«
  1. Anasayfa
  2. 3. SAYI / EKİM 2022
  3. Rasûllâh’a Karşı Âdâb

Rasûllâh’a Karşı Âdâb

ALİ

Rasûlü’nü, âlemlere rahmet olsun diye gönderen Allâh Azze ve Celle’nin adıyla…

Allâh’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selâm olsun.

Allâh Azze ve Celle, Kur’ân-ı Azîmuşşân’da, Rasûlullâh aleyhisselâm’ın İnsanlara karşı çok şefkatli ve merhametli olduğunu buyurmaktadır. O (aleyhisselâm), ümmetine karşı böyle merhametliyken, ümmetinin O’na (aleyhisselâm) karşı sergileyeceği tavır nasıl olmalıdır? Elbette ki böyle bir Zât (aleyhisselâm), İnsanlar arasında en büyük değeri, muhabbeti, saygıyı ve hürmeti hak etmektedir. Allâh Azze ve Celle bizlere, Rasûlullâh aleyhisselâm’a karşı nasıl davranmamız gerektiğini bildirmiştir. O şöyle buyurmaktadır:

“Ey îmân edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi O’nunla da öylece konuşmayın. Yoksa siz farkında olmadan bütün emekleriniz boşa gider.” [Hucurât: 49/2]

“Aranızda birbirinize seslendiğiniz gibi Rasûl’e seslenmeyin.” [Nûr: 24/63]

Bu ve benzeri ayetler, Rasûlullâh aleyhisselâm’a karşı âdâbın ehemmiyetini göstermektedir. Anlaşılan o ki, Rahmet Nebîsi’ne (aleyhisselâm) hürmet göstermek, Ümmet-i Muhammed için bir sorumluluktur. Bizler de, bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirmiş bir nesil olan Selef-i Sâlihîn’den örnekler sunarak, ‘Rasûlullâh aleyhisselâm’a karşı âdâb’ konusunu kaleme alacağız. Yardım ve başarı Allâh’u Teâlâ’dandır.

Ashâb-ı Kirâm’ın Rasûlullâh Karşısındaki Edebi

‘Rasûlullâh aleyhisselâm’a karşı âdâb’ denildiğinde akla ilk gelen nesil, hiç şüphesiz Ashâb-ı Kirâm’dır. Bizler, Rasûlullâh aleyhisselâm’a nasıl davranmamız gerektiğini en güzel onlardan öğrenebiliriz. Çünkü onlar, Rasûlullâh aleyhisselâm’ın rahle-i tedrîsâtından nasiblenmişlerdi. Artık onları taklit etmek, bizim için en hayırlı yoldur. Allâh’u Teâlâ hepsinden razı olsun.

Ebû Kuhafe’nin Oğluna Uygun Düşmez 

Sahâbemizin (radîyallâhu anhum) her biri edeb timsalidir. Ancak, sunacağımız ilk isim Ebû Bekir radîyallâhu anhu’dur. İşte O’nun, Rasûlullâh aleyhisselâm’a karşı olan edebi:

Rasûlullâh aleyhisselâm, aralarındaki bir husumeti çözmek için Benî Amr bin Avf’a gitmişti. Namaz vakti girmiş olmasına rağmen henüz gelmemişti. Bunun üzerine namazı kıldırmak Ebû Bekir radîyallâhu anhu’ya nasib oldu. Namazın kılındığı esnada Rasûlullâh aleyhisselâm mescide teşrif ettiler. Ashâb radîyallâhu anhum, Ebû Bekir’in geri çekilmesi için el çırpmaya başladı. Ebû Bekir radîyallâhu anhu, durumu anlayınca geri çekilmek istedi. Nebi aleyhisselâm namaza devam etmesini istese de, O geri çekildi. Sonra Rasûlullâh aleyhisselâm, öne geçerek namazı kıldırdı. Namazdan sonra Rasûlullâh “Ey Ebû Bekir, neden kıldırmadın?” diye sorunca; edeb sahibi Ebû Bekir radîyallâhu anhu şu cevabı verdi: “Ebû Kuhafe’nin oğluna, Rasûlullâh aleyhisselâm’ın önüne geçerek namaz kıldırmak uygun düşmez.” [Buhâri]

Arap toplumunda, “falanın babası” hitabı övgü içerirken, “falanın oğlu” hitabı daha çok tahkir içermekteydi. Ebû Bekir radîyallâhu anhu mütevâzılığını göstererek, “Kuhafe’nin oğlu” künyesini kullanmıştır. Ayrıca, önünde namaz kıldırmayarak Rasûlullâh aleyhisselâm’a olan edebini ortaya koymuştur.

Neden Hâlâ Remel ve Hervele?

Âlimlerimiz Rasûlullâh aleyhisselâm’a itaatin, yaşarken bizzat kendisine, vefatından sonra da Sünnetine olacağını söylemişlerdir. Buna kıyasla edeb de Rasûlullâh aleyhisselâm yaşadığı hâlde bizzat kendisine, vefatından sonra Sünneti’ne karşı gösterilmelidir. Sahâbemiz aynen böyle yapmıştır. Rasûlullâh aleyhisselâm’ın ahirete irtihâlinden sonra, O’nun Sünnetine hürmet göstermişlerdir. Ömer radîyallâhu anhu’nun başından geçen şu olay buna örnektir:

Birisi Ömer radîyallâhu anhu’ya, neden hâlâ remel ve hervele yapıldığını sorar. Rasûlullâh aleyhisselâm, Hudeybiye Anlaşması’ndan sonra yaptığı kaza umresinde, Mekkeli müşrikler Müslümanları güçsüz ve zayıf görmesinler diye, onlara karşı heybetli görünmek için tavafta hızlı ve dik bir şekilde, vakarla yürümüş ve ashâbına da aynı şeyi emretmiştir. Bakıldığı zaman, Ömer radîyallâhu anhu zamanında Müşrikler yoktu ve zâhiri illet ortadan kalkmıştı. Neden aynı uygulama devam etsindi? Ancak, Ömer radîyallâhu anhu’nun cevabı çok netti: “Allâh İslâm’ı aziz kıldı, kuvvetlendirdi. Küfrü ve kâfirleri ortadan kaldırdı. Ama bununla beraber biz, Rasûlullâh aleyhisselâm zamanında yaptığımız bir şeyi terk etmeyiz.” [Ebû Dâvud]

Hükümlerde ya illetlere bakılır ya da hikmetlere. Ancak, bazı taabudî meseleler vardır ki illetini veya hikmetini anlayamayız. Böyle bir durumda, Ömer radîyallâhu anhu örneğinde olduğu gibi itaatkâr olmak, en doğru olandır.

Kan Akıtan Oluk

Yukarıda da geçtiği üzere, Rasûlullâh aleyhisselâm vefat etmiş olsa bile, sahâbemiz O’nun hatıralarına hürmet etmeye devam etti. Bunu, yine Ömer radîyallâhu anhu’nun şu kıssasında açıkça göre bilmekteyiz:

Abbas radîyallahu anhu’nun damında bir oluk vardı. Bu oluk, tam da Ömer radîyallâhu anhu’nun yolu üzerindeydi. Bir Cuma günü, Ömer radîyallâhu anhu, en güzel elbiselerini giymiş mescide doğru gitmekteydi. Aynı gün Abbas radîyallâhu anhu, evinin çatısında tavuk kesmişti. Ömer radîyallâhu anhu, tam oluğun altından geçerken üzerine kan damladı. Behemehâl, oluğun kaldırılmasını istedi. Üzerini değiştirip mescide geldi ve şöyle umumî bir ikazda bulundu: “İnsanlar, neden başkalarına eza verecek şekilde davranırlar. Yolda gelirken falanca oluktan üzerime kan damladı. Ben de oluğun kaldırılmasını istedim.” Bunun üzerine, namazdan sonra Abbas radîyallâhu anhu, Ömer radîyallâhu anhu’nun yanına gelerek: “Vallâhi, oluğu oraya koyan Rasûlullâh aleyhisselâm’dı.” dedi. Ömer radîyallâhu anhu bunu duyunca: “Ey Abbas! Omuzlarıma basarak, oluğu eski yerine koymanı istiyorum.” dedi ve oluğu tekrar eski yerine koydurttu. [İbni Sa’d, Tabakât]

Ashâb-ı Kirâm’ın Sünnet anlayışı şuydu; “O yaptı, ben yaptım.” Bu anlayış sebebiyle, en itaatkâr nesil oldular. Rasûlullâh aleyhisselâm, bir sözde veya bir amelde bulunduğunda, hikmetini sorgulamaksızın itaat etmeleri onları ayıran bir özellikti. Ömer radîyallâhu anhu’ya göre, artık hiç kimse o oluğu yerinden oynatamazdı. Çünkü onu oraya koyan Rasûlullâh aleyhisselâm’dı.

Tabiûn’un Hassasiyeti

Tabiûn, Sahâbe neslinden sonra gelen, tıpkı onlar gibi övülmüş olan bir nesildir. Sahâbemiz gibi onlarda da Rasûlullâh aleyhisselâm’a karşı âdâba riâyet ederlerdi. Ancak, Rasûlullâh aleyhisselâm’ın ahirete göç etmeleri sebebiyle, onların hürmeti Sünnet’e olmuştur. Sunacağımız örnekler konuya açıklık getirecektir.

A’meş, Dırâr bin Mürre’den şunu nakleder: “Onlar, Rasûlullâh aleyhisselâm’dan abdestsiz iken hadis rivâyet etmeyi uygun görmezlerdi. A’meş, abdestsizken hadis rivâyet etmek zorunda kalsa, en azından teyemmüm ederdi.” [İbni Abdi’l-Berr, Camiu beyâni’l]

Malik bin Enes de Rasûlullâh aleyhisselâm’ın hadislerine hürmeten, abdestsiz hadis rivâyet etmezdi. [A.g.e]

Tabiînden olan Said b. El-Müseyyeb’in şu davranışı da oldukça etkileyicidir: Said bin el-Müseyyeb ölüm döşeğindeyken, Rasûlullâh aleyhisselâm’ın hadisini nakletmek ister ve şöyle der: “Beni oturtunuz. Çünkü ben, yatarken Rasûlullâh aleyhisselâm’dan hadis rivâyet etmeyi kerih görüyorum.” [A.g.e]

Onların pek çok çoğu hadis rivâyet edeceği zaman, güzelce abdest alır, üstünü giyinir, koku sürünür hazır bir vaziyete bürünürdü. İmamlar arasında edeb timsali olan İmam Mâlik rahimehullâh, hadis rivâyet edeceği zaman, abdestini alır, en güzel elbiselerini giyer ve sakalını tarardı. Kendisine neden böyle yapıyorsun? Diye sorulduğunda: “Rasûlullâh aleyhisselâm’ın hadisine hürmet ediyorum” cevabını verirdi.  

Rasûlullâh Aleyhisselâm’a Karşı Edebsizlik 

Buraya kadar övülmüş selefimizin, Rasûlullâh aleyhisselâm’a karşı olan edebine şahid olduk. Şimdi ise, Rasûlullâh aleyhisselâm’a karşı edebsizliğin, kişiyi nasıl îmândan çıkaracağına şahid olacağız. 

Ebu el-Hudri radîyallâhu anhu anlatıyor: “Biz, Huneyn savaşında Rasûlullâh aleyhisselâm’la beraberdik. Allâh Rasûlü ganimetleri dağıtıyordu. Zu’l Huveysira denilen adam, Rasûlullâh aleyhisselâm’ın yanına gelerek dedi ki: ‘Adaletli ol! Ey Muhammed.’ Rasûlullâh aleyhisselâm: ‘Allâh’tan kork! Eğer ben adaletli değilsem, kim adaletli olacak?’ buyurdu.

Bunun üzerine Ömer radîyallâhu anhu dedi ki: ‘Ey Allâh’ın Rasûlü! Bırak şu münafığın kafasını vurayım!’

Rasûlullâh aleyhisselâm: ‘Bırak onu! Ta ki insanlar, Muhammed ashâbını öldürüyor demesinler,’ buyurdu.

 Rasûlullâh aleyhisselâm devamla şöyle buyurdu: ‘Bunun ardından, buna bağlı insanlar çıkacak. Siz namazlarınızı onların namazlarının yanında küçümseyeceksiniz. Onlar, Kur’ân okuyacaklar fakat boğazlarından aşağıya inmeyecek. Onlar, okun yaydan fırladığı gibi dinden çıkarlar ve bir daha dönmezler.’  [Buhâri]

Bu adamın yapmış olduğu edepsizlik, kendi îmânına zarar verdiği gibi, neslinin de dinden çıkmasına vesile oldu. Rasûlullâh aleyhisselâm’ın sahibi Allâh Azze ve Celle’dir. Ve Rabbimizin gazabı, Rasûlullâh aleyhisselâm’a karşı edebsizlik yapanların üzerine olmuştur.

Ey hayra tâlib olan kardeşim!

Rasûlullâh aleyhisselâm’a edeb ile muâmelede bulunmak, bir nesli nasıl değerli kıldığını gördün. Tam aksine, Rasûlullâh aleyhisselâm’a karşı edebsizliğin de bir nesli nasıl helak ettiğine şahid oldun. Evet, Muhammed aleyhisselâm bizim gibi bir insandır. Ancak O’na hak ettiği hürmeti göstermek, îmânımızın bir gereğidir.

 Allâh’u Teâlâ bizlere, Rasûlullâh aleyhisselâm’a hakkıyla hürmet edebilmeyi nasib eylesin. Allâh Azze ve Celle, O’nu (alyehisselâm) makâm-ı mahmûd’a ulaştırsın. Salât ve selâm, O’nun (aleyhisselâm) üzerine olsun. Hamdüsenâlar, Allâh’u Teâlâ’ya olsun.

Selâm ve duâ ile…

Minhâc Dergisi 3. Sayı | Ekim 2022 | Ali Eren