En güzel isimlerin ve yüce sıfatların sahibi Allâh’ın adıyla…
Bizlere sayısız nimetler bahşeden, el-Kerîm ve es-Sabur olan Rabbimize hamdolsun.
Salât ve selâm; rehberimiz, önderimiz Nebi aleyhisselâm’ın, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Allâh’u Teâlâ’nın izni ve inayetiyle, bu yazımda sizlere Kur’ân-ı Kerîm’de geçen Eyyûb aleyhisselâm kıssasındaki sabırdan ve sabrın en güzel örnekliğinden bahsetmeye çalışacağım.
Kıssaya geçmeden önce “sabır” kavramını, kısımlarını ve faydalarını inceleyelim.
Sabır
“Sabır” lügatte “menetmek” ve “hapsetmek” manalarına gelir. Istılah manası ise; emir ve yasaklarda nefsi itaate zorlamak. Belâ ve musibet anlarında dayanıklı olmaktır.
Sabır, kapsamlı bir kelimedir ve geldiği yerlere göre aynı kökten gelen isimlerle birlikte farklı manalar içerir. Bu sebeple İslâm âlimleri “sabır” kavramına yönelik çok çeşitli tanımlar yapmışlardır. Bunlardan bazıları şöyledir:
Râğıb el-İsfahâni, “Müfredat” adlı eserinde; “nefsi, aklın ve şerîatın gerektirdiği hususlar üzerinde veya onların onu hapsetmeyi gerektirdikleri hususlara karşı hapsetmektir” şeklinde tanımlamıştır. Bu tanımla birlikte kelimenin geldiği farklı yerlere göre aynı kökten gelen isimlerde farklılık olabileceğine dikkat çekmiştir. Ona göre nefsin hapsedilmesi bir musibetten dolayı ise buna sabır; savaşta, savaşın çeşitli sıkıntılarına ve güçlüklerine karşı nefsine hâkim olursa buna şecaat denir.
İmam Gazzâlî, “İhyâ’ü Ulûmi’d-Dîn” isimli eserinde sabrı; “din duygusunun nefsânî arzu ve tutkuların baskısına karşı direnç göstermesi” olarak ifade etmiştir. İmam Cürcânî, “et-Ta’rifat” adlı eserinde sabrı tanımlarken; “başa gelen belâ ve musibetlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan üzüntüyü Allâh’u Teâlâ’dan başkasına şikâyet etmemektir” diye ifade etmiştir.
Elmalılı M. Hamdi Yazır “Hak Dini Kur’ân Dili” adlı eserinde sabırla ilgili şunları söylemiştir: “Sabır, imân ve güzel amel ile hak ve hayır yolunda sebat göstermektir ki bu şecaat, sadakat ve mertlik şiarıdır. Yoksa kötülüğe katlanmak, her aşağılığa boyun eğmek ve şerre rıza göstermek demek olan tembellik, zillet ve miskinlikten ibaret olan duygusuzluk değildir.”
Sabrın Önemi ve Kısımları
Kur’ân-ı Kerîm’de isim ve fiil olarak sabır, çeşitli türevleriyle birlikte yaklaşık yüz üç âyette geçmektedir.
“Ey imân edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık olun. Allâh’tan korkun ki başarıya erişesiniz.” [Âl-i İmrân: 3/200] bu âyet ile Rabbimiz, önemine binaen kullarına sabrı emretmiştir. Sabrın kısımlarına dair Nebimiz aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
“Sabır üçtür; musîbetlere karşı sabır, kullukta sabır, günah işlememekte sabır.” [Suyûtî]
Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle başa gelen musibetlerden dolayı sabretmek, büyük irade isteyen bir ameldir. Ayrıca sabır, Kur’ân-ı Kerîm’de genelde sâlih amel, Allâh’ın rızasını umma, namaz ve tevekkül gibi kavramlarla beraber zikredilmektedir. Bu da göstermektedir ki; her kulun güç yetiremeyeceği sabır, kendisini destekleyecek manevî makamlara ihtiyaç duymaktadır. Uhdemize düşen sabırdan daha çok istifade edebilmek ve iştiyak duymak için sabrın faydalarını inceleyelim.
Sabrın Faydaları
- Sabır; başarının anahtarı, zaferin yoldaşıdır. Bu hususta cevâmiu’l kelim olan Nebimiz aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:“Bil ki zafer sabırla, sevinç üzüntüyle, kolaylık da zorlukla birliktedir.” [Ahmed]
- Kur’ân-ı Kerîm’de sabredenler övülmüş, Allâh’u Teâlâ’nın sevgisi ve yakınlığına mazhar olmuşlardır. Bu bağlamda Rabbimiz şöyle buyurmuştur:“Allah sabredenlerle beraberdir” [Bakara: 2/153], “Allah sabredenleri sever” [Al-i İmran: 3/146]
- Sabır, cennete girmeye vesiledir. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmuştur:“İşte onlar sabretmiş olmalarının karşılığı olarak özel cennet odaları ile ödüllendirilirler.” [Furkan: 25/75]
- Sabır, düşmanın hilelerine karşı bir kalkandır. Bu hususta Rabbimiz şöyle buyurmuştur:“Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez.” [Al-i İmran: 3/120]
- İnsandaki acelecilik vasfı ancak sabırla eğitilir.“O halde sen de, peygamberlerden azîm ve irade sahiplerinin sabrettikleri gibi sabret, onlar için acele etme.” [Rad: 13/24] âyet-i celilesi ile sabır tavsiye edilmiş, velev ki acelecilik dinî duygu ve düşünceyle meydana gelmiş olsa dahi hoş görülmemiştir. İnsanlara hakikatleri anlatma, duyurma gibi çok hayırlı ve sâlih amellerde dahi acele edilmesi güzel karşılanmıyorsa, dünyevî herhangi bir konuda da acele ile kararlar almak, hiç hoş karşılanmayacaktır. Ayrıca insanlar ahiret mükâfatına ancak sabır ile erişebileceğinden dolayı Kur’ân Kerîm dünyayı “el-âcile” olarak nitelendirir.
- İnsanoğlu sabrı hakkıyla kuşanabilse, zannettiğinden daha güçlü ve dayanıklı olduğunu görecektir. Zayıflığın önüne ancak sabırla geçilebilmekte, böylece insan kendi zaafını yenebilmektedir. Bu bağlamda âyet-i kerîmede şöyle buyurulmuştur:“Şimdi Allâh sizden (yükü) hafifletti, sizde zaaf bulunduğunu bildi. Bundan böyle sizden sabreden yüz kişi olsa iki yüz kişiyi yenerler. Ve eğer sizden bin kişi olsa Allâh’ın izniyle iki bin kişiyi yenerler. Allâh sabredenlerle beraberdir.” [Enfal: 8/66]
- Allâh yolundaki belâ ve musibetlere karşı sabrederek, affa mazhar olunup yüce makamlara erişilebileceği idrak edilmelidir. Bu itibar ile hastalıklara sabretmek günahların temizlenmesi ve kalbimizin incelmesine vesiledir. Kul için hayırdır. Hattâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in beyanıyla hastalık kulun günâhlarının temizleyicisidir; “Sabret! Çünkü o, insanın günahlarını körüğün demirin pasını gidermesi gibi giderir” [Taberani] Onun içindir ki hasta ziyaretine gidince; ‘Allâh sana cennet versin’ deriz. Sonra güzel bir tavırla; “Lâ be’se tahûrun inşallâh” deriz. Yani ‘geçmiş olsun, bir şeyin yok, günâhlarına temizleyici ve kefâret olur inşallâh’ manalarına gelir. Sonra mümkünse elini tutup güzel duâlarda bulunuruz, onun da duâsını isteyerek, izin alıp ayrılırız.
Kulun kurtuluşu olan sabrın faydalarını daha da artırmak mümkündür, ancak biz bu kadarıyla iktifa edelim. Bu minvalde önem arz eden sabır kavramını daha da iyi anlayabilmek ve içselleştirebilmek için vahyin örnekliğine başvurmak elzemdir. Nitekim bu, hayatımıza yön verip, amellerimize yansımasında büyük rol oynayacaktır. Bu zaviyeden Kur’ân-ı Kerîm’deki sabrı ile övülmüş Eyyûb aleyhisselâm’ın kıssasını mercek altına alacağız.
Sabır Nebisi Eyyûb Aleyhisselâm
Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan kıssalar bize dünya hayatını ibret nazarı ile sunmaktadır. Kıssalar ile insanlığın başına benzer olayların her zaman gelebileceği hatırlatılmıştır. Kıssalarda tasvir edilen olaylar, kendi nefislerimizden ve içinde yaşadığımız toplumdan izler taşımaktadır. Hülasa kıssalarda verilmek istenilen mesajı algılamak, kulların sıkıntılarından kurtulması ve Rabbine yönelmesi açısından önemlidir.
Kur’ân-ı Kerîm kıssalarında genellikle tevhîd mücadeleleri, peygamberlerin kavimlerine daveti ulaştırma çabaları ve kavimlerinden gördükleri eziyetler anlatılmaktadır. Eyyûb aleyhisselâm’ın kıssasında ise; imtihanlara karşı en güzel sabır örnekliğini sergileyen bir nebinin örnek hayatı zikredilmektedir. Eyyûb aleyhisselâm’ın belâ ve musibet anındaki sabır ve teslimiyeti sabbârlar için örnek teşkil etmiş, başta İslâm âlemi olmak üzere imân ve akıl sahibi bütün insanlık tarafından “sabrın timsali” olarak darb-ı mesel olmuştur.
Rivayetlere göre Eyyûb aleyhisselâm önüne dünya nimetlerinin serildiği nebilerdendi. Sahip olduğu imkânlar ile insanların kendisine gıpta ettiği biriydi. İkram sahibi Rabbimiz, ona fazlından vererek onu zengin etmişti. Zenginliğin fitnesine kanmayan Eyyûb aleyhisselâm, gün geldi başka bir imtihanla karşılaşmıştı. Elinde avucunda ne varsa yok olup gitmeye başlamıştı. Hayvanları telef olmuş, toprağı verimsizleşmişti, çocukları ölmüş ve karısı ile bir başına kalmıştı. Sabır nebisi, her yönden imtihana tabi tutulmuştu. Rabbimiz onun için şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel kul! O hakikaten daima Allâh’a yönelmektedir.” [Sâd: 38/44]
Âyetlerden anladığımız kadarıyla Eyyûb aleyhisselâm bir lahza dahi Rabbine asi olmadı. Hatta şikâyet bile etmedi. Nebinin dilinden sadece iki cümle döküldü:
“Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın.” [Enbiyâ: 21/83]
“Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu. ” [Sâd: 38/41]
Eyyûb aleyhisselâm, şeytan aleyhi’l-lânenin vesveselerine karşı, Rahmân’a iltica etti. Rabbinden yardım isteyen sabır nebisinin hastalığının müddeti ile ilgili rivayetlerin en azı üç yıldır. Eğer en çoğunu alırsak, on sekiz yıl süren yokluklar ve acılar içinde geçen bir süre anlatılır.
Eyyûb aleyhisselâm, bedenindeki hastalıklara, ehline ve malına isabet eden sıkıntılara karşı sabrederek Rabbine yönelmiştir. Bu ahlak, yüce kitabımızda Allâh Tealâ’ya çokça yönelen ve sığınan manasında “evvâb” kelimesi ile tavsif etmiştir. Bu da göstermektedir ki; belâ ve musibetlere sabreden kul için, ulvi makamlar ve büyük bir faziletler uzak değildir. Bu meyanda rehberimiz Nebimiz aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
“Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır.” [Buhârî]
İnsanlarının çoğunun sayısız nimetler içinde sayılı imtihanlara karşı durumunu inceleyecek olursak görürüz ki; en ufak bir belâda isyan eden ve baği olan fakat nimetler tattırılırken de büyüklük taslayan insanlar karşımıza çıkar. Allâh’u Teâlâ insanın içinde bulunduğu bir hali sürekli olarak devam ettirmemekte ve yaşadığı sıkıntıların sonrasında genişlik vadetmektedir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Hiç şüphesiz, zorlukla beraber kolaylık vardır. Evet, zorlukla beraber kolaylık vardır.” [İnşirâh: 84/5-6]
Bir halin devamı, imtihanın hikmeti ile uyumlu değildir. Çünkü insan darlıkta başarılı bir imtihan verirken genişlikte haddi aşabilir veya bunun tersi de olabilir. O halde bir insan hem genişlik hem darlıkla imtihan edilmeli ki gerçek durumu anlaşılabilsin.
Bunu bilmenin insan açısından şu faydası vardır; insan, sıkıntıda olduğunda bunun geçici bir süre ile olduğunu ve ardından genişliğe ulaşacağını bilirse, o imtihana daha kolay sabredebilir. İnsan genişliğe erişince daha temkinli davranıp, Allâh’u Teâlâ’ya daha fazla yaklaşmak için hayır ve iyiliklerde bulunabilir ve haddi aşma hususunda cüretkâr davranmaz.
Eyyûb aleyhisselâm da derdinin devasını Rabbinde aradı, haddi aşmadı ve sabretti. Sonunda Rabbimiz onu şöyle müjdeledi:
“Kulumuz Eyyûb’u da hatırla. Hani o: ‘Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu’ diye Rabbine seslenmişti. ‘Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik).’ Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık.” [Sâd: 38/41-43]
Eyyub aleyhisselâm başındaki iki türlü sıkıntının gitmesi ve feraha kavuşması için Rabbine duâ etmiştir. İlki bedenindeki şiddetli elem ve yorgunluk, diğeri ise uğradığı musibetler neticesinde hissettiği gam-kederdir. Eyyûb aleyhisselâm, bu zor imtihandan hayırlar elde ederek çıkmış, yüce Rabbimiz de bütün kaybettiklerini ona tekrar nasip etmiştir. Allâh’u Teâlâ nebiye sağlığını geri vermiş, maddi imkanlarını genişletmiş ve yeniden çocuklar bahşetmiştir. Dünya nimetlerini tekrar önüne sermiştir. Nitekim sadıkul mesduk olan Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Eyyûb aleyhisselâm çıplak olarak yıkanırken (gökten) üzerine altın çekirgeler düştü. Eyyûb aleyhisselâm bunları eteğine doldurmaya başlayınca Allâh’u Teâlâ ona şöyle nida etti: ‘Ya Eyyûb! Şu gördüklerinden seni müstağni (ihtiyaç dışı) kılmamış mıydım?’ Eyyûb aleyhisselâm: ‘Evet, izzetin ve celâlin hakkı için; Sen, beni (böyle dünyalık şeylerden) müstağni kıldın? Ancak Sen’in bereket ve ihsanından doygunluk olmaz.‘ Cevabını verdi.” [Buhârî]
Dersler ve Hikmetler
- Allâh’u Teâla hikmeti gereği kulu bazen bolluk bazen de darlık ile imtihan etmektedir. Eyyûb aleyhisselâm ve Süleyman aleyhisselâm bunun en güzel örneğidir. Eyyûb aleyhisselâm, ne güzel kul “ni’mel abdu”ve Rabbine daima yönelen “evvab” diye övülmüşür. Aynı ifadeler şükür nebisi Süleyman aleyhisselâm için de gelmektedir. O şerefli elçilerin varlık ve yokluk imtihanını, sabır ve şükür ile yerine getirerek nasıl güzel bir kulluğa dönüştürdüğü idrak etmeliyiz. Bu hakikat bize dünyanın karşılık yeri değil, bilakis imtihan yeri, teklif yurdu ve ahiretin tarlası olduğunu hatırlatmaktadır.
- İnsanoğlu kendisinden kaçındığı, bedeni ve ruhi hastalıklara şüphesiz bir gün yakalanacaktır. Nihayet kula isabet edecek türlü hastalık ve sıkıntı ile sabbâr nebi Eyyûb aleyhisselâm’ı anıp, anlayacaktır. Binaenaleyh bize misafir olan bu imtihanlarda, kişinin müsterih olması için Eyyûb aleyhisselâmı gözünün önüne getirmesi gerekmektedir. Neticede Allâh’ın sevgili kulu ve şerefli elçisi bile bu dünyada türlü hastalıklar ile imtihan olmuşken, bize düşen isyan etmeksizin sabrın gereklerini yapmaktır.
- Kıssadan Allâh’u Teâlâ’ya şekvada bulunmanın caiz olduğunu öğreniyoruz. Kullar, insanların sahibi ve velisi olan tüm dertlerine derman olacak Rabbine halini açıp, niyazda bulunmalı; tıpkı sıkıntısı ve kederini Rabbine arz eden Yakub aleyhisselâm gibi, o şöyle yakarmıştı:“Dedi ki: Ben derdimi ve hüznümü ancak Allâh’a arz ederim.” [Yusuf: 12/86] Kulun karşılaştığı çetin imtihan hali, vaziyetini Rabbine arzetmeye ve duâ etmeye sevk etmeli ve duânın icabetini artıran bu mühim hal, kulun kaçırmaması gereken büyük bir fırsat olarak bilinmedir. Nitekim imtihan halinde duâlarına icabet edilen; Nuh, Zekeriya, Yunus ve Meryem aleyhimüsselam buna en güzel örnektir.
- Kıssada sıkıntı halinde kulun esbaba sarılması ve şifa bulmak için sabra münafi olmayan tedavi yollarını araştırmasının önemine işaret edilmektedir. Dolayısıyla belâya düçar olan kul için sabır ve tevekkül kadar çare yollarını aramak da elzemdir. Bu hususta nebimiz aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:“Allah hastalığı da şifasını da indirmiştir ve her hastalığa bir ilaç yaratmıştır. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın.” [Ebu Dâvud]
- Her şart ve koşulda sabır zırhını kuşanmak mümin üzerine düşen bir sorumluluktur. Hayatta Allâh’ın verdiği nimetleri kullanırken sabır, zenginlikte sabır, kuvvet ve egemenlikte sabır, bolluk ve refahta sabır, mal ve servette sabır, uyarı ve sınavda sabır, sıkıntı ve belâda sabır, savaş ve musibette sabır, ceza ve verilen derslerde sabır. Kim bütün bu konularda sabrı kendisine ahlak edinirse, Rabbine ram olmuş imtihanı kazanmış olur.
- Hayatı afiyet ya da imtihandan müteşekkil olan kulun, hali sabır veya şükürden ibarettir. Bu bağlamda Nebimiz aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Müminin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.”[Müslim] Kur’an, “çok sabreden” ve “çok şükreden” kelimelerini birlikte zikrederek, bu hakikati vurgulamıştır. Çok sabreden anlamındaki “sabbâr” kelimesi, Kur’ân’da dört yerde geçmektedir. Her dört yerde de çok şükreden anlamındaki “şakûr” kelimesi ile beraber kullanılmıştır.
- Kullar için hastalık ve imtihan hali arızîdir. Kul bu şuurla, ne halde olursa olsun, Rabbine isyan etmemeli ve O’ndan ümidini kesmemelidir. Hayır ve şerde kendisinden başka ilah olmayan Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın elindedir. O, dilediğine nimeti, dilediğine de nikmeti takdir eder. Dolayısıyla akıl sahibi her kul, yalnızca her şeyi elinde bulunduran yüce Allâh’a iltica edip O’ndan istemesi, duâ ve niyazda bulunması gerektiğini bilir.
- Eyyûb aleyhisselâm kıssasından, hanımlara karşı iyi davranmanın gereği de anlaşılmaktadır. Eyyûb aleyhisselâm sıhhatli ve zengin iken hanımına karşı hüsnü muamalede bulunmuştu. Hanımı da sıkıntı günlerinde ona iyi davranmıştı. Eyyûb aleyhisselâm, hanımının hatasına karşılık onu cezalandıracağına dair yemin etmişti. Zatına rahmet etmeyi yazan Rabbimiz, Eyyûb aleyhisselâm’ın yeminini yerine getirmesi için kolay bir yol öğretmiştir.
- Kıssada şanı yüce ve ihsanı bol olan Rabbimizin, kulları için hazırladığı yerin altındaki zenginlikler dikkat çekmektedir. Bu zenginlikler bazen yerden kaynak sular gibi çıkabilirken, bazen de petrol ve diğer madenler gibi gizlenebilir. Şifa gibi nice faydaları kendisinde barındıran bu yer altı nimetlerinden, “Ayağını yere vur” emri doğrultusunda faydalanılmalıdır. .
- Başımıza gelen imtihanların sadece günahlar yüzünden olmadığı da görülmektedir. Kulun derecesini artırmak gibi nice hikmetler barındıran imtihanların sebebine ilişkin çok farklı parametreler olabilmektedir. Bu hakikat belâ ve imtihan fıkhına haiz olan herkesin malumudur. Hayattaki her türlü imtihan Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın izni ve iradesiyle olmaktır. Ayrıca kullara isabet edecek bu belâlar; adeta kulluk röntgeni mesabesinde olup, Rabbimizle bağımızı ve imân iddiamızı sadakatini ölçmeye yardımcı olmaktadır.
Sonuç
Allâh’u Teâlâ, sünettullâhı gereği imtihandan geçirdiği kullarına, sabrettikleri ve onun hükmüne gönülden razı oldukları takdirde, nasıl bol lütuflarda ve ihsanlarda bulunduğunu günümüzde de çokça müşahede etmekteyiz.
Sabır yurdunda, sabrı gerekli kılacak her musibetten daha büyük bir musibet vardır. İnsan uğradığı bir musibetle belki çok daha büyük musibetten kurtulmuş olabilir. Bunu idrak edebilenler, daha büyük bir musibetten korundukları düşüncesiyle şükretmelidirler. Ayrıca bilinmelidir ki; maddi musibetler, insanın geçici dünyası hayatına zarar verir. Oysa dine gelen musibetler ise insanın ebedi ahiret hayatını mahveder. Bu sebeple insan, başına gelen musibetler dininde olmadığı için de ayrıca şükretmelidir. İnsan, sabır ve şükür ile bir hayat yaşamalıdır. Musibetlere sabır ile direndiğimiz gibi, nimetleri de şükür ile bereketlendirmeliyiz.
Son olarak “Sabredenlere, mükâfatları hesapsız verilir” [Zümer: 39/10] âyet-i kerîmesi ışığında, kendisi ile hesapsız rızıklanacağımız sabrı ahlak edinmeliyiz.
Duâmız
Rabbim, bizleri musibetler karşısında sabr-ı cemil ile kendisine yönelen ve nimetlerine şükreden kullarından eylesin. Allâhumme âmin.
Selâm ve duâ ile…
Minhâc Dergisi 2. Sayı | Temmuz 2022 | Alaaddin Cihad