Giriş:
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle… Kullarına tahareti emreden Allâh’a hamdolsun. Ümmetine temiz ve tahûr olmanın önemini öğreten Rasûlullâh’a salât ve selâm olsun. Allâh’u Teâlâ’nın yol gösterici olarak indirdiği Kitâb’ından ve Kitâb’ı açıklayan Rasûlün Sünneti’nden fıkhın hükümlerini çıkaran müçtehitlerimize ve dînini fıkhın esaslarına göre yaşayan Müslümanlara da selâm olsun.
Sünnet’te mestler üzerine meshin hükümleri bildirilmiştir. Sünnet’te Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yolcu olan kimse, mestleri üzerine üç gün üç gece, mukîm olan da bir gün bir gece mesh eder.” [Müslim: 276]
Teyemmüm bahsinin akabinde mestler üzerine mesh babını getirmemizin sebebi, her birinin mesh ve yıkamanın bedeli olmasından dolayıdır. Teyemmüm bahsini öne almamızın sebebi, hepsinden bedel olduğu içindir. Mestler üzerine mesh ise sadece ayağı yıkamaktan bedeldir.
Mestler üzerine mesh etmenin caiz olduğu Sünnet ile sabittir. Bu hususa dair varit olan hadis-i şerifler meşhurdurlar. Hatta denilmiştir ki: mestler üzerine mesh etmeyi caiz görmeyen ehl-i bidatten olur. Fakat kişi caiz olduğuna inandığı halde mestler üzerine mesh etmeyip ayaklarını yıkayacak olursa azimetle amel etmiş ve sevap almış olur.
Mestler üzerine mesh:
Mestin tarifi: Mest deriden yapılan, topukları örten bir ayakkabıdır. Mestler üzerine mesh etmenin hükmü: Mestler üzerine mesh etmek bir ruhsattır. Erkekler ve kadınlar için her durumda; yazın, kışın, yolculukta, hazarda, hastalıkta, sağlıkta mestler üzerine mesh etmek caizdir. Mestler üzerine mesh etmek, abdestte yıkanan ayakların yerine geçer. Mestler üzerine mesh etmenin caiz olduğunun delili, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in böyle yapmış olmasıdır.
Cerir b. Abdullah el Becelî radıyallâhu anh şöyle rivayet ediyor: “Rasûlullâh’ı, küçük abdestten sonra abdest alıp mestleri üzerine mesh ederken gördüm.” [Buhârî: 1478, Müslim: 276]
Mugire bin Şube radıyallâhu anh şöyle anlatıyor: “Bir yolculukta Rasûlullâh ile beraberdim. Rasûlullâh abdest almak istediğinde mestlerini çıkarmaya davrandım. Fakat O şöyle dedi: ‘Bırak onları! Ben ayaklarım temizken (abdestli iken) onları giydim.’ Daha sonra da mestleri üzerine mesh etti.” [Buhârî: 203, Müslim: 274]
Hanefilerde:
Mestlerini kâmil bir abdest üzere giydikten sonra abdest almayı gerektiren her şeyden dolayı mestler üzerine mesh edebilir. Bu, gereği gusül olan abdestsizlik halinden farklıdır. Çünkü ruhsat, tekrarlanan şeylerdeki zorluğu kaldırmak için tanınmıştır. Cenabet olma ve emsali şeylerde ise zorluk söz konusu değildir.
Gusletmesi gereken kişinin mestler üzerine mesh yapması caiz değildir. Nefyedilen şeyin tasvir edilmesi gerekmez. Bununla meşgul olmak, tahsili gereksiz olan bir şeyle meşgul olmaktır.
Mesti giyme esnasında tam abdesti bulunmaz, abdesti bozduğunda ise tam abdesti bulunursa mestler üzerine mesh edebilir. Şöyle ki; sadece ayaklarını yıkadıktan sonra mestlerini giyer, sonra abdeste aykırı bir fiilde bulunmadan abdestini tamamlar, sonra da abdest bozacak olursa mestler üzerine mesh edebilir.
Şafiilerde:
Mestler üzerine mesh etmenin caiz olması için beş şartın olması gerekir: 1. Mestlerin, abdest alındıktan sonra giyilmesi gerekir. 2. Mestler, ayakların yıkanması farz olan yerlerini kapatmalıdır. Çünkü yıkanması farz olan yerleri kapatmadıkça onlara mest denmez. 3. Yukarısından hariç, içine su girmeyecek kadar sağlam olmalıdır. 4. Mestler, yolcunun eşyalarını indirme-bindirme gibi ihtiyaçlarını gidermesi için üzerlerinde yürüyecek kadar sağlam olmalıdır. 5. Mestler temiz olmalıdır. Tabaklanmış deriden yapılan mestlere mesh etmek caizdir. Murdar olan hayvanın derisinin tabaklanmakla temiz olacağı hükmü daha önce anlatılmıştı.
Mestler üzerine meshin şekli:
Hanefilerde:
Mesh, el parmakları ile yukarıya doğru bir hat boyunca yapılır. Farz olanı, elin parmaklarından üçünün miktarı kadardır. Ancak parmaklarından başlayıp yukarıya doğru gitmek ise sünnettir.
Ayak parmaklarının küçüğü ölçü olmak üzere, üç parmağın çıkabileceği kadar mest üzerinde bir yırtık olursa mesh caiz olmaz. Her mestin yırtıkları diğerinden ayrı tutulur.
Mestler üzerine meshin mahalli, mestlerin üst kısmıdır. Bu yüzden dip kısmı ile ökçesini ve boğaz kısmını mesh etmek caiz değildir. Zira meshin yapılış şekli (kıyas ile tespit edilemez olduğu için) kıyas dışıdır. Şu halde meshin yapılış şekline dair şeriatta hangi rivayetler sabit olmuşsa onlara riayet edilir.
Mest üzerine konulan parmakların çizgiler bırakarak çekilmesi sünnete uygun mesh etmedir. El ayasıyla mesh edilecek olursa yine caiz olur. Ancak sünnete aykırı davranılmış olur. Mesh ayak parmaklarından başlanarak mestin boğazına doğru yapılır. Aksini yapacak olsa da caiz olur. Mesh etmekte farz olan miktar; uzunluk ve genişlik bakımından el parmaklarının en küçüğünden üç parmak miktarıdır.
Ayak parmaklarından üç tanesinin kapladığı alan kadar görünebilecek derecede yırtık olan mestler üzerine mesh etmek caiz değildir. Bu ölçü, yırtığın parmaklar ve ökçe üzerinde olmaması durumundadır. Yırtık parmaklar üzerinde olursa büyük olsalar da bizzat parmaklar itibara alınır. Ökçe üzerinde olursa çoğunun gözükmesi itibara alınır. Mestin sıkı olması sebebiyle yürüme esnasında engelleyici miktar gözükmeyecek olursa yırtık çok olsa da meshe engel olmaz. Nitekim mestin dışı yarılıp astarı yarılmayacak olsa meshe mâni olmaz.
Yırtık, zikredilen miktardan az olursa mest üzerine mesh etmek caiz olur. Çünkü mestler, adeten az yarıktan beri olmayacaklarından çıkartılmalarında zorluk olur. Çok yarıkta böyle bir durum bulunmadığından zorluk da söz konusu olmaz.
Şafiilerde:
Farz olan, az bir yer olsa dahi mestlerin üzerine mesh etmektir. Parmakları açarak mestin hem üstünü hem de altını mesh etmek sünnettir. Bu, sağ elin parmakları açılarak sağ ayağın parmakları üzerine, sol elin parmakları açılarak sol ayağın topuk altına konularak ve sağ el arkaya sol el öne doğru götürülerek yapılır.
Mestler üzerine mesh etmenin müddeti:
Hanefilerde:
Mestler ayakta iken bozulan abdestlerden sonra; mukîm bir gün bir gece, yolcu ise üç gün üç gece mesh yapar. Yolcu, mesh yapar ve bir gün bir gece sonra yolculuğu biterse mestini çıkartır. Bir gün bir geceden önce biterse tamamlar. Mukîm, mesh yapar ve bir gün bir gece dolmadan yolculuğa çıkarsa üç gün üç geceyi tamamlar.
Mukîm olan kişi bir gün bir gece, seferde olan ise, üç gün üç gece mesh eder. Bu süre, (mesti giydiği andan itibaren değil,) abdesti bozduğu andan itibaren başlar. Mest, abdestsizliğin ayağa sirayet etmesini engellediğinden süre, engelleme vaktinden itibaren geçerli olur.
Mukîm olan kişi, mesh müddeti başlar ve bir gün bir gece geçmeden yolculuğa çıkacak olursa üç gün üç geceye kadar mesh edebilir. Çünkü bu hüküm vakitle ilgili olduğu için vaktin sonu biterken mukîm mi yolcu mu olduğu göz önünde bulundurulur. Fakat mukîmlik süresi geçtikten sonra yolculuğa çıkması böyle değildir. Çünkü daha yolculuğa çıkmamışken süre bittiği için, hükmî necaset ayaklarına ilişmiştir. Mestler ise; abdestsizliği ayaktan kaldıran değil, ayağa sirayet etmesini engelleyendir.
Yolcu iken mesh etmeye başladıktan sonra şehrine girmesi veya bir başka şehirde ikâmet etmeye niyet etmesiyle mukîm olsa bakarız; bir gün bir gece veya daha fazla mesh ederek ikâmet süresini tamamlamışsa mestlerini çıkartıp ayaklarını yıkaması gerekir. Çünkü sefer bittikten sonra sefer ruhsatı devam etmez. Bir gün bir geceden daha az mesh ettiğinden ikâmet süresini tamamlamamışsa bu süreyi tamamlar. Çünkü bu süre, mukimin tamamlayacağı ikâmet süresidir.
Şafiilerde:
Mest üzerine meshin müddeti, mukîm için bir gün bir gece, yolcu için ise üç gün üç gecedir. Kim mukîm iken mestlerine mesh edip yolculuğa çıkarsa bir gün bir gece mesh etmeye devam edebilir. Kim yolculukta iken mesh eder ve sonra mukîm olursa, mukîm bir kimse gibi bir gün bir gece mesh edebilir. Çünkü asıl olan ikâmet halidir. Mesh ise ruhsattır. Ruhsatın en kuvvetlisi hangisi ise ona uymak gerekir.
Meshin süresi abdest tamamen alındıktan ve mestler giyildikten sonra abdestin bozulduğu andan başlar. Kişi sabah namazı için abdest alıp mestlerini giydiğinde ve sonra güneşin doğuş anında abdesti bozulduğunda süre başlamış olur ve mukîm için ertesi gün güneşin doğuşuna kadar bu devam eder.
Mukîm olan kimse bir gün bir gece, yolcu olan ise üç gün üç gece mestler üzerine mesh edebilir. Müddetin başlangıcı, mestleri giydikten sonra abdestin bozulduğu andan itibaren başlar. Mukîm olan kişi mesh ettikten sonra yolculuğa çıksa veya yolculukta olan bir kimse yolculukta mesh ettikten sonra mukîm olsa, mukîmin mesh müddeti kadar mesh eder.
Meshi bozan şeyler:
Hanefilerde:
Abdesti bozan her şey meshi de bozar. Çünkü mesh abdestin bir parçasıdır. Ayrıca mesh, mestlerin ayaktan çıkmasıyla da bozulur. Zira abdestsizliğin ayaklara geçmesini önleyen şey ortadan kalkınca abdestsizlik ayaklara geçmiş olur. Mestlerden sadece birinin çıkmasıyla diğerinde de mesh bozulur. Zira ayaklar ya mesh edilmeli veya yıkanmalıdır ve bir vazifede hem mesh etmek hem de yıkamak bir arada bulunamaz.
Mesh, kendisi için belirlenen sürenin bitmesiyle de bozulur. Süre bitince kişi mestlerini çıkarıp sadece ayaklarını yıkadıktan sonra namaz kılabilir. Abdestin geri kalan kısmını yenilemesi gerekmez. Süre bitmeden mestler çıkarılacak olursa mesh yine bozulur. Çünkü mestler çıkınca ve belirlenen süre geçince mestlerin, ayaklara ilişmesini engelleyen önceki hükmî necaset ayaklara ilişmiş olur. Sanki ayaklarını hiç yıkamamış olur. Ayak, mestin boğazına gelirse çıkmış sayılır. Çünkü mestin boğaz bölümü mesh etme yeri değildir. Ayağın yarısından fazlası mestin dışına çıktığı zaman da mest ayaktan çıkmış sayılır. Sahih olan görüş budur.
Şafiilerde:
Mestlerden birinin veya ikisinin çıkarılması, mestlerden birinin veya ikisinin kendiliğinden ayaktan çıkması meshi bozar.
Mesh müddeti bittiği zaman, mest üzerindeki mesh bozulur. Eğer kişi abdestli ise mestleri çıkarıp ayaklarını yıkar ve tekrar mestleri giyebilir. Eğer abdestsiz ise abdest alır, isterse mestleri tekrar giyebilir.
Guslü gerektiren bir durum olursa, bu meshi bozar. Bu durumda mestler çıkarılmalı, sonra kişi yıkanmalı ve sonra mestler giyilmelidir. Çünkü mestler üzerindeki mesh, abdestte ayakların yıkanmasının karşılığıdır. Bu nedenle guslederken mestleri çıkarmak gerekir. Çünkü cünüplük bedenin tümünü yıkamayı gerektiren durumdur.
Çoraplar ve Curmuk üzerine mesh:
Hanefilerde:
Kalın olduğu yahut üzerine deri veya pabuç geçirildiği takdirde, çoraplar üzerine mesh yapılır. İmam Ebu Hanife rahimehullâh’a göre, çoraplar üzerine mesh etmek caiz değildir. Ancak çorap deri ile kaplanmış veya altına deri çekilmiş ise o zaman caiz olur. Çorapların ince veya kalın olmasının hükme tesiri yoktur. İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed rahimehumullâh ise: “Bağlamaksızın kendini ayak üzerinde tutacak şekilde kalın olan ve üzerine mesh edildiğinde suyu çekmeyen çoraplar üzerine mesh etmek caiz olur” demişlerdir. Çorapların deri ile kaplanmış veya altına deri çekilmiş olmasının hükme tesiri yoktur. İmam Ebu Hanife rahimehullâh’ın sonradan bu görüşünden dönerek İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed rahimehumullâh’ın görüşlerine katılmış olduğu, rivayet olunmaktadır ve fetva da buna göredir.
“Curmuk”; mest üzerine giyilen şeydir. Çoğulu “Ceramik” dir. Mest üzerine çizme (bot veya benzeri bir şey) giyen kimse çizme üzerine mesh eder. Mest üzerine giyilen çizmeye mesh etmenin şartı, tam bir taharet üzere giyilmesi ve tek olarak giyildiğinde üzerine mesh edilmesinin caiz olmasıdır. Abdest bozduktan sonra giyilmesi veya bezden yapılmış olması ya da meshe engel teşkil eden yırtığının bulunması hallerinde mesh sahih olmaz.
Şafiilerde:
Mestler ister deriden olsun ister keçe, çaput, tahta veya başka bir şeyden olsun ya da ayrılmış olup düğme, çıtçıt veya fermuar ile birleştirilmiş olsun aynıdır ve hepsinin üzerine mesh yapılabilir.
“Curmuk” mest üzerine mest giyme demektir. İki mestten üstteki sağlam, alttaki yırtıksa, üsttekini mesh eder. Eğer ikisi de sağlamsa veya alttaki sağlam üstteki yırtıksa, sadece üsttekini mesh etmek yetmez. Ancak yırtık olan üstteki mesti mesh ederde ıslaklık alttakine sirayet ederse yeterlidir. Bu durumda her ikisini veya sadece alttakini veya mutlak meshi kastedip kastetmemesi arasında fark yoktur. Ama sadece üsttekini mesh etmeyi kastederse olmaz.
Diğer şeyler üzerine mesh:
Hanefilerde:
Eldiven, peçe, fes, şapka ve sarık üzerine mesh yapılmaz. Fakat yaralar üzerindeki sargılara mesh yapmak câizdir. Sargıya abdest almadan önce bağlamak da câiz olur ve sargı yaranın iyi olmasından dolayı düşecek olursa mesh bâtıl olup bozulur.
Sarık, takke, başörtüsü ve eldivenler üzerine mesh etmek caiz değildir. Lügatte kalensuve; Acemlerin başlarına koydukları, Arapların kufiyyesinden/başları üzerine koydukları bez parçasından daha büyük bez parçasıdır. Sonra üzerine sarık sarılan takke anlamında kullanılmıştır.
Kuffazeyn; ukkaz kelimesi kalıbında olup kuffaz kelimesinin ikilidir. Ellere giyilip kollar üzerinde düğmelenir. Şiddetli soğuktan dolayı giyilirler. Avcılar, doğanın pençelerinden korunmak için bunu deri ve keçeden yaparak avuçlarını ve parmaklarını örterler. Mestler üzerine mesh etmek kıyasa aykırı olarak sabit olduğundan, ona kıyasla bu tür şeyler caizdir denilemez.
Abdestsiz veya cünüp iken bağlamış olsa da sargılar üzerine mesh etmek caizdir. Cebair; cebire kelimesinin çoğuludur. Cebire; bez parçaları veya ağaç yaprağıyla sarılan tahtadır. Kırılmış olan uzuv üzerine bağlanır. Bağlanırken kişinin abdestsiz veya cünüp olması fark etmez. Çünkü böyle bir durumda temiz olmanın şart koşulmasında zorluk söz konusudur. Dinimizde zorluk, kabul görmemektedir. Ayrıca sargının altında kalan kısmın yıkanması düşmüş, sargıya intikal etmiştir. Mest buna aykırıdır.
Sargı, yara iyileşmeden düşecek olursa mesh bozulmaz. Zira henüz özür devam etmektedir. Özür devam ettiği müddetçe sargı üzerine yapılan mesh, altını yıkamak gibidir.
Yara iyileştiği için sargının düşmesi durumunda ise mesh bozulur. Çünkü özür artık kalkmıştır. Kişi namaz kılmaktayken yarası iyileşip sargısı düşecek olursa namazı bozulur ve sargının düştüğü yeri yıkadıktan sonra yeni baştan namaz kılması gerekir. Zira mesh ile kılınmaya başlanan namaz daha bitmemişken yıkama imkânı oluşmuştur.
Şafiilerde:
“Cebair” kelimesi “cebire” kelimesinin çoğuludur. Cebire, yaralı bir uzvun üzerine sarılan sargı bezi veya bu uzvun üzerine konan ilaç demektir.
“Asaib” kelimesi “esabe” kelimesinin çoğulu olup, yara üzerine, iyileşinceye kadar onu kirden ve pislikten koruması için sarılan sargıdır. İslâm kolaylık dini olduğundan dolayı hayatın bu yönlerini de gözetmiş, ibadetleri eda etmekle, insanın selametini korumak arasında uygunluk meydana getirecek hükümler koymuştur.
Bir yeri yaralanan veya kırılan insan, yara ve kırığı bazen sarmak zorunda kalır, bazen de kalmaz. Eğer sarmak durumunda kalırsa üç şeyi yapması gerekir: 1. Yaralanan veya kırılan uzvun sağlam olan kısmını yıkamalıdır. 2. Cebire veya esabe’nin üzerini mesh etmelidir. 3. Yaralanan veya kırılan uzvun yıkama sırası geldiğinde, abdest yerine teyemmüm almalıdır.
Eğer yarayı veya kırığı sarmaya gerek yoksa, yıkama imkânı da bulunmuyorsa, sağlam olan yeri yıkamak, yaralı olan yeri de teyemmüm etmek vacibdir. Abdesti bozulmasa bile kişi her namaz kılacağı zaman bu teyemmümü tekrarlamalıdır. (Çünkü teyemmümle sadece bir farz namaz kılınabilir). Abdest bozulmadıkça, yaralı veya kırık uzvu teyemmüm ederken diğer uzuvların tekrar yıkanması gerekmez.
Cebire ve esabe üzerine yapılan meshin belli bir müddeti yoktur. Özür mevcut olduğu müddetçe her abdest alışta onların üzerine mesh edilebilir. Özür ortadan kalktıktan, yara veya kırık iyileştikten sonra onların üzerine mesh edilmez. Yara veya kırığın üzerindeki sargıyı kaldırıp yerini yıkamak vacib olur. Kişi abdestliyken yarası iyileşip meshi bozulursa, mesh edilen ve ondan sonra gelen abdest uzuvlarını ikinci kez mesh etmek veya yıkamak vacibdir. İster küçük ister büyük hadesten taharet olsun (abdest veya gusülde) cebireler üzerindeki hüküm aynıdır. Ancak mesh, büyük hadesten ötürü bozulursa, sadece esabe veya cebire’nin yerini yıkamak vacib olur. Bedenin diğer kısımlarını yıkamak şart değildir.
Yara veya kırık üzerine sargı saran kimsenin üç durumda namazı kaza etmesi vacibdir: 1. Abdestsiz veya cünüpken sarılan ve çözülmesi mümkün olmayan sargılardan ötürü namazı kaza etmek vacibdir. 2. Sargı teyemmüm uzuvlarında (kollarda ve yüzde) olursa, yine namazı kaza emek gerekir. 3. Sargı, yaranın haricinde kalan sağlam kısmı da kapatıyorsa, namazı kaza etmek gerekir.
Hâtime:
Dergimizin bir sayısında yine Fıkıh Bölümü’nün yazısını tamamlamayı bize nasip eden Rabbimize hamdolsun. Bu yazımızda mestler üzerine meshin ve buna bağlı olarak çoraplar, curmuk, cebair ve asaib gibi şeyler üzerine meshin hükümlerinden bahsettik. Bir sonraki yazımızda da yine taharet bahsine devam edeceğiz ve taharet bahislerinden kadınların özel hallerinden bahsedeceğiz, inşaAllâh. Bir sonraki yazımızda buluşmak ümidiyle Allâh’a emanet olun.
Minhâc Dergisi 8. Sayı | Ocak 2024 | Üzeyir Hanif