«
  1. Anasayfa
  2. 1. SAYI / NİSAN 2022
  3. Oruç Fıkhı

Oruç Fıkhı

UZEYİR

Giriş:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle…

Bizleri Ramazan-ı Şerife kavuşturan ve kullarına rahmet ederek cennetin kapılarını açan Allah-u Teâlâ’ya hamd olsun. Ebu Hureyre radıyallahu anhu‘dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ramazan geldiğinde cennetin kapıları açılır.” (Buhârî, 1799)

Salat ve selam ümmetine Ramazan orucunun esaslarını öğreten Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e olsun. Ramazan ayında indirilen Kur’an’dan ve Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in sünnetinden fıkhın hükümlerini çıkaran müçtehitlerimize ve dini bu fıkhın esaslarına göre yaşayan müslümanlara da selam olsun.

İçinde bulunmuş olduğumuz Ramazan ayında, oruç ibadetini en güzel şekilde gerçekleştirebilmek için, dergimizin “Ramazan Nesli” sayısındaki fıkıh köşesini “Oruç Fıkhına” ayırdım. Bilenlere hatırlatmak, bilmeyenlere de öğretmek amacıyla Oruç Fıkhının en çok ihtiyaç duyulan meselelerini, delil zikretmeksizin sadece hükümleri zikretmek yoluyla ihtisar etmeye çalıştım.

Dergimizin fıkıh köşesinde ki hükümleri, yaşamış olduğumuz coğrafyada en çok tabiisi olan Hanefi ve Şafii mezheplerinin içtihatlarıyla sınırlı tutmayı doğru buldum.  

Rabbim okuyup öğrendiklerimizle amel etmeyi bizlere kolay kılsın. Çalışmak bizden, başarı ise Allah-u Teâlâ’dan.

 

Orucun Mahiyeti:

Orucun Arapçası sıyam ve savm’dır. Lügat manası bir şeyi yapmaktan nefsi geri tutmaktır. Istılahta ise oruç ikinci fecirden itibaren güneş batımına kadar yemekten, içmekten ve cinsî münasebetten uzaklaşmaktır.

Fecirden önce yenilen yemeğe sahur, güneşin batımından sonraki yemeğe ise iftar ismi verilir. Ramazan ayında tutulan oruç müslümanlara hicretten bir buçuk sene sonra farz kılınmıştır.

Orucun mutlak olarak farz olmasının delili şu ayettir:

“(Ey Müminler!) Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı.” (Bakara, 2/183)

Orucun Ramazan ayına mahsus olduğunun delili ise şu ayettir:

“Ramazan ayı! O ay ki insanlara yol gösteren, hidayet ve furkandan apaçık deliller barındıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir. Sizden o aya yetişen oruç tutsun.” (Bakara, 2/185) 

Orucun farz olduğuna delalet eden birçok hadis vardır. Bu rivayetlerden biri İbni Ömer radıyallahu anhumâ‘dan rivayet edilen şu hadistir:

“İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Buhârî, 8)

Ramazan ve Şevval Hilalleri:

Ramazan ayı kameri aylardandır. Bunların sübutu hilallerin, yani yeni ayların görülmesiyledir. Kameri aylar bazen otuz, bazen yirmi dokuz gün olur. Yay şeklinde görülen her yeni aya üçüncü gecesine kadar hilal denir.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in emri üzere hilali gözle görmek asıldır. O bu konuda:

صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ “Onu gördüğünüzde oruç tutun, ve yine onu gördüğünüzde iftar edin!” buyurmuştur. (Buhari, 1909)

Oruç için, şaban ayının 29. günü güneş batarken hilali görmeye çalışmak müslümanlara vaciptir. Eğer hilâl görünürse ertesi gün Ramazanın 1. günüdür ve oruç tutulur. Hava kapalı olup hilal görülmezse şaban ayı 3o’a tamamlanır ve daha sonraki gün oruç tutulur.

Gökte bulut, toz veya bunlara benzer, hilalin görünmesine engel olan şeyler varsa, adil olan bir kişinin hilali gördüğünü haber vermesi ile ertesi gün oruca başlanır. Bu kimsenin hür, köle veya kadın olması fark etmez. Eğer kadı (hâkim), bu kimsenin bu konudaki hilali gördüğüne dair şehadetini reddederse sadece bu görenin oruç tutması gerekir. Gökte herhangi bir engel yok ise o zaman bir kişinin değil de haber vermeleri ile kati bilgi hasıl olan bir topluluğun hilali gördüğünü beyan etmesi lazımdır.

Ramazan’ın 29. gecesi aynı şekilde şevval hilali araştırılır. Eğer hilâl görünürse ertesi gün şevvalin 1. günüdür ve iftar edilip bayram yapılır. Hava kapalı olunca Ramazan ayı 3o’a tamamlanır ve daha sonraki gün iftar edilip bayram yapılır.

Yalnız başına şevval hilalini gören ertesi gün orucunu bozamaz. Eğer bozmuşsa keffaret gerekmeyip sadece orucunu kaza eder.

Bir bölgede ayın görüldüğü sabit olunca bütün herkesin ona uyması gerekir. Ayın doğum yerlerinin değişmesine itibar edilmez. Aynı şekilde hilaller de asıl olan gözle görmektir, astronomik hesaplara itibar edilmez.

 

Orucun Vakti:

Orucun vakti ikinci fecrin doğumundan yani imsak vaktinden başlar, güneşin batışına kadar sürer. Zira Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Fecr vakti, beyaz iplik siyah iplikten ayrılıncaya (şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye) dek yiyip için. Sonra da akşama kadar oruç tutun. (Bakara, 2/187)

Beyaz iplikten maksat fecr-i sadık olan ikinci fecirdir. Allah-u Teâlâ, yeme ve içmeyi fecr-i sadığın doğuşuna kadar mubah kılmıştır. Orucun son vaktine gelince, bu da güneşin batmasıyladır. Güneşin batmasıyla birlikte iftar edilir.

 

Orucun Nevileri:

Hanefi mezhebinde:

Oruç farz, vacip, nafile, haram ve mekruh nevilerine ayrılır. Şöyle ki:

Ramazan orucu, kaza orucu ve keffaret orucu farzdır. Tutulması nezredilen oruç ise vaciptir.

Her aydan on üç, on dört ve on beşinci günlerde oruç tutmak, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak, şevvalden altı gün oruç tutmak, Davut aleyhisselam’ın yaptığı gibi bir gün oruç tutup bir gün tutmamak nafiledir.

Ramazan ve kurban bayramlarının birinci gününde ve teşrik günleri olan kurban bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde oruç tutmak haramdır.

Yevm-i Şekte, yani şaban ayından mı yoksa Ramazan ayından mı olduğu hususunda şüpheye düşülen günde, nafile oruçtan başkası tutulmaz. O gün Ramazan orucuna niyet ederek oruç tutmak mekruhtur.

Şafii mezhebinde:

Ramazan orucu, nezir orucu ve keffaret orucu farz oruçlardır.

Arefe gününde, Aşura, her ayın on üç, on dört ve on beşinci günü, şevval ayından altı gün, Pazartesi ve Perşembe günü oruç tutmak nafile oruçlardandır.

Beş günde oruç tutmak haramdır; iki bayram günleri ve kurban bayramından sonraki teşrik günleri. Şek gününde oruç tutmak ise mekruhtur. Ancak şek günü, oruç tutmayı adet edindiği güne rastlarsa o gün oruç tutmasında bir sakınca yoktur.

 

Orucun Şartları:

Hanefi mezhebinde:

Ramazan orucuyla kişinin mükellef olmasının şartları akıllı, baliğ ve müslüman olmasıdır. Bununla beraber akıllı ve mümeyyiz bir müslüman çocuğun tuttuğu oruç sahihtir.

Ramazan orucunun edası farz olması için sıhhat ve ikamet şarttır. Bu sebepten hasta ve yolcuların oruç tutmaları gerekmez. Hastalar iyileştiklerinde, yolcularda yolculuklarını bitirdiklerinde tutmadıkları oruçlarını kaza ederler.

Orucun edası sahih olması için ise niyet ve hayız ile nifastan taharet şarttır. Bu sebeple niyet edilmeksizin tutulan bir oruç müctehidlerin cumhuruna göre sahih değildir. Hayız veya nifas halinde bulunan bir kadınında oruç tutması sahih olmaz, ancak temizlendikten sonra tutmadıkları oruçlarını kaza ederler.

Şafii mezhebinde:

Ramazan orucu akıllı, baliğ ve oruç tutmaya güç yetiren her müslümana hayız ve nifastan temiz olmak şartıyla vaciptir.  Kafir kimse, deli, çocuk ve yaşlılık veya hastalık nedeniyle vaktinde tutmaya güç yetiremeyen kimse oruçla mükellef değildir.

Orucun edasının farzları ise dörttür. Bunlar:

a) Niyet etmek, b) Bir şey yiyip içmekten sakınmak, c) Cinsi münasebette bulunmaktan sakınmak, d) Kasten kusmaktan sakınmak.

 

Farz ve Nafile Oruçlara Ait Niyetler:

Hanefi mezhebinde:

Bilinmesi gerekir ki, oruç tutmak için niyet etmek icma ile şarttır. Zira amellerin kabul şartı niyettir. Niyetsiz hiçbir amel kabul edilmez.

Niyet ise, kişinin oruç tuttuğunu kalben bilmesidir. Ramazan gecelerinde de müslümanın kalbinde oruç tutacağına dair bir niyet daima vardır. Niyetin dil ile söylenmesi şart değildir.

Ramazan orucuna ve bir de günü belli edilen nezir (adak) orucuna; akşamdan ertesi günün kuşluk zamanına kadar niyet edilebilir. Bu niyet mutlak bir oruca yapıldığı gibi nafile bir oruca da yapılmış olabilir.

Gündüz, o gün nafile oruca niyet edip oruç tutmak caizdir. Ramazan günü başka bir vacip oruca niyet edilirse bu Ramazan orucu yerine geçer. Ramazan ve günü belli edilmiş nezir orucundan başka, diğer oruçlara akşamdan ve hangi oruç oldukları da belirtilerek niyet etmek şarttır.

Ramazan’da yolcu veya hasta olanlar, eğer başka bir vacip oruca niyet ederek oruç tutarlarsa bu, Ramazan orucu değil de niyet ettikleri oruç olur. Bu Ebu Hanife’ye göredir. İmam Muhammed ve Ebu Yusuf’a göre ise bu yine Ramazan orucu yerine geçer. Fakat vacip bir oruca niyet etmeden oruç tutarlarsa bu, Ramazan orucu olur.

Şafii mezhebinde:

Oruç, Ramazan orucu gibi farz veya nezir orucu gibi bir oruç ise buna geceden niyet etmek şarttır. Farz olan oruçta orucun cinsini, Ramazansa Ramazanın farzı, nezirse nezrin farzı, keffaretse keffaretin farzı şeklinde belli etmek vaciptir. Ramazan orucunun tam niyeti kişinin şöyle niyet etmesidir: “Niyet ettim Allah rızası için bu seneki Ramazanın yarınki orucuna.”

Nafile oruçlar için ise öğlen vaktine kadar niyet edilebilir. Buna göre nafile oruç tutan kişiler, eğer imsak vaktinden sonra yemek, içmek ve cinsel ilişki gibi orucu bozacak herhangi bir şey yapmamışsa öğlen vaktine kadar niyet edip o günü oruçlu geçirebilir.

 

Oruç Tutmamayı Mubah Kılan Özürler:

Hanefi mezhebinde:

Hasta ve yolcu oruç tutmayabilirler. Hasta olmasından veya hastalığının artmasından korkan orucunu bozar ve oruç tutmaz. Yolcu olanın oruç tutması, tutmamasından daha iyidir. Fakat orucunu bozarsa buda caizdir. Hasta veya yolcu iken oruç tutmayanlar, oruçlarını kaza ederler. Kaza etmeye imkan bulamadan ölürlerse üzerlerine herhangi bir borç yüklenmezler.

Hamile veya çocuğunu emziren bir kadın çocuğunun veya kendisinin sağlığından korkarsa oruç tutmaz, sonra tutmadıklarını kaza eder.

Düşman ile cihad eden mücahid, düşman karşısında zayıf düşeceğinden korkarsa oruç tutmayabilir, oruçlarını kaza eder.

Oruç tutmaya gücü yetmeyen çok yaşlı bir kimse de orucunu tutmaz, her gün için fidye verir. Hastalığı devamlı olan ve iyileşme imkanı olmayanlar da her gün için fidye verirler. Fidye bir fakiri sabahlı akşamlı doyurmaktır.

Bütün Ramazan ayını baştan sona kadar delirmiş olarak geçiren kimseye orucu kaza etmesi gerekmez. Fakat Ramazanın içinde deliliği son bulursa o güne kadar tutamadığı oruçları kaza eder. Bütün Ramazan ayını baygın geçiren kimse delirmiş olarak geçirenden farklı olarak ayılınca kaza ile mükellef olur.

Hayızlı kadın gün içinde temizlenince, yolcu yolculuğunu bitirince, çocuk buluğa erince, kafir müslüman olunca günün geri kalan kısmını oruçlu geçirir.

Şafii mezhebinde:

Hasta olan veya uzun yolculuğa çıkan kişiler oruç tutmayıp daha sonra kaza ederler. Hasta ve yolcu kendisini zorlar da oruç tutarsa orucu sahihtir.  

Hamile olan veya süt emziren kadınlar, kendilerine bir zarar gelmesinden korkarlarsa oruç tutmayıp daha sonra kaza ederler.

Oruç tutamayacak derecede yaşlı olan kimseler de oruç tutmadıkları her gün için fidye verirler. Fidye bir fakiri sabahlı akşamlı doyurmaktır.

Hasta olacağından veya öleceğinden korkacak kadar açlığın ve susuzluğun kendisine galip geldiği kimsenin orucunu yemesi mubahdır. Bu durum gün ortasında orucun ağır gelmesiyle olsa dahi böyledir.

Gün ortasında Müslüman olan, ayılan ve oruçsuz bir şekilde buluğa eren kimsenin, günün geriye kalan vaktinde bir şey yiyip içmemesi ve sonradan kaza etmesi mendubdur, vacip değildir. Eğer oruçlu iken buluğa ermişse, devamını getirmesi vaciptir. Ancak kaza etmesi mendubdur.

Gün ortasında hayız ve nifas kanı kesilen kadın, yolculuğu sona eren yolcu ve iyileşen hastanın bir şey yiyip içmemesi mendub, kaza etmesi ise vaciptir.

 

Orucu Bozup Kaza ve Keffaret Gerektiren Haller:

Hanefi mezhebinde:

Ramazanda oruçlu olduğu halde; a) kasten yemek yiyen, b) hastalık veya gıda için bir şey içen, c) yada iki yoldan biri ile cinsi münasebette bulunan kimseye hem kaza hem de keffaret gerekir. Ramazan ayı haricinde oruç bozmanın keffareti yoktur.

Şafii mezhebinde:

Ramazanda oruçlu olduğu halde bilerek cinsi münasebette bulunan kimseye hem kaza hem de keffaret gerekir.

 

Orucu Bozup Sadece Kaza Gerektiren Haller:

Hanefi mezhebinde:

Şu hallerde kişinin orucu bozulur ve ona keffaret gerekmeksizin sadece kaza gerekir:

a) Gece zannederek fecir doğduğu halde sahur yemeği yiyen, b) Akşam oldu zannederek güneş batmadığı halde iftar eden, c) İki yoldan başka yerden cinsi temasta bulunan, d) Haram olması ayrı bir konu olmak üzere – hayvana temas eden, e) Hanımını öpmesi veya dokunması ile inzal olan, f) Makattan ilaç koyan, burnuna veya kulağına ilaç damlatan, g) Demir veya çakıl taşı yutan, h) Kasten ağız dolusu kusan.

Aynı şekilde nafile bir oruca başlamakla bu orucun hem edası hem de bozulduğunda kaza edilmesi vaciptir.

Ramazan orucu birbiri arkasınca kaza edildiği gibi ayrı ayrı günlerde de kaza edilebilir. Sonraki Ramazan gelince kaza bırakılıp Ramazan orucu tutulur, sonra kazaya devam edilir.

Şafii mezhebinde:

Şu hallerde kişinin orucu bozulur ve ona keffaret gerekmeksizin sadece kaza gerekir: 

a) Herhangi bir şeyin kasten mideye veya dimağa ulaşması, b) Ön veya arkadan ilaç vb. şeylerin girmesi, c) Kasten kusmak, d) Meninin mübaşeretten dolayı akması, e) Hayız veya nifas olmak, f) Delirmek, g) Dinden çıkmak.

Nafile bir oruca başlayan oruçlu, orucu bozulduğunda muhayyerdir, dilerse kaza eder, dilerse etmez.

Ramazan orucundan kazası kalan bir kimsenin, gecikmeden peşi sıra kazasını yapması mendubdur. Özür olmaksızın bir sonraki Ramazana kadar ertelemesi caiz değildir. Eğer ertelerse, hem kaza eder hem de her gün için fidye verir. Eğer iki Ramazan ertelerse iki fidye verir ve yılların tekrarıyla fidye artar. Bir kimse hayattayken tutma imkanı olduğu halde kaza orucunu tutmadan vefat ederse, onun adına her gün bir fidye verilir.

 

Orucu Bozmayan Haller:

Hanefi mezhebinde:

Şu hallerde kişinin orucu bozulmaz:

a) Unutarak yemek, içmek ve cinsi münasebette bulunmak, b) Uyurken ihtilam olmak, c) Kadına bakınca meninin gelmesi, d) Yağ sürünmek ve gözlere sürme çekmek, e) Hanımını öpmek, f) Gıybet etmek, g) Kendi kendine gelen kusuntu, h) Sidik deliğine bir şey damlatmak, ı) Boğaza toz veya sinek kaçması, i) Bir şey yemeden cünüp olarak sabahlamak, j) Dişler arasında kalan nohut tanesinden az bir yemek kalıntısını yutmak.

Şafii mezhebinde:

Şu hallerde kişinin orucu bozulmaz:

a) Orucu bozan halleri unutarak veya ikrah altında yapmak, b) Kusmanın kişiye galip gelmesi, c) Bakarak veya düşünerek ihtilam olmak, d) Arada bir perde olup kucaklamakla gelen meni, e) Abdest alırken ağza ve buruna aşırı su almadığı halde mideye su gitmesi, f) Gün boyu uyumak.

 

Keffaretin Mahiyeti, Nevileri ve Keffaret-i Savm:

Keffaret lügatte mahv ve izale manasındadır. Allah-u Teâlâ bazı kusurları, günahları birtakım vesilelerle affettiği ve örttüğü için bunlara keffaret denmiştir.

Keffaretler; keffaret-i savm, keffaret-i zıhar, keffaret-i halk, keffaret-i katil, keffaret-i yemin olmak üzere beş nevidir. Keffaret-i savm, oruç tutmamanın değil, orucu bozmanın bir cezasıdır.

Hanefi mezhebinde:

Keffaret-i savm sırasıyla a) Mümin veya mümin olmayan bir köle veya cariye azat etmesinden, b) Buna gücü yetmezse iki ay artarda oruç tutmasından, c) Buna da kadir değilse altmış fakire yemek yedirmesinden ibarettir. Bu tertibe uymak farzdır.

Şafii mezhebinde:

Keffaret-i savm sırasıyla, a) Mümin bir köle azat etmek, b) Buna gücü yetmezse altmış gün ara vermeden oruç tutmak, c) Oruç tutmaya gücü yoksa altmış fakiri doyurmaktır. Bu tertibe uymak farzdır.

 

Orucun Müstehapları:

Hanefi mezhebinde:

Oruç tutacak kimsenin sahur yemeği yemesi müstehaptır. Bunun vakti gecenin sonudur. Sahur yemeği oruç için insana kuvvet verir. Sahurun tehir edilmesi müstehaptır.

Sahurun aksine iftar yemeğinde acele etmek, yani akşam namazını kılmadan orucu açmak müstehaptır. Böylece oruç hali namazda kalbin huzuruna mani olmaz.

Akşam iftardan önce:

اللَّهُمَّ ‌لَكَ ‌صُمْتُ وَعَلَى رِزْقِكَ أَفْطَرْتُ diye dua etmesi müstehaptır. Bu duayı Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’de yapardı. (Ebu Davud, 2358)

Orucu hurma gibi tatlı bir şey ile açmak mendubdur.

Oruçlunun yakınlarına, fakirlere çokça ihsanda bulunması, sadaka vermesi müstehaptır.

Oruçlunun mümkün olduğu kadar gece ve gündüz Kur’an okuması ve zikirle meşgul olması müstehaptır.

Oruçlunun fuzuli kelamdan yani lüzumsuz boş konuşmalardan dilini tutması müstehaptır.  Gıybetten ve laf taşımaktan her zaman uzak durmak vaciptir. Ramazan’da buna daha çok dikkat etmelidir.

Oruçlunun itikafa girmesi müstehaptır. İtikafın hükümleri ileride anlatılacaktır.

Şafii mezhebinde:

Sahuru geciktirmek müstehaptır, ama imsak vaktinin geçmesinde şüphe varsa sahur yemeği geciktirilmez.

İftar için acele etmek müstehaptır. Oruçlu kişi güneşin batmasının gerçekleştiğini bilirse acele ederek iftarını açar. Güneşin batmasından şüphe ederse iftarını acele üzere açmaz. İftarı hurma ile açmak, hurma yoksa su ile açmak müstehaptır.

Akşam iftardan önce:

اللَّهُمَّ ‌لَكَ ‌صُمْتُ وَعَلَى رِزْقِكَ أَفْطَرْتُ diye dua etmesi müstehaptır. Bu duayı Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’de yapardı. (Ebu Davud, 2358)

Bu günlerde iyiliği, sadakayı, Kur’an okumayı, sıla-ı rahimde bulunmayı çoğaltması müstehaptır.

Oruçlunun çirkin sözlerden sakınması da müstehaptır. Bu oruçlunun, yalan, gıybet ve sövmek gibi şeylerden dilini korumasıdır. Biri kendisine sövecek olursa iki veya üç defa şöyle der: “Ben oruçluyum!”

Özellikle Ramazan ayının son on gününde itikafa girmesi müstehaptır.

 

Orucun Mekruhları:

Hanefi mezhebinde:

Oruçlu kimsenin abdest alırken ağzına ve burnuna aşırı su alması mekruhtur. Harareti azaltmak için ağza, buruna su almak ve soğuk su ile yıkanmak İmam Ebu Hanife’ye göre mekruhtur, fakat İmam Ebu Yusuf’a göre mekruh değildir. Fetva da bu vecihledir.

Kişi bir yiyeceğin tadına bakarsa orucu bozulmaz, fakat böyle yapması mekruhtur. Bu hususta kocasının kötü huylu olması kadın için özürdür, pişireceği yemeğin tadına, tuzuna yutmaksızın bakabilir. Kişinin çocuğuna yedirmek için bir yiyeceği ağzıyla çiğnemesi başka bir çare varsa mekruhtur. Sakız çiğnemek orucu bozmaz ancak mekruhtur.

Oruçlunun kan aldırması, orucunu koruyamayacak kadar zayıf düşürmesinden korkulursa mekruhtur, ama zayıf düşürmeyecekse mekruh değildir.

Nefsinden emin olmayan oruçlunun hanımını öpmesi, okşaması gibi şeyler yapması mekruhtur.

Oruçlu kimse için su ile ıslatılmış misvak kullanması İmam Ebu Yusuf’a göre mekruhtur, fakat diğer alimlere göre sabahleyin veya zevalden sonra yaş veya kuru misvak kullanmakta kerahet yoktur.

Şafii mezhebinde:

Sahuru geciktirmek müstehaptır, ama imsak vaktinin geçmesinde şüphe varsa sahur yemeğinin geciktirilmesi mekruhtur.

Yemeğin tadına bakmak, sakız çiğnemek ve öğlen vaktinden sonra misvak kullanmak mekruhtur. Sürme çekmek ve banyo yapmak ise mekruh değildir. Akşama kadar susup konuşmamak mekruhtur.

 

İtikafın Mahiyeti, Nevileri ve Hikmeti:

İtikaf, “oruçlu kimsenin itikaf niyeti ile cemaatle namaz kılanın bir mescid de kalması” demektir. Bir günden az bir zaman itikaf olarak kabul edilmez, vacip olan itikafta da böyledir.

İtikaflar vacib, sünnet-i müekked ve müstehab nevilerine ayrılır. Nezredilen bir itikaf vaciptir. Ramazan ayının son on gününde sünnet-i müekkeddir ve bunun dışındaki günler itikafa girmekten daha faziletlidir. Başka bir zamanda ibadet niyetiyle yapılan itikaf ise müstehaptır.

Kadir gecesinin Ramazan ayının son on gününün her gecesinde olma ihtimali vardır, lakin tekli gecelerde olması tercih edilmiştir. Tekli gecelerin yirmi yedinci gecesi daha tercih edilmektedir.

Kadın da evinin mescit edindiği bir odasında itikafa girer. Mescid de itikafa giren erkek hakkında şart olan şeyler, evinde itikafa giren kadın içinde şarttır.

İtikafa başlamakla onu tamamlamak ve eğer bırakıldı ise kaza etmek vacip olur.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Medine’ye hicretinden sonra ahirete irtihallerine kadar her Ramazan ayının son on gününü itikaf ile geçirirlerdi. İhlas ile yapılan bir itikaf pek şerefli ve faydalı bir ameldir. Dünya işlerinden uzaklaşıp Allah-u Teâlâ’ya yönelerek, birer beytullah olan mescitlerden birine sığınan bir mümin en kuvvetli kalelerden bir kaleye sığınmıştır.

Bir müminin her gün azalmakta olan hayat günlerinden bir kısmını böyle kutsal bir ayda, böyle kutsal bir mekanda halis ve temiz bir kalp ile Rabbini tazim etmeye ve ibadete ayırması kaçırılmayacak bir fırsat ve pek yüce bir ganimettir.

İtikâf yapan kişi bütün vaktini namaza tahsis etmiş demektir, çünkü namaz kılmadığı vakitlerde bile mescid de namazı bekler bir vaziyettedir. İtikâf sayesinde müminin maneviyatı yükselir, kalbi nurlanır, yüzünde kulluğun nuru parlar.

 

İtikafın Şartları, Adabı ve Bozan Şeyler:

İtikafın sahih olması için bazı şartları vardır. Bunlar:

a) Müslüman, akıllı ve hayız ve nifastan temiz olmak, b) İtikafa niyet etmiş olmak, c) İtikafa mescid veya o hükümdeki bir yerde girmek, d) Vacib olan itikafta oruçlu olmaktır.

İtikafın birtakım adabları vardır. Bunlar:

a) İtikâf Ramazan ayının son on gününde mescidlerin en faziletlisinde yapılmalı, b) İtikaf esnasında hayırdan başka bir şey söylenmemeli, c) İtikaf esnasında Kur’an-ı Kerim tilavet edilmeli, hadis-i şerif okunmalı ve Allah-u Teâlâ’yı zikir ile meşgul olunmalı, d) İtikaf esnasında temiz elbiseler giyinmeli ve güzel kokular sürünmelidir. İtikafa girenin hiç konuşmaması mekruhtur. Konuşur fakat ancak hayır söyler.

Cinsi münasebette bulunması ve buna götüren şeyleri yapması haramdır. Gece veya gündüz, unutarak olsun kasten olsun, cinsi münasebette bulunmakla itikaf bozulur.

İtikafa girmeyi nezreden kimse, yemek içmek ve lavabo ihtiyaçları gibi beşeri ihtiyaçlar, hayız veya orada durmayı mümkün kılmayan hastalık gibi durumlar sebebiyle dışarı çıkarsa  itikafı bozulmaz. Ancak hasta ziyareti, cenaze namazı ve Cuma namazı için çıkarsa bozulur.

Kölenin efendisinden, kadının kocasından izinsiz olarak itikafa girmesi haramdır.

 

Sadaka-i Fıtır:

Hanefi mezhebinde:

Sadaka-i Fıtır, Ramazan ayının sonuna yetişen ve asli ihtiyaçlarından fazla en az nisab miktarı bir mala sahip olan hür ve müslüman herkese vacib olan bir sadakadır. Bu kimseler kendilerinin fitrelerini vermekle mükellef oldukları gibi, küçük çocuklarının, kölelerinin ve cariyelerinin müslüman olmasalar dahi fitrelerini vermekle mükelleftirler.

Fitrenin miktarı buğdaydan veya buğday unundan yarım Sa’ (ki bu yaklaşık 1,458 kg eder), arpadan veya arpa unundan, kuru hurmadan ve kuru üzümden bir Sa’ (ki bu yaklaşık 2,917 kg)’dır. Bunların kendileri verilebildiği gibi kıymetleri de verilebilir. Bir Sa’ sekiz Irak rıtline eşittir.

Fitre Ramazan bayramının birinci günü fecrin doğumundan itibaren vacib olur. Fitreyi bayram günü bayram namazına gitmeden önce vermek müstehaptır, ama bundan önce vermekte caizdir. Zamanında verilmeyip sonraya kalsa yine vermek vacib olur.

Malı olan küçük çocuğun velisi onun ve ona ait kölenin fitrelerini çocuğun kendi malından verir.

Şafii mezhebinde:

Sadaka-i Fıtır üç şeyle farz olur. Bunlar:

a) Müslüman olmak, b) Ramazan ayının son gününde güneşin batmış olması, c) O gün kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakasından fazla yiyeceğinin bulunması.

Kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu müslüman kişiler için, bulunduğu beldenin genel yiyeceğinden bir Sa’ çıkarıp fitresini verir. Bir Sa’ Irak ölçeğiyle beş rıtl ve bir rıtlın üçte biridir (ki bu da yaklaşık 2,4 kg eder).

Fitreyi bayram namazından sonraya bırakmamak sünnettir. Bayram gününden sonraya bırakmak ise haramdır.

 

Hatime:

Ebu Hureyre radıyallahu anhu‘dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İman ederek ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahları bağışlanır. İman ederek ve karşılığını Allah’tan bekleyerek kadir gecesini ihya eden kişinin geçmiş günahları bağışlanır.” (Nesai, 2206)

Ebu Hureyre radıyallahu anhu‘dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İman ederek ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan gecelerini ihya eden kişinin geçmiş günahları bağışlanır.” (Nesai, 2194)

Allah’ım içinde bulunduğumuz bu Ramazan ayında sana iman ederek gündüzleri oruç tutmayı, geceleri ihya etmeyi bizlere kolaylaştır. Allahümme Amin!

Minhâc Dergisi 1. Sayı | Nisan 2022 | Üzeyir Hanif

Bir Cevap Yaz