Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın ismiyle…
Hamd, isyân edenleri cezâlandırmada acele etmeyip, onlara süre veren, es-Sabûr olan Allâh’u Teâlâ’ya mahsustur. İmtihanların en zoruna katlanan ve bize sabır konusunda örnek olan Rasûlullâh’a, âline ve ashâbına salât ve selâm olsun.
Değerli okuyucu! Allâh’u Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde, bizlere sabretmemizi emrediyor ve sabredenlerle berâber olduğunu buyuruyor. Allâh’u Teâlâ’nın azâbından kurtulmak ve Cennet’e nâil olmak için, bizlerin sabır kavramını çok iyi anlayıp, onun şuûrunu idrâk edip, onunla amel etmemiz gerekir.
Minhâc Dergi’si olarak bu sayımızı “Sabır Kavramı”na ayırdık. Rabbimizden niyâzımız; bu sayımızın sizlere faydalı olması ve sabır kavramını hayâtınızın bir parçası yapmanızı kolaylaştırmasıdır.
Yardım ve başarı Allâh’u Teâlâ’dandır.
Sabır Nedir?
Lügatte “engellemek, hapsetmek, güçlü ve dirençli olmak” mânâsına gelir. Istılâh’ta ise, Allâh’u Teâlâ’nın emir ve yasaklarını tatbîk etmek ve musîbetler karşısında takdîre râzı olmak demektir. Ayrıca sabır, “sebât, direnç ve dayanıklılık göstermek” gibi mânâlara da gelir.
Bu şekilde sabrı genel mânâda üçe ayırabiliriz:
- Sebât: Allâh’u Teâlâ’nın emirlerine uymakta sabretmek.
- Direnmek: Allâh’u Teâlâ’nın yasaklarından uzak durmakta sabretmek.
- Katlanmak: Başa gelen musîbetlere karşı (özellikle ilk anında) sabretmek.
Bilinmelidir ki bir Müslüman sabredip, zorluklara katlandıkça daha da güçlenir ve mânen daha da güzelleşir. Allâh’u Teâlâ, sabredenleri sever ve sabredenlerle berâberdir. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Ey îmân edenler! Sabır ve namazla Allâh’tan yardım dileyin. Şüphesiz ki Allâh, sabredenlerle berâberdir.” [Bakara: 2/153]
Allâh’u Teâlâ’nın rızâsını kazanmak ve Cennet’e nâil olmak isteyen her Müslüman, nefsinin arzularına kapılmamalı ve musîbetlere karşı sabırlı olmalıdır.
Ammâr bin Yâsir, babası Yâsir ve annesi Sümeyye radiyallâhu anhum, Cennet’e gidenlerin öncüleri olmak için işkencelere karşı sabır ve tahammül ettiler. Müslüman oldukları için kâfirler onlara işkence uyguladıklarında, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem onlara: “Sabredin ey Yâsir ailesi! Size vaat edilen Cennet’tir.” [Hâkim] diyordu. Sümeyye ve Yâsir işkencelerin şiddetinden dolayı şehit oldular. Oğulları ise savaşta şehit oldu. Böylece Yâsir ailesi, sabır konusunda Müslümanlar için en güzel örnekler oldular ve vaat edilen Cennet’i kazandılar.
Nebîlerin Sabrı
Allâh’u Teâlâ’nın nebîleri, O’nun yolunda dâvet ederken her zaman sabırla imtihân olundular. İnsanların arasında en şiddetli imtihâna çekilenler nebîlerdir. Aynı zamanda bizim hayâtımızda aldığımız en büyük örnekler de nebîlerdendir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, insanları İslâm’a dâvet ederken birçok zorlukla karşılaşmıştı. Kureyşliler onun önüne durmuş, ona hakâretlerde bulunmuşlardı. Komşuları ona eziyet vermişlerdi. Sevdiklerini kaybetmişti. Tâif’te taşlanmış, Uhud Gazvesi’nde dişi kırılmıştı ve bunun gibi daha nice zorluklar görmüştü. O ise, bunlara yalnızca sabırla karşılık veriyordu. Allâh’u Teâlâ, Rasûlüne: “O hâlde (Rasûlüm), nebîlerden azim sâhibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret.” [Ahkâf: 46/35] buyurdu.
Abdullâh bin Mes’ûd’un radiyallâhu anh rivâyetine göre Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem nebîlerden birinden bahsederken şöyle buyurmuştu: “Kavmi ona vurdu ve onu yaraladı. O, yüzündeki kanını siliyor ve: ‘Ey Allâh’ım! Kavmimi bağışla, onlar bilmiyorlar’ diye duâ ediyordu” [Buhârî, Müslim] Allâh’u Teâlâ, nebîlerinin çoğunu sabredenler olarak Kur’ân’da zikretmiştir: “Ve İsmâil de, İdris de, Zülkifl de, hepsi de sabredenlerdendi. Onları rahmetimize kabul ettik, şüphesiz onlar sâlih kimselerdendi.” [Enbiya: 21/85-86]
Nebîler arasında bir diğer büyük örnek ise, Eyyûb’dur aleyhisselâm. Nebî olduğunda zengin ve ailesi geniş bir kimseydi. Allâh’u Teâlâ, onu bunların tümüyle imtihân etti. Bütün malını ve çevresindeki insanları, sevdiklerini ve ailesini kaybetti. Birinin desteği olmadan, kendi ihtiyacını görmek için kalkamayacak kadar hasta yattı. Yanında sabırlı ve vefâkâr eşinden başka kimse yoktu. Ve bu imtihâna uzun yıllar mahkûm oldu. Sonunda Eyyûb aleyhisselâm bu imtihânlara karşı tam sabırla donanmış bir Mü’min olarak durduğu için, Allâh’u Teâlâ onu, kul olmak isteyenlere ve akıl sâhiplerine bir örnek olarak [Sâd: 38/43 ve Enbiya: 21/83-84’te] zikretmiştir ve tekrar âfiyetine kavuşturmuştur. Allâh’u Teâlâ, Eyyûb aleyhisselâm için şöyle buyurmuştur:
“Gerçekten biz Eyyûb’u sabredici bulduk. O, ne güzel bir kuldu! Çünkü o, dâima Allâh’a yönelen biriydi.” [Sâd: 38/44]
Allâh’u Teâlâ’nın yarattığı insanlar arasında en sevdiği kulların, başta Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem olmak üzere, nebîler olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Onlar, Allâh’u Teâlâ’nın emir ve yasaklarına en güzel şekilde uyan, en çok sevap işleyen, kulluğu en iyi başaran, insanlığın hakkını en güzel şekilde veren kimselerdir. Onların hayâtında bizim için güzel örnekler vardır.
Sabrın Fazîleti
Her Müslüman, bir meselede ilk önce kendi çabasını gösterir ve bunu İslâm’a uygun bir şekilde yapmaya gayret gösterir, onu her dâim Allâh’u Teâlâ’ya havâle eder. Bu süreçte başına gelenlere sabreder. Sabrı hayat yapar ve bu onun için hayırdır. Daha önce de zikrettiğimiz gibi Allâh’u Teâlâ, sabredenleri sever ve sabredenlerle berâberdir. Allâh’u Teâlâ, bizleri sabretmemiz için imtihân ediyor ve sabrın sonunda mükâfâtını da elbette veriyor.
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha büyük bir hediye verilmemiştir.” [Buhârî, Müslim]
Yine bir başka hadîs-i şerifte: “Müslüman’ın başına bir meşakkat, hastalık, tasa, hüzün, ezâ, keder geldiğinde hattâ ona bir diken battığında, Allâh bunları hatâlarına kefâret sayar.” [Buhârî, Müslim] olarak geçmektedir. Bu hadîs-i şerifleri çok iyi anlamamız ve onlara îmân ederek hakîkatleriyle yaşamamız gerekir.
Allâh’u Teâlâ’nın rızâsını ve rahmetini kazanmak, doğru yolda olup, o yolda sâbit kalmak, Müslümanlar’ın hayat gâyesidir. Bunu yerine getirmenin yolu ise sabredenlerden olmayı gerektirir. Nitekim Allâh’u Teâlâ, sabredenleri Kur’ân-ı Kerîm’de şu şekilde müjdeliyor:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musîbet geldiğinde: ‘Doğrusu biz Allâh’a âidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz’ derler. İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.” [Bakara: 2/155-157]
Sabrın Çeşitleri
Kavramlara baktığımızda bâzı kavramların iki tarafının olduğunu görebiliriz. Sabır kavramı da onlardan biridir. Sabır, “memdûh” ve “mezmûm” olarak ikiye ayrılır. Memdûh, övülmüş sabır olup, Rabbimizin bizden istediği sabırdır. Bunun karşısında ise mezmûm, yani yerilmiş sabır gelir ki bu da İslâm’ın yasakladığı sabırdır. Kısaca onlara değinelim:
- Memdûh Sabır:
Herkesin kabul edeceği hakîkat, yaşadığımız bu imtihân dünyâsında birçok şeyle sınanıyoruz. Bizler başımıza gelenler konusunda nasıl davranmamız gerektiğini iyi bilmeliyiz ki imtihânın sonunda Allâh’u Teâlâ’nın rahmetiyle kazanabilelim. İyi bilelim ki bu zor imtihânda, bu çetin sınanmada, memdûh sabrı gösterenler hep kazandılar ve hep kazanacaklar. Çünkü Rabbimizin sevip, râzı oldukları bizleri her dâim kazanca götürür.
Memdûh sabır konusunda da sabredilecek yerlerden bâzıları şunlardır: Allâh’u Teâlâ’ya itâatte sabır, günahlardan sakınmada sabır, hastalıklarda sabır, zorluk ve yoklukta sabır… Şimdi de sabrın çeşitlerinin üzerinden kısaca bir geçerek, doğru bir bakış açısı yakalamaya çalışalım.
a.) Allâh’u Teâlâ’ya İtâatte Sabır
Mutlak ve ölçüsüz itâat, yanlızca Allâh’u Teâlâ’ya ve Rasûlune sallallâhu aleyhi ve sellem yapılır. Bununla berâber, Mü’minlerin emîrine, kocaya, velîlere, hocalara ve yöneticilere itâat, şer’î bir ihlal olmadığı sürece yapılır. Bu ise mukayyed itâattir. Bunların her ikisi de vâciptir. Nitekim Allâh’u Teâlâ şöyle emretmiştir:
“Ey îmân edenler! Allâh’a ve rasûlune itâat edin ve sizden olan emir sâhiplerine de…” [Nisâ: 4/59]
Müslüman itâat üzere olmaya sabretmelidir, çünkü bu yaratılış gâyemiz olan ibâdetin gereğidir. Bu çabayı, gayreti ve devamlılığı gerektirmektedir. Bunu başarabilmek için Mü’min’in sabır ile itâat etmesi gerekir. Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmustur:
“Allâh’ın rızâsını isteyerek sabah ve akşam Rabblerine duâ edenlerle berâber sen de sabret.” [Kehf: 18/28]
b.) Günahlardan Sakınmakta Sabır
Kovulmuş şeytanın tuzakları, bir Mü’min için ne kadar zayıf olsa da, günahları insanlara güzel gösteren tehlikeli tuzaklardır. Mü’min, bu tuzklara karşı dâima mücâdele içindedir ve ona aslâ boyun eğmez. Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Îmân edenler Allâh yolunda savaşırlar. İnkâr edenler ise tâğutun yolunda savaşırlar. Şu halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hîlesi zayıftır.” [Nisâ: 4/76]
Bu vesvese tuzaklarına düşmemek için Müsluman’ın güçlü bir irâde ile sabretmesi gerekir. Nefsinin ve şeytanın arzularına izin vermeyerek direnç gösterir. İşte bu, kişinin nefsi ile kendisi arasındaki cihâddır. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmustur:
“Allâh katında en fazîletli muhâcir, Allâh’ın yasaklarından hicret edendir. En fazîletli cihâd, nefsine karşı cihâd edenin cihâdıdır.” [Taberâni]
c.) Hastalıkta Sabır
Hastalık, Allâh’u Teâlâ’nın bize katlanmak için verdigi imtihânlardan biridir. Fakat çoğu Müslüman’ın unuttuğu bir gerçek vardır ki, hastalık aynı zamanda Allâh’u Teâlâ’nın verdiği bir nîmettir. Allâh’u Teâlâ, günahlarımızı hastalık ile temizliyor, hastalıklara karşı sabredenleri müjdeliyor ve karşılığında Cennet’i vaat ediyor. Zira Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdular ki:
“Kul hastalandığı zaman Allâh ona iki melek gönderir ve onlara: ‘Gidin bakın, kulum yardımcılarına ne diyor bir dinleyin!’ der. Eğer o kul, melekler geldiği zaman Allâh’a hamdediyor ve senâlarda bulunuyor ise, onlar bunu, her şeyi en iyi bilmekte olan Allâh’a yükseltirler Allâh’u Teâlâ, bunun üzerine şöyle buyurur: ‘Kulumun rûhunu kabzedersem, onu Cennet’e koymam kulumun benim üzerimdeki hakkı olmuştur. Şâyet şifâ verirsem, onun etini daha hayırlı bir etle, kanını daha hayırlı bir kanla değiştirmem ve günahlarını da affetmem üzerimde hakkı olmuştur.” [Muvattâ]
Bir diğer hadîs-i şerifte ise: Sara hastası olan Ümmü Züfer radiyallâhu anha, Nebî’den sallallâhu aleyhi ve sellem hastalığına şifâ vermesi için Allâh’u Teâlâ’ya duâ etmesini istiyor. Rasulullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise ona: ‘Eğer sabredersen, sana Cennet var. Istersen de sana şifâ vermesi icin Allâh’a duâ edeyim’ buyuruyor. Ümmü Züfer radiyallâhu anha, hastalığına sabretmeyi seçiyor ve inşAllâh âhirette Cennet’i kazanıyor. [Buhârî, Müslim]
d.) Zorlukta ve Yoklukta Sabır
Müslüman’ın malına, canına ve ailesine bir zorluk dokunduğunda sabrederse Allâh’u Teâlâ’nın mükâfâtı kaçınılmazdır. Zira Rasulullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Mü’min bir kulumun dünyâda sevdiklerinden birini aldığım zaman buna sabredip karşılığını Allâh’tan beklerse onun mükâfâtı ancak Cennet’tir.” [Buhârî]
Mü’min, hayâtın zorluklarına ve yokluklarına karşı sabredendir, çünkü bilir ki fayda ve zarar ancak Allâh’u Teâlâ’dandır ve O, her şeyin en doğrusunu bilendir. Nitekim O, şöyle buyurmuştur:
“Bâzı şeyler vardır ki hoşlanmazsınız, fakat hayırlıdır size. Bâzı şeyler de vardır, hoşlanırsınız, şerdir size. Allâh bilir, siz bilmezsiniz ki.” [Bakara: 2/216]
- Mezmûm Sabır:
Mezmûm sabır, kişinin kendisini veya Müslümanları zillete düşüren, İslâm’a ve İslâm ehline zarar veren, dinde aşırılığa ve tâvize sevk eden sabırdır. Böyle bir sabır ise yerilmiştir. Dînimizin yerdiği herşeyden kaçınmamız gerektiği gibi yine mezmûm olan sabırdan ve onların çeşitlerinden kaçınmamız gerekir. Müslümanlar izzet sâhibi insanlardır. Zulme karşı aslâ sessiz kalamazlar. Bir Müslüman’ın sabır adı altında kendi bedenine zarar verecek şekilde yemeyi, içmeyi, giyinmeyi terketmesi de yanlıştır.
Yine Müslümanlar, Müslüman kardeşlerinin haklarını da herzaman korumalıdırlar. Def edilebilecek bir zarârı ortadan kaldırmak için gerekenler yapılmalıdır. Bu davranış da îmânın bir gereğidir. Kul, Allâh’u Teâlâ’dan aslâ belâ ve musîbet istememelidir. Acziyetimizi bilenler olarak, O’ndan sürekli kolaylık, güç ve âfiyet dileriz.
Bizler, ancak Allâh’u Teâlâ’nın rahmetiyle Cennet’i kazanabiliriz. Rahmetinin değilde gazâbının olacağı şeylerden de yine O’na sığınırız. Konuyla alâkalı olarak sabrın ölçüsünü doğru kullanmamız gerekir. Mezmûm sabır, hayır değil şer, sevap değil günahtır.
Sabırlı Olmakta Yardımcı Hususlar
Sabır kavramını ve önemini idrâk ettikten sonra, sâbir olabilmek için, bir Müslüman’ın dâima hatırlaması gereken bâzı hususlar vardır. Bu hususlar ona sabır şuûrunu edinip, hayâtına geçirmesinde yardımcı olacaktır. Bu hususlar Müslümanların zaten Îmân ettiği, fakat günlük meşgûliyetinden dolayı o an unutabildiği gerçeklerdir.
Müslümanlar olarak, bu dünyâ hayâtının geçici olduğuna ve bizim burada işlediğimiz amellerin, âhiretteki hayâtımız için olduğuna îmân ediyoruz. Her birimiz milyonlar arasında, koca dünyâda ne kadar küçük olsak ta, sonsuz kudret sâhibi olan Allâh’u Teâlâ’nın mülkünde yaşadığımızı ve ona döndürüleceğimizi hatırlamalıyız. Sabredenlerin, Allâh’u Teâlâ katında en güzel karşılıklar alacağını öğrendik. Nitekim Allâh’u Teâlâ:
“Şüphesiz ki sabredenlere, yaptıklarının en güzeliyle karşılığını vereceğiz.” [Nahl: 16/96] buyurmuştur.
Allâh’u Teâlâ’nın yardımı yakındır. Darlıktan sonra kolaylık gelir. Belâlara uğrayanlara Allâh’u Teâlâ’nın vaat ettiği karşılığı vereceğini ümit ederiz. Allâh’u Teâlâ: “Şüphesiz ki, zorlukla berâber bir kolaylık vardır. Muhakkak ki her zorlukla berâber bir kolaylık vardır.” [İnşirâh: 94/5-6] buyurmuştur.
Allâh’u Teâlâ’nın, el-Basâr (her şeyi gören) olduğuna îmân ederek, kendisi üzerinde gözetici olduğuna inanmak ve her namazda Fatihâ suresinde zikrettiği gibi sadece ondan istemek ve ona sığınmak: “Sabredin, muhakkak ki Allâh sabredenlerle berâberdir.” [Enfâl: 8/46]. Nebîlerin bizlere örnek olması gibi, sâlih ve sabbâr olan azimli insanlardan örnek almak ta sabır yolunu bizlere kolaylaştırır.
Birde kaçınmamızda fayda olan hususlar olarak; acele etmekten, aşırı öfkelenmekten, fazla üzülmekten, sıkıntıya girmekten, Allâh’u Teâlâ’dan ümit kesmekten uzaklaşmamız ve bunlardan Allâh’u Teâlâ’ya sığınmamız gerekmektedir. Çünkü bu hususlar sabrı, azmi ve gayreti zayıflatan kötü huy ve vesveselerdir.
Tüm bu hususları hayâtımızda idrâk ederek, gerçekten fayda ve zarârın ancak Allâh’u Teâlâ’dan olduğuna îmân ederiz. Sadece onun takdîr ettiğinin gerçekleşeceğine kabul ettikten sonra geriye kalan tek şey, Allâh’u Teâlâ’ya duâ etmek ve ona sabırla sığınmaktır.
Hâtime
Değerli okuyucu! Sizlerle bu mühim bilgileri paylaşmayı bizlere nasip eden Allâh’u Teâlâ’ya hamdolsun. Bil ki! Allâh’u Teâlâ’nın rızâsı ve rahmeti hiç ummadığımız yerlerde olabilir. Farkında olmadan bir yerde Allâh’u Teâlâ’ya hamdettiğimiz ve sabrettiğimiz için Cennet’i kazanabiliriz. Müslümanlar olarak dâima bu şuûrda olmamız, bu fırsatı yakalamamıza sebep olabilir. Allâh’u Teâlâ’ya hamdetmeyi ve şükretmeyi dilimizden düşürmememiz gerekir. Âyetler ve hadislerden görebildiğimiz üzere sabredenlere Cennet vaat edilmiştir.
Günümüzde mazlumlara eziyet eden tâğutlara karşı sabretmekten ve Allâh’u Teâlâ’dan kurtuluş dilemekten başkası elimizden gelmiyor. Fakat elbet o gün gelecektir ki İslâm hâkim olacak ve bütün insanlık, Allâh’u Teâlâ’nın hükümlerine boyun eğecektir. Bizler, o günleri gözleyenleriz. Duâ edin ey Mü’minler!
Duâ:
Rabbim! Bizlere, zulmeden bu hâinleri def etmeyi nasip et! Bu yoldaki zorluklara katlanabilmek için güç-kuvvet ver! Rabbim! Bizlere kolayca Cennet’i kazanmayı nasip et! Bizleri kaldıramayacağımız yükler altında bırakma! Her hâlimizi rızâna muvâfık kıl! Gazâbına vesile olacak küfür, şirk ve isyândan bizleri koru! Allâhumme âmin…
Bir sonraki yazımızda buluşmak ümidiyle, sizleri Allâh’u Teâlâ’ya emânet ediyoruz.
Minhâc Dergisi 8. Sayı | Ocak 2024 | Erdem Onur