirmi rekât terâvîh namazı kıldırırdı. [Musannef, 7681-7686]
Terâvîh namazının yirmi rekât olduğu görüşünde olan İslâm âlimleri şöyle demişlerdir: Bu ve benzeri rivâyetlerin açık delâletleri, âlimlerin icmâ derecesine varan ittifâkı ve Müslümanların asırlardır kabûl edip uygulaya geldikleri üzere Ramazan geceleri için yirmi rekât terâvîh namazı vardır.
Terâvîh namazı hakkında diğer rekât sayılarını veren İslâm âlimlerinin de dayandıkları çeşitli delîller vardır. Ancak her birini burada zikretmemiz mümkün değildir.
Bu itibarla terâvîh namazının rekât sayısı hakkında genişlik vardır diyebiliriz. Zîrâ terâvîh namazıyla hedeflenen gaye, Ramazan gecelerini ihyâ etmektir. Rekâtların sayısı kişinin kıraatinin uzunluğuna ve kısalığına göre değişebilir, uzun kırâate gücü yeten bir kimse sekiz, buna güç yetiremeyen kimse kısa okuyup yirmi kılabilir. Bu konuda kınama yoktur. İbn Teymiye rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Kişi; terâvîhi Ebû Hanîfe, Şâfii ve Ahmed’in mezhebi üzere yirmi rekât kılarsa veya İmâm Mâlik’in mezhebi gibi otuzaltı veya onüç veya onbir kılarsa güzel yapmış olur. Burada rekâtların artması eksilmesi kırâatin uzayıp kısalmasına göre değişir.” [el-Fetâvâ el-Kubrâ: 5/343]
İbn Hacer rahîmehullâh ise terâvîh namazının rekât sayısını ifâde eden farklı rivâyetlere dâir şöyle demiştir: “Bu rivâyetler arasındaki cem (birleştirme) farklı durumlara göre mümkündür. Muhtemelen bu farklılık kırâatin uzatılmasına ve kısaltılmasına göredir. Kırâat uzun olduğunda rekâtlar azaltılır ve bunun tersi de geçerlidir.” [Şevkânî, Neylu’l-Evtâr: 3/65]

• Terâvîh namazında kaç rekâtta bir selâm verilir?
Terâvîh namazı ikişer rekât olarak kılınır, her iki rekâtta bir selâm verilir. Zîrâ terâvîh namazı gece namazlarındandır, gece namazları ise ikişer ikişer kılınır. İbn Ömer radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gece namazları ikişer ikişer rekâttır. Sabah namazının vaktinin girmesinden endişe edersen, vitir namazını bir rekât olarak kıl.” [Buhârî, 946]
Nevevî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Terâvîh namazı âlimlerin icmâsı ile Sünnet’tir. Şâfiî mezhebine göre de on selâm ile yirmi rekâttır. Cemâat ile kılındığı gibi tek olarak da kılınması câizdir.” [el-Mecmu: 4/31]
Terâvîh namazını dört rekâtta bir selâm vererek kılmak câiz ise de iki rekâtta bir selâm vererek kılmak daha fazîletlidir. Selâm ne kadar artarsa, sevâbı da o kadar çok olur. Bu namazın her dört rekâtının sonunda bir miktar oturup dinlenmek müstehabtır.

• Terâvîh namazının selâmları arasında sesi yükselterek Nebî aleyhisselâm’a salavat getirmenin hükmü nedir?
İbâdet olarak yapılan her türlü amelin Kur’ân’dan ve Sünnet’ten bir delîlle dayanması gerekir. Bu olmadığı sürece hiçbir amel meşrû olmaz ve bid’at olmaktan kurtulamaz. Terâvîh namazının selâmları arasında sesi yükselterek Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavat getirme ameli ne Kur’ân ne de Sünnet’ten bir asla dayanmaktadır. Sahâbe ve tâbiîn uygulamaları arasında da yer almamaktadır. Bu amel, dîne sonradan sokulan bid’atlardandır. Irbâd b. Sâriye radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizi (dîn adına) sonradan ortaya atılan işlerden sakındırırım. Çünkü sonradan ortaya atılan her iş bid’attır ve her bid’at sapıklıktır.” [Ebû Dâvûd, 4607]
Mü’minlerin annesi Âişe radîyallâhu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim, bu işimizde (dînimizde) olmayan bir şeyi ona ihdâs ederse, o ihdâs ettiği şey kendisine iâde olunur.” [Buhârî, 2697]
İmâm İbnu’l-Hâc rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Terâvîh namazının her iki rekâtının sonunda selâmdan sonraki zikir bâbı: İmâmın, terâvîh namazının her iki rekâtının sonunda insânların ihdâs ettikleri zikirden, seslerini bu zikirle yükseltmekten ve (koro halindeki) bir sesin arkasından gitmekten uzak durması gerekir. Çünkü bunların hepsi bid’attır. Aynı şekilde imâmın, terâvîh namazının her iki rekâtının sonunda: ‘es-Salâtu Yerhamukumullâh’ demekten müezzini yasaklaması gerekir. Çünkü bu da dînde sonradan çıkarılan yeniliktir. Dînde çıkarılan her yenilik ise yasaklanmıştır. Zîrâ yolların en hayırlısı, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in yoludur. Ondan sonra râşid halîfelerin, sonra da sahâbenin yoludur. Seleften hiç kimseden böyle yaptıklarına dâir hiçbir şey zikredilmemiştir. O halde onlara yeten şey, bize de yeter.” [el-Medhal: 2/293-294]
Bu itibarla terâvîh namazının selâmları arasında sesi yükselterek Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavat getirme ameli bid’attır. Müslümanların bunu asla yapmamaları gerekir. Bu ümmetin sonunu, ancak bu ümmetin başını düzelten şey düzeltir. O da Kur’ân ve Sünnet’e bağlılık, bu ümmetin ilk Müslümanlarının yolundan gitmek ve onların yoluna aykırı olan şeylerden sakınmaktır.

Terâvîh Namazının Müslümanlara Etkisi:
Terâvîh namazının Müslümanlara mânevî, sosyal ve bedenî olmak üzere birçok olumlu etkileri ve sağladığı faydalar vardır. Bunları kısaca sekiz maddede toparlayabiliriz.
1. Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya yakınlaşmaya ve O’nun sevgisini kazanmaya vesîle olur. Ebû Hureyre radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nâfile ibâdetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihâyet ben onu severim.” [Buhârî, 6502]
2. Rahmet ve mağfiret dilemeye, bağışlanmaya ve bolca mükâfat elde etmeye vesîle olur. Abdurrahmân b. Avf radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ramazan, öyle bir aydır ki Allâh’u Teâlâ, orucunu üzerinize farz kıldı. Ben de onun kıyâmını sünnet kıldım. Her kim inanarak ve ecrini Allâh’tan bekleyerek kıyâmını yaparsa, anasından doğduğu gibi günahlarından çıkar.” [İbn Mâce, 1328]
3. Nefsi terbiye etmeye ve günahlardan uzak durmaya yardımcı olur. Terâvîh namazı nefsin ibâdet tembelliğini ortadan kaldırır ve onu terbiye etmekte önemli bir etken olur. Nefis ne kadar ibâdet etmeye alışır ve ona düşkün olursa, günahlardan da o kadar uzak durur. Nefis parlamaya başlar günahlar ve günah yolları artık en çirkin ve tiksinilen şeyler olarak görünmeye başlar.
4. Sabır ve tahammülü geliştirir. Terâvîh namazı gün boyu tutulan orucun ve günün yorgunluğunun ardından geceyi ihyâ etmek için kılınan bir namaz olması sebebiyle sabır ve tahammülü gerektirir. Kişi onda kararlı ve devamlı oldukça, sabrı ve tahammülü gelişir.
Sadece ibâdetlere karşı değil, günahlardan kaçınmak ve sabrı gerektiren müsibetler gibi diğer durumlara karşı da istikâmet üzere kalabilir.
5. Ramazan ayının mânevî atmosferini daha yoğun bir şekilde yaşama imkânı verir. Ramazan’ı Ramazan kılan, gündüzünde oruç tutmak, gecesinde ise terâvîh namazı kılmaktır. Kişi bu iki ameli yerine getirdiğinde mânevî olarak Ramazan’dan zevk alır, onun hiç bitmemesini ister.
Çünkü mânevî olan ibâdetlerin zevki, maddî olan nimetlerin zevkinden çok daha etkili ve güzeldir.

6. Müslümanların bir araya gelmesine, kaynaşmasına, birlik ve beraberlik duygusunun artmasına vesîle olur.
Bedenlerin birlikteliği kalblerin birlikteliğini gerektirir. Müslümanların Ramazan ayı boyunca her gece bir araya gelmeleri, onların birbirleriyle kaynaşmasına ve cem olma yolunda eksiklerini görmelerini sağlar.
7. Mescidlere olan ilgiyi ve teveccühü artırır. Mescidler İslâm toplumunda bir ibâdethane, bir karargâh, bir medrese ve bir sosyal alandır. Müslümanların Ramazan ayı boyunca terâvîh için her gece mescidlere gitmeleri onların mescidlere karşı ilgilerini artırır ve onlara mescidlerde elde edilen büyük mânevî kazanımları hatırlatır.
8. Çocuklara ve gençlere dîni değerlerin aşılanmasına katkıda bulunur. Sekiz yaşına gelen çocukların beş vakit namaza başlatılması, Nebî aleyhisselâm’ın açık buyruğudur. Bu göstermektedir ki çocuklara buluğa ermeden dînin farzları ve dînin hassasiyetleri öğretilmelidir. En iyi ve en kalıcı öğretme metodu ise öğreticinin öğrencisiyle bizzat pratik yaparak öğretmesidir. Çocukların ve gençlerin velîleriyle ya da arkadaşlarıyla mescide giderek terâvîh namazını orada cemâatle kılmaları ve mescidlerde zaman geçirmeleri onlar için büyük bir mânevî gelişim kazandırır.

Terâvîh Namazının Ramazan ile Bağı:
İslâm’ın ve Müslümanların şiârı olan terâvîh namazı, Ramazan ayının da şiârı ve önemli bir ibâdetidir. Ramazan ayına mahsûs yatsıdan sonra kılınan ve ecri çok olan bir namazdır. Ramazan ayının gündüzlerinde oruç tutan Müslümanlar, gecelerinde ise terâvîh namazını kılarak iki büyük ameli kendilerinde cem ederler. Bu ikisi, Kur’ân’ın indirildiği ay olan Ramazan’ın ihyâsı için Allâh’u Teâlâ’nın râzı olduğu amellerdir.
Ebû Zer radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Terâvîh namazını imâmla birlikte sonuna kadar tamâmlayan kimseye, o geceyi bütünüyle ibâdetle geçirmiş gibi sevâb yazılır.” [Tirmizî, 809]
İbn Receb rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Bilmelisin ki! Ramazan ayında mü’minin nefsi için iki cihâd bir araya gelir: Oruç tutmak sûretiyle gündüz cihâdı, namaz kılmak sûretiyle de gece cihâdı. Kim, bu iki cihâdı bir arada bulundurursa, ecri hesâbsız olarak verilir.” [Letâifu’l-Meârif: 1/306]

Söz Sonu:
Terâvîh namazı, Ramazan ayının sünnetidir. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, ona büyük bir önem göstermiştir ve ayakları şişinceye dek bu namazı kılmıştır. Ümmetini de bu konuda teşvik etmiştir. Onun bu Sünnet’ine ittibâ ederek Ramazan ayının gecelerini ihyâ etmek, Müslümanlar için bulunmaz hazinelerden daha kıymetlidir; terâvîh namazı ile kul, Rabbine yaklaşır, O’nun rahmetini ve mağfiretini kazanır.
Öyleyse terâvîh namazı ile Ramazan ayının gecelerini ihyâ etmekten hiçbir Müslüman kendini mahrum bırakmamalıdır.

Minhâc Dergisi 1. Özel Sayı | Mart 2024 | Kaan Salih